English    Türkçe    فارسی   

2
769-793

  • آن همه خون کرد و موسی زاده شد ** و ز برای قهر او آماده شد
  • O kadar kan döktü ama Musa, yine doğdu ve onu kahretmek için hazırlandı,
  • گر بدیدی کارگاه لا یزال ** دست و پایش خشک گشتی ز احتیال‏ 770
  • Eğer zevali olmayan Allah’ın sanat yurdunu görseydi eli, ayağı kurur, hile yapamazdı.
  • اندرون خانه‏اش موسی معاف ** و ز برون می‏کشت طفلان را گزاف‏
  • Musa, onun evinde rahatça yaşadığı halde o, dışarıda beyhude yere çocukları öldürüp durmaktaydı.
  • همچو صاحب نفس کاو تن پرورد ** بر دگر کس ظن حقدی می‏برد
  • Tenini besleyip yetiştiren; nefsine hizmet eden, sonra da başkalarının kendisine haset ettiğini, düşmanlıkta bulunduğunu sanan kişi gibi.
  • کاین عدو و آن حسود و دشمن است ** خود حسود و دشمن او آن تن است‏
  • Bu, benim düşmanım, şu bana haset ediyor, der durur, hâlbuki kendisine haset eden, kendisine düşman olan o tendir, kendi nefsidir.
  • او چو موسی و تنش فرعون او ** او به بیرون می‏دود که کو عدو
  • O, adam Firavuna benzer, bedeni de Musa’ya. Böyle olduğu halde dışarıda “ Nerede düşman?” diye koşmaktadır. Nefsi ten evinde nazla, naimle beslenmektedir.
  • نفسش اندر خانه‏ی تن نازنین ** بر دگر کس دست می‏خاید به کین‏ 775
  • Nefsi ten evinde nazla, naimle beslenmektedir, kendisi başkalarına kin güdüp elini ısırmakta.
  • ملامت کردن مردم شخصی را که مادرش را کشت به تهمت
  • Halkın, bir töhmet yüzünden anasını öldüren kişiyi kınaması
  • آن یکی از خشم مادر را بکشت ** هم به زخم خنجر و هم زخم مشت‏
  • Birisi, kızgınlıkla anasına hançerleyerek, döverek öldürdü.
  • آن یکی گفتش که از بد گوهری ** یاد ناوردی تو حق مادری‏
  • Biri ona “ Huyunun kötülüğü yüzünden ana hakkını gözetmedin.
  • هی تو مادر را چرا کشتی بگو ** او چه کرد آخر بگو ای زشت خو
  • Çirkin herif, ananı neden öldürdün! Niye söylemiyorsun, o sana ne yaptı ki?” dedi.
  • گفت کاری کرد کان عار وی است ** کشتمش کان خاک ستار وی است‏
  • Adam “ Çok ayıp bir iş işledi, bende onu öldürdüm. Ayıbını toprak örtsün” diye cevap verdi.
  • گفت آن کس را بکش ای محتشم ** گفت پس هر روز مردی را کشم‏ 780
  • Kınayan “Be adam, ananı öldüreceğine o kişiyi öldürseydin” deyince dedi ki: “Her gün başka birisini mi öldüreyim?
  • کشتم او را رستم از خونهای خلق ** نای او برم به است از نای خلق‏
  • Onu öldürdüm, halkın kanına girmekten kurtuldum; halkın boğazını keseceğime onu boğazladım, bu daha iyi!”
  • نفس تست آن مادر بد خاصیت ** که فساد اوست در هر ناحیت‏
  • O kötü huylu ana, fesadı her tarafta zahir olan nefsindir.
  • هین بکش او را که بهر آن دنی ** هر دمی قصد عزیزی می‏کنی‏
  • Her an onun için bir azize kastedip duruyorsun; kendine gel, onu öldür!
  • از وی این دنیای خوش بر تست تنگ ** از پی او با حق و با خلق جنگ‏
  • Onun yüzünden bu güzel dünya sana dar geliyor. Onun yüzünden Allah ile de savaşıyorsun, halkla da.
  • نفس کشتی باز رستی ز اعتذار ** کس ترا دشمن نماند در دیار 785
  • Nefsini öldürürsen özür serdetmeden kurtulursun, ülkede hiçbir düşmanın olmaz.
  • گر شکال آرد کسی بر گفت ما ** از برای انبیا و اولیا
  • Bir kimse peygamberlerle velileri düşünüp sözümüzden şüpheye düşer.
  • کانبیا را نه که نفس کشته بود ** پس چراشان دشمنان بود و حسود
  • “Peygamberlerin nefisleri helâk olmamış mıydı? Onların neden düşmanları vardı, onlara niye haset ediyorlardı?” derse,
  • گوش کن تو ای طلب‏کار صواب ** بشنو این اشکال و شبهت را جواب‏
  • Ey doğru söz arayan, kulağını aç! Bu şüpheye, bu tereddüde vereceğimiz cevap şu:
  • دشمن خود بوده‏اند آن منکران ** زخم بر خود می‏زدند ایشان چنان‏
  • O münkirler, kendilerinin düşmanlarıydı; onlar kendilerini yaralıyorlardı.
  • دشمن آن باشد که قصد جان کند ** دشمن آن نبود که خود جان می‏کند 790
  • Düşman, ona derler ki cana kastetsin. Kendi kendisine can çekişene düşman demezler.
  • نیست خفاشک عدوی آفتاب ** او عدوی خویش آمد در حجاب‏
  • Yarasacağız, güneşin düşmanı değildir, hicaba girmiş, kendi kendisine düşman olmuştur.
  • تابش خورشید او را می‏کشد ** رنج او خورشید هرگز کی کشد
  • Güneşin ziyası onu öldürür; fakat güneş, yarasanın zahmetini hiç çeker mi, yarasa güneşe bir kötülükte bulunabilir mi?
  • دشمن آن باشد کز او آید عذاب ** مانع آید لعل را از آفتاب‏
  • Düşman, ona derler ki ondan bir azap, bir eziyet gelsin; kabiliyeti olan taşın güneş tesiriyle lâl olmasına mümanaat etsin!