English    Türkçe    فارسی   

2
3730-3754

  • گر نظایر گویم اینجا در مثال ** فهم را ترسم که آرد اختلال‏ 3730
  • Fakat burada apaçık bir misal getirsem korkarım aklın karışır.
  • هم سلیمان هست اکنون لیک ما ** از نشاط دور بینی در عما
  • Süleyman şimdi de var ama biz uzağı görme neşesiyle onu göremiyoruz.
  • دور بینی کور دارد مرد را ** همچو خفته در سرا کور از سرا
  • Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.
  • مولعیم اندر سخنهای دقیق ** در گرهها باز کردن ما عشیق‏
  • Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
  • تا گره بندیم و بگشاییم ما ** در شکال و در جواب آیین فزا
  • Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.
  • همچو مرغی کاو گشاید بند دام ** گاه بندد تا شود در فن تمام‏ 3735
  • Tuzağın bağını gâh çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi...
  • او بود محروم از صحرا و مرج ** عمر او اندر گره کاری است خرج‏
  • Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider!
  • خود زبون او نگردد هیچ دام ** لیک پرش در شکست افتد مدام‏
  • Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur.
  • با گره کم کوش تا بال و پرت ** نگسلد یک یک از این کر و فرت‏
  • Bağ çözüp bağlamakla az uğraş da kanatların tutulmasın, uçmadan kalmayasın.
  • صد هزاران مرغ پرهاشان شکست ** و آن کمین گاه عوارض را نبست‏
  • Yüz binlerce kuşun kanadı kırıldı da yine o ârızalı yerlerdeki tuzakları gidermedi.
  • حال ایشان از نبی خوان ای حریص ** نقبوا فیها ببین هل من محیص‏ 3740
  • Kuran’da onların ahvalini oku haris adam: “Bütün şehirlerde gezip dolaştılar, her tarafı elde ettiler.” Bak hele “Bir kurtuluş var mı?”
  • از نزاع ترک و رومی و عرب ** حل نشد اشکال انگور و عنب‏
  • Türk, Rum ve Arabın kavgasından engûr ve inep şüphelerine düşmekten başka bir şey çıkmaz.
  • تا سلیمان لسین معنوی ** در نیاید بر نخیزد این دوی‏
  • Manevi dilleri bilen Süleyman gelmedikçe bu ikilik kalkmaz.
  • جمله مرغان منازع بازوار ** بشنوید این طبل باز شهریار
  • Kavgacı kuşlar, hepiniz doğan gibi şehriyarın şu davulunu duyun!
  • ز اختلاف خویش سوی اتحاد ** هین ز هر جانب روان گردید شاد
  • Aranızdaki ihtilâfı bırakın da ruhunuzu her yandan şâdedin.
  • حیث ما کنتم فولوا وجهکم ** نحوه هذا الذی لم ینهکم‏ 3745
  • Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa dönün. O Süleyman, sizi kendine teveccühten men etmedi ki.
  • کور مرغانیم و بس ناساختیم ** کان سلیمان را دمی نشناختیم‏
  • Fakat kör kuşlarız, terbiyeden hayli uzağız. O Süleyman’ı bir an bile tanımadık gitti!
  • همچو جغدان دشمن بازان شدیم ** لاجرم وامانده‏ی ویران شدیم‏
  • Baykuşlar gibi doğanlara düşmanız, hulâsa viranelerde kalmışız.
  • می‏کنیم از غایت جهل و عما ** قصد آزار عزیزان خدا
  • Bilgisizliğimiz, körlüğümüz son derecede. Bu yüzden de Allah azizlerini incitmeye kastediyoruz.
  • جمع مرغان کز سلیمان روشنند ** پر و بال بی‏گنه کی بر کنند
  • Süleyman’dan aydınlanan kuşlar, nasıl olur da suçsuz, sebepsiz bir kuşun kanadını yolarlar?
  • بلکه سوی عاجزان چینه کشند ** بی‏خلاف و کینه آن مرغان خوشند 3750
  • Kanadını yolmak şöyle dursun, onlar, âcizlere yem verirler. O kuşlarda aykırılık ve kin yoktur. Hoş kuştur onlar, hoş kuş!
  • هدهد ایشان پی تقدیس را ** می‏گشاید راه صد بلقیس را
  • Onların hüthüteleri kutlulamak üzere yüzlerce Belkıs’ın yolunu açar;
  • زاغ ایشان گر به صورت زاغ بود ** باز همت آمد و ما زاغ بود
  • Kargaları surette kargadır, hakikatte himmet doğanı “Mâzâga” sırrına mazhardır onlar.
  • لکلک ایشان که لک لک می‏زند ** آتش توحید در شک می‏زند
  • Leylekleri “lek, lek” der ama şüpheye birlik ateşini salar;
  • و آن کبوترشان ز بازان نشکهد ** باز سر پیش کبوترشان نهد
  • Güvercinleri, doğanlardan korkmaz. Hatta doğan, o güvercinlerin önünde baş kor.