English    Türkçe    فارسی   

2
3543-3567

  • اول و آخر نشانش کس نداد ** گفت لو کان له البحر مداد
  • Allah, “Deniz mürekkep olsa biterdi de Rabbimin kelimeleri bitmezdi” dedi. Kimse Allah tecellisinin evvelini, âhirini göremedi.
  • هفت دریا گر شود کلی مداد ** نیست مر پایان شدن را هیچ امید
  • Hatta yedi deniz, tamamıyla mürekkep olsa gene biteceğini umma.
  • باغ و بیشه گر بود یک سر قلم ** زین سخن هرگز نگردد هیچ کم‏ 3545
  • Bağ, orman baştanbaşa kalem olsa bu söz, yine eksilmez.
  • آن همه حبر و قلم فانی شود ** وین حدیث بی‏عدد باقی بود
  • O mürekkebin, o kalemlerin hepsi biter de sonu olmayan bu söz yine kalır.
  • حالت من خواب را ماند گهی ** خواب پندارد مر آن را گمرهی‏
  • Benim halim uyuyan adamın haline benzer. Gören sapık, beni uyuyor sanıyor.
  • چشم من خفته دلم بیدار دان ** شکل بی‏کار مرا بر کار دان‏
  • Hâlbuki bil ki gözüm uyur, gönlüm uyanıktır. Bil ki işsiz güçsüz gibi duruyorum ama işimde var, gücüm de!
  • گفت پیغمبر که عینای تنام ** لا ینام قلبی عن رب الأنام‏
  • Peygamber “Gözlerim uyur ama Allah lütfuyla kalbim uyumaz” dedi.
  • چشم تو بیدار و دل خفته به خواب ** چشم من خفته دلم در فتح باب‏ 3550
  • Senin gözün açık, kalbin uyuyor; benim gözüm uyuyor, gönlüme kapı açılmış!
  • مر دلم را پنج حس دیگر است ** حس دل را هر دو عالم منظر است‏
  • Gönlün ayrı beş duygusu var, gönül duygusuna iki cihan da pencere.
  • تو ز ضعف خود مکن در من نگاه ** بر تو شب بر من همان شب چاشت‏گاه‏
  • Sen, kendi zayıflığınla bana bakma… Sana gece çağı ama o gece, bana kuşluk vakti.
  • بر تو زندان بر من آن زندان چو باغ ** عین مشغولی مرا گشته فراغ‏
  • Sana zindan, fakat o zindan bana bahçe gibi. Meşguliyetin ta kendisi bana istirahat hali.
  • پای تو در گل مرا گل گشته گل ** مر ترا ماتم مرا سور و دهل‏
  • Senin ayağın balçıkta, bana balçık gül kesilmiş... Sana yas, bana düğün, dernek davul zurna!
  • در زمینم با تو ساکن در محل ** می‏دوم بر چرخ هفتم چون زحل‏ 3555
  • Seninle yeryüzünde oturup duruyorum ama Zuhal yıldızı gibi yedinci kat göğün üstünde koşup durmaktayım.
  • همنشینت من نیم سایه‏ی من است ** برتر از اندیشه‏ها پایه‏ی من است‏
  • Seninle oturan ben değilim, benim gölgem. Mertebem, düşüncelerden üstün.
  • ز انکه من ز اندیشه‏ها بگذشته‏ام ** خارج اندیشه پویان گشته‏ام‏
  • Çünkü ben düşüncelerden, vesveselerden geçtim, onların dışında koşup gezmekteyim.
  • حاکم اندیشه‏ام محکوم نی ** ز انکه بنا حاکم آمد بر بنا
  • Ben endişelere hâkimim, mahkûm değil. Usta, binaya hâkimdir.
  • جمله خلقان سخره‏ی اندیشه‏اند ** ز آن سبب خسته دل و غم پیشه‏اند
  • Bütün halk, endişelere, vesveselere mahkûmdur. O yüzden hepsinin gönlü hasta, hepsi gamlı, gussalıdır.
  • قاصدا خود را به اندیشه دهم ** چون بخواهم از میانشان بر جهم‏ 3560
  • Onların arasından çıkıp kurtulmak istersem kendimi mahsustan endişeli gösteririm.
  • من چو مرغ اوجم اندیشه مگس ** کی بود بر من مگس را دست‏رس‏
  • Ben, yücelerde uçan bir kuşum, endişe sinek! Sinek nasıl olurda beni elde edebilir?
  • قاصدا زیر آیم از اوج بلند ** تا شکسته پایگان بر من تنند
  • Ayakları kırık olanlar da benimle buluşsunlar, konuşsunlar diye göğün yücelerinden kasten aşağıya inerim.
  • چون ملالم گیرد از سفلی صفات ** بر پرم همچون طیور الصافات‏
  • Aşağılık sıfatlardan usandım mı melekler gibi uçuveririm.
  • پر من رسته ست هم از ذات خویش ** بر نچسبانم دو پر من با سریش‏
  • Benim kanadım, kendinden çıkmadır. Vücuduma iki kanat yapıştırmadım ben.
  • جعفر طیار را پر جاریه ست ** جعفر عیار را پر عاریه ست‏ 3565
  • Cafer-i Tayyar’ın kanadı kendindendir, Cafer-i Tarrar’ın kanadı ise iğreti.
  • نزد آن که لم یذق دعوی است این ** نزد سکان افق معنی است این‏
  • Tatmayan adama göre bu, dâvadan ibarettir. Fakat makamı yüce kişilere göre dâva değil, manadır.
  • لاف و دعوی باشد این پیش غراب ** دیگ تی و پر یکی پیش ذباب‏
  • Bu söz, kargaya göre lâftan, kuru iddiadan ibarettir. Nitekim sineğe göre dolu tencere ile boş tencere birdir.