English    Türkçe    فارسی   

2
3718-3742

  • غوره و انگور ضدانند لیک ** چون که غوره پخته شد شد یار نیک‏
  • Korukla üzüm birbirine zıttır ama koruk, olgunlaşınca güzelleşir, tatlılaşır, iyi bir dost olur.
  • غوره‏ای کاو سنگ بست و خام ماند ** در ازل حق کافر اصلیش خواند
  • Koruk halinde kalan üzüme Allah ezelden kâfir demiştir.
  • نه اخی نه نفس واحد باشد او ** در شقاوت نحس ملحد باشد او 3720
  • Değil kardeşim değil… Artık o tek bir nefis olamaz. Azgınlıkta menhus bir mülhitten ibarettir.
  • گر بگویم آن چه او دارد نهان ** فتنه‏ی افهام خیزد در جهان‏
  • Ondaki gizli şeyleri bir söylesem âlemde fikirler fitneye düşer, karmakarışık olur.
  • سر گبر کور نامذکور به ** دود دوزخ از ارم مهجور به‏
  • Kör gâvurun sırrının anılmaması daha iyi. Cehennem dumanın İrem bağından uzak oluşu daha hoş!
  • غوره‏های نیک کایشان قابل‏اند ** از دم اهل دل آخر یک دل‏اند
  • Ne de olsa üzüm olmaya kabiliyetli korukların gönülleri, ehli dilin nefesleriyle birdir.
  • سوی انگوری همی‏رانند تیز ** تا دویی برخیزد و کین و ستیز
  • Hepsi üzüm olmaya koşarsa, sonunda ikilik kalkar, kin ve savaş kalmaz.
  • پس در انگوری همی‏درند پوست ** تا یکی گردند و وحدت وصف اوست‏ 3725
  • Hepsi de üzüm olup derilerini yırtarlar da birleşirler, vasıfları da birlik olur.
  • دوست دشمن گردد ایرا هم دو است ** هیچ یک با خویش جنگی در نبست‏
  • Dost, düşman ikiliktedir. Fakat hiç, bir olan, kendisiyle savaşır mı?
  • آفرین بر عشق کل اوستاد ** صد هزاران ذره را داد اتحاد
  • Aferin, üstat Aklı Küll’e, yüz binlerce zerreye birlik bahşetti.
  • همچو خاک مفترق در رهگذر ** یک سبوشان کرد دست کوزه‏گر
  • Yerde topak, topak dağınık topraklara benzerlerken testici, hepsini de birleştirdi, bir testi yaptı.
  • که اتحاد جسمهای آب و طین ** هست ناقص جان نمی‏ماند بدین‏
  • Gerçi suyla toprağın birleşmesi, nakıstır, can, buna benzemez.
  • گر نظایر گویم اینجا در مثال ** فهم را ترسم که آرد اختلال‏ 3730
  • Fakat burada apaçık bir misal getirsem korkarım aklın karışır.
  • هم سلیمان هست اکنون لیک ما ** از نشاط دور بینی در عما
  • Süleyman şimdi de var ama biz uzağı görme neşesiyle onu göremiyoruz.
  • دور بینی کور دارد مرد را ** همچو خفته در سرا کور از سرا
  • Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.
  • مولعیم اندر سخنهای دقیق ** در گرهها باز کردن ما عشیق‏
  • Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
  • تا گره بندیم و بگشاییم ما ** در شکال و در جواب آیین فزا
  • Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.
  • همچو مرغی کاو گشاید بند دام ** گاه بندد تا شود در فن تمام‏ 3735
  • Tuzağın bağını gâh çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi...
  • او بود محروم از صحرا و مرج ** عمر او اندر گره کاری است خرج‏
  • Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider!
  • خود زبون او نگردد هیچ دام ** لیک پرش در شکست افتد مدام‏
  • Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur.
  • با گره کم کوش تا بال و پرت ** نگسلد یک یک از این کر و فرت‏
  • Bağ çözüp bağlamakla az uğraş da kanatların tutulmasın, uçmadan kalmayasın.
  • صد هزاران مرغ پرهاشان شکست ** و آن کمین گاه عوارض را نبست‏
  • Yüz binlerce kuşun kanadı kırıldı da yine o ârızalı yerlerdeki tuzakları gidermedi.
  • حال ایشان از نبی خوان ای حریص ** نقبوا فیها ببین هل من محیص‏ 3740
  • Kuran’da onların ahvalini oku haris adam: “Bütün şehirlerde gezip dolaştılar, her tarafı elde ettiler.” Bak hele “Bir kurtuluş var mı?”
  • از نزاع ترک و رومی و عرب ** حل نشد اشکال انگور و عنب‏
  • Türk, Rum ve Arabın kavgasından engûr ve inep şüphelerine düşmekten başka bir şey çıkmaz.
  • تا سلیمان لسین معنوی ** در نیاید بر نخیزد این دوی‏
  • Manevi dilleri bilen Süleyman gelmedikçe bu ikilik kalkmaz.