English    Türkçe    فارسی   

3
1516-1540

  • گر همه عالم بگویندش توی ** بر ره یزدان و دین مستوی
  • Bütün âlem, ona “Sen Allah yolundasın, dinin doğru” dese,
  • او نگردد گرم‌تر از گفتشان ** جان طاق او نگردد جفتشان
  • O onların lâfına güvenmez, o sözlerden gururlanmaz, onun tek canı, onlara çift olmaz.
  • ور همه گویند او را گم‌رهی ** کوه پنداری و تو برگ کهی
  • Yahut herkes “Sen yol azıtmışsın, kendini dağ sanıyorsun ama bir saman çöpüsün sen” dese,
  • او نیفتد در گمان از طعنشان ** او نگردد دردمند از ظعنشان
  • Onların kınamasına aldırış etmez, onların kininden, hasedinden dertlenmez.
  • بلک گر دریا و کوه آید بگفت ** گویدش با گم‌رهی گشتی تو جفت 1520
  • Hatta dağla deniz bile söze gelse de “Sen sapıklıkla eş olmuşsun” dese,
  • هیچ یک ذره نیفتد در خیال ** یا به طعن طاعنان رنجورحال
  • Bir zerre bile hayale düşmez, azıcık olsun kınayanların kınamasından elem duymaz.
  • مثال رنجور شدن آدمی بوهم تعظیم خلق و رغبت مشتریان بوی و حکایت معلم
  • Halkın ululaması ve alıcıların rağbeti yüzünden bir adamın hastalanması ve bir muallimin hikâyesi
  • کودکان مکتبی از اوستاد ** رنج دیدند از ملال و اجتهاد
  • Bir mektebin talebesi, hocalarından bıkmışlar, çalışıp çabalamadan usanmışlardı.
  • مشورت کردند در تعویق کار ** تا معلم در فتد در اضطرار
  • Ne yapıp yaparak bir iş becermek, bu suretle de muallimi derde düşürmek için birbirleriyle görüşüp danıştılar.
  • چون نمی‌آید ورا رنجوریی ** که بگیرد چند روز او دوریی
  • “Hoca hiç hastalanmıyor ki birkaç günceğiz olsun mektebe gelmesin de rahat kalalım;
  • تا رهیم از حبس و تنگی و ز کار ** هست او چون سنگ خارا بر قرار 1525
  • Bu hapisten, bu darlıktan, bu çalışıp çabalamadan kurtulalım. Mermer kaya gibi yerinde durup duruyor” dediler.
  • آن یکی زیرکتر این تدبیر کرد ** که بگوید اوستا چونی تو زرد
  • İçlerinden birisi, en zekileriydi. Bir tedbir düşündü. “Hocam, nasılsın, neden böyle benzin sararmış?
  • خیر باشد رنگ تو بر جای نیست ** این اثر یا از هوا یا از تبیست
  • Hayrola, rengin kaçmış senin… Bu ya hava çarpmasından, ya sıtmadan derim.
  • اندکی اندر خیال افتد ازین ** تو برادر هم مدد کن این‌چنین
  • Hoca, elbette bu sözden biraz olsun vehme düşer. Sen de bu çeşit sözlerle bana yardım edersin kardeşim.
  • چون درآیی از در مکتب بگو ** خیر باشد اوستا احوال تو
  • Mektebin kapısından içeri girer girmez, “ Hayır ola hocam, bu halin ne” dedi.
  • آن خیالش اندکی افزون شود ** کز خیالی عاقلی مجنون شود 1530
  • Vehmi biraz daha artar, akıllı adam bile vehimle delirir gider.
  • آن سوم و آن چارم و پنجم چنین ** در پی ما غم نمایند و حنین
  • Üçüncü, dördüncü, beşinci olarak gelenler de bizden sonra bu çeşit sözler söyler, açıklanırlar.
  • تا چو سی کودک تواتر این خبر ** متفق گویند یابد مستقر
  • Otuz çocuk da hep bu sözü söylerse adamı iyice vehim kaplar, iş olur biter” dedi.
  • هر یکی گفتش که شاباش ای ذکی ** باد بختت بر عنایت متکی
  • Çocukların hepsi de “Aferin zeki çocuk, bahtın daima yaver olsun, Allah sana yardım etsin” dediler.
  • متفق گشتند در عهد وثیق ** که نگرداند سخن را یک رفیق
  • Birleşip hiç birisinin bu kavilden, bu karardan dönmeyeceklerine ait kuvvetlice ahdettiler.
  • بعد از آن سوگند داد او جمله را ** تا که غمازی نگوید ماجرا 1535
  • Sonra o zeki çocuk, içlerinden kimsenin bunu söylememesi için hepsine yemin ettirdi.
  • رای آن کودک بچربید از همه ** عقل او در پیش می‌رفت از رمه
  • O çocuğun bu tedbiri, hepsinin tedbirinden üstün olmuştu, onun aklı, bütün çocukların aklından ileriydi.
  • آن تفاوت هست در عقل بشر ** که میان شاهدان اندر صور
  • Güzellerin bazıları, nasıl bazılarından üstün, bir kısmı da öbürlerinden aşağıysa insanların akılları da fazla yahut eksiktir.
  • زین قبل فرمود احمد در مقال ** در زبان پنهان بود حسن رجال
  • Ahmed, “Erlerin güzelliği, dillerinin altında gizlidir” mealinde bir söz söyledi.
  • عقول خلق متفاوتست در اصل فطرت و نزد معتزله متساویست تفاوت عقول از تحصیل علم است
  • İnsanların akılları, yaratılışta farklıdır, fakat Mutezile’ye göre müsavidir, artıklık, eksiklik, bilgi tahsilinden ileri gelir
  • اختلاف عقلها در اصل بود ** بر وفاق سنیان باید شنود
  • Akıllardaki aykırılık, yaratılıştadır. Bu hususta Sünnilerin sözünü dilemek, onların hükmünü kabul etmek gerek.
  • بر خلاف قول اهل اعتزال ** که عقول از اصل دارند اعتدال 1540
  • Bu hüküm itizal ehlinin sözlerine aykırıdır. Onlar, “Akıllar yaratılışta aynı derecededir,