English    Türkçe    فارسی   

2
3326-3350

  • جان نباشد جز خبر در آزمون ** هر که را افزون خبر جانش فزون‏
  • Can, tecrübelerle sabittir ki haberdar olmaktan ibarettir. Kim, daha fazla haberdarsa daha ziyade canlıdır.
  • جان ما از جان حیوان بیشتر ** از چه ز آن رو که فزون دارد خبر
  • Canımız hayvan canından daha üstündür, neden? Çünkü daha fazla biliyoruz.
  • پس فزون از جان ما جان ملک ** کاو منزه شد ز حس مشترک‏
  • Meleklerin canı da bizim canımızdan üstün. Çünkü onlarda Hissi Müşterek yoktur.
  • و ز ملک جان خداوندان دل ** باشد افزون تو تحیر را بهل‏
  • Ehil olanların canlarıysa meleklerin canlarından üstündür, şaşkınlığı bırak!
  • ز آن سبب آدم بود مسجودشان ** جان او افزون‏تر است از بودشان‏ 3330
  • Melekler, Âdeme secde ettiler; çünkü onun canı, meleklerinkinden üstündür.
  • ور نه بهتر را سجود دون‏تری ** امر کردن هیچ نبود در خوری‏
  • Üstün olmasaydı secde ederler miydi? Üstün olanın daha aşağı mertebede bulunana secde etmesini emretmek doğru bir şey değil değildir, yaraşmaz.
  • کی پسندد عدل و لطف کردگار ** که گلی سجده کند در پیش خار
  • Allah’ın adaleti, Allah’ın lütfu bir gülün dikenine secde etmesini hoş görür mü?
  • جان چو افزون شد گذشت از انتها ** شد مطیعش جان جمله‏ی چیزها
  • Bir can, oldu da son mertebeyi de aştı mı artık her şeyin canı, ona mûti olur;
  • مرغ و ماهی و پری و آدمی ** ز انکه او بیش است و ایشان در کمی‏
  • Kuş, balık, in, cin, insan, hepsi ona itaat eder. Çünkü o üstündür, öbürleri noksan.
  • ماهیان سوزنگر دلقش شوند ** سوزنان را رشته‏ها تابع بوند 3335
  • Balıklar, hırkasını diksin diye ona iğne getirirler. Bu, ipliğin iğneye tâbi olmasına benzer.
  • بقیه‏ی قصه‏ی ابراهیم ادهم بر لب آن دریا
  • -Allah rahmet etsin- İbrahim Ethem hikâyesinin sonu
  • چون نفاذ امر شیخ آن میر دید ** ز آمد ماهی شدش و جدی پدید
  • O emîr, balıkların İbrahim Ethem’in emrini yerine getirdiklerini, balıkların ağızlarında iğneyle sudan baş çıkardıklarını görünce vecde geldi.
  • گفت اه ماهی ز پیران آگه است ** شه تنی را کاو لعین درگه است‏
  • Bir ah çekip “Balık bile pîri tanıyor. Yuh olsun o tapudan sürülen tene!
  • ماهیان از پیر آگه ما بعید ** ما شقی زین دولت و ایشان سعید
  • Balıklar bile pîri biliyorlar da biz ondan uzağız. Biz, bu devletten mahrumuz da onlar erişmiş” deyip,
  • سجده کرد و رفت گریان و خراب ** گشت دیوانه ز عشق فتح باب‏
  • Secde ederek ağlaya ,ağlaya perişan bir halde yola düzüldü; bu kerametin aşkından divaneye döndü.!
  • پس تو ای ناشسته رو در چیستی ** در نزاع و در حسد با کیستی‏ 3340
  • Hey yüzünü yıkamamış pis herif, neredesin sen? Kiminle kavgaya girişiyor, kime haset ediyorsun?!
  • با دم شیری تو بازی می‏کنی ** بر ملایک ترک تازی می‏کنی‏
  • Sen aslanın kuyruğuyla oynamakla, meleklere saldırmaktasın.
  • بد چه می‏گویی تو خیر محض را ** هین ترفع کم شمر آن خفض را
  • Hayırdan ibaret olana neden kötü söylüyorsun. Kendine gel, o alçalışı yücelme sayma.
  • بد چه باشد مس محتاج مهان ** شیخ که بود کیمیای بی‏کران‏
  • Kötü nedir? Aşağılık ve muhtaç bakır, Şeyh kimdir? Ucu, sonu olmayan kimya!
  • مس اگر از کیمیا قابل نبد ** کیمیا از مس هرگز مس نشد
  • Bakır, kimya yüzünden altın olmak kabiliyetinde değilse kimya, bakır yüzünden bakırlaşmaz ya!
  • بد چه باشد سرکشی آتش عمل ** شیخ که بود عین دریای ازل‏ 3345
  • Kötü nedir? İşi ateş gibi serkeş kişi, şeyh kimdir? Ezel denizinin ta kendisi.
  • دایم آتش را بترسانند از آب ** آب کی ترسید هرگز ز التهاب‏
  • Ateşi daima su ile korkuturlar. Fakat suyu hiç ateşle korkutabilirler mi?
  • در رخ مه عیب بینی می‏کنی ** در بهشتی خارچینی می‏کنی‏
  • Sen ayın yüzünde ayıp noksan buluyor, cennette diken topluyorsun.
  • گر بهشت اندر روی تو خار جو ** هیچ خار آن جا نیابی غیر تو
  • Ey diken arayan, cennete gitsen bile orada senden başka bir diken göremezsin.
  • می‏بپوشی آفتابی در گلی ** رخنه می‏جویی ز بدر کاملی‏
  • Güneşi balçıkla sıvıyor, kâmil bedirde gedik arıyorsun.
  • آفتابی که بتابد در جهان ** بهر خفاشی کجا گردد نهان‏ 3350
  • Âlemde parlayıp duran güneş bir yarasa için nasıl gizlenir?