English    Türkçe    فارسی   

3
1847-1871

  • چون نپرسی زودتر کشفت شود ** مرغ صبر از جمله پران‌تر بود
  • Sormazsam iş daha çabuk anlaşılır. Sabırlı kuş, bütün kuşlardan daha iyi uçar.
  • ور بپرسی دیرتر حاصل شود ** سهل از بی صبریت مشکل شود
  • Fakat sorarsam maksadı daha geç anlarım, kolaycacık anlayacağım şey, bu sorgumla güçleşir.
  • چونک لقمان تن بزد هم در زمان ** شد تمام از صنعت داود آن
  • Lokman, orada bir müddet sabredip durdu. Bu müddet içinde Davud da zırhı yapıp tamamladı.
  • پس زره سازید و در پوشید او ** پیش لقمان کریم صبرخو 1850
  • Kerem ve sabır sahibi Lokman’ın önünde bedenine geçirip giyindi.
  • گفت این نیکو لباسست ای فتی ** درمصاف و جنگ دفع زخم را
  • “Civanım, bu, savaşta yaralanmamak için güzel bir elbisedir” dedi.
  • گفت لقمان صبر هم نیکو دمیست ** که پناه و دافع هر جا غمیست
  • Lokman dedi ki. “Sabır da güzel bir iş. Her dertte ona sığınmak gerek, her gamı o giderir.”
  • صبر را با حق قرین کرد ای فلان ** آخر والعصر را آگه بخوان
  • A kişi “Vel asri” suresinin sonunu dikkatlice oku da bak. Allah o surede sabrı hakla beraber andı, sabrı hakka eş etti.
  • صد هزاران کیمیا حق آفرید ** کیمیایی همچو صبر آدم ندید
  • Allah, yüz binlerce kimya yarattı ama insan, sabır gibi bir kimya görmedi.
  • بقیه‌ی حکایت نابینا و مصحف
  • Körün Mushaf okuması hikâyesinin sonu
  • مرد مهمان صبرکرد و ناگهان ** کشف گشتش حال مشکل در زمان 1855
  • Konuk da sabretti. Ansızın müşkül halloldu, anlamak istediğini anladı.
  • نیم‌شب آواز قرآن را شنید ** جست از خواب آن عجایب را بدید
  • Gece yarısı Kur’an sesini duydu. Uykusundan sıçradı, şu acayip şeyi gördü:
  • که ز مصحف کور می‌خواندی درست ** گشت بی‌صبر و ازو آن حال جست
  • Kör, mushaftan Kur’an okumaktaydı. Hem de doğru olarak okuyordu. Sabırsızlandı, bu hali sordu, dedi ki:
  • گفت آیا ای عجب با چشم کور ** چون همی‌خوانی همی‌بینی سطور
  • “Gözün kör olduğu halde şaştım doğrusu, bu satırları nasıl okuyabiliyorsun sen?
  • آنچ می‌خوانی بر آن افتاده‌ای ** دست را بر حرف آن بنهاده‌ای
  • Okuduğun satıra bakmakta, elini okuduğun harflerin üstünde gezdirmektesin.
  • اصبعت در سیر پیدا می‌کند ** که نظر بر حرف داری مستند 1860
  • Parmağını satırlar üstünde gezdirişinden anlaşılıyor, mutlaka harfleri görüyorsun.”
  • گفت ای گشته ز جهل تن جدا ** این عجب می‌داری از صنع خدا
  • Kör dedi ki. “Ey ten bilgisizliğinden kurtulan, bunu Allah yapamaz mı ki? Neye şaşırıyorsun?
  • من ز حق در خواستم کای مستعان ** بر قرائت من حریصم همچو جان
  • Ben Allah’a, ey yardımcım olan Allah, ey yardım dilenen Rabbim, adam canına nasıl düşkünse ben de Kur’an okumaya öyle düşkünüm.
  • نیستم حافظ مرا نوری بده ** در دو دیده وقت خواندن بی‌گره
  • Fakat hafız değilim ki, Yarabbi Kur’an okuyacağım vakit gözlerime illetsiz bir nur ver,
  • باز ده دو دیده‌ام را آن زمان ** که بگیرم مصحف و خوانم عیان
  • Benim gözlerimi aç da Kur’an’ı elime alıp okuyayım diye dua ettim.
  • آمد از حضرت ندا کای مرد کار ** ای بهر رنجی به ما اومیدوار 1865
  • Allah’tan ey Kur’an’a düşkün adam, ey her dertte bize yüz tutan, bizden ümidini kesmeyen kişi,
  • حسن ظنست و امیدی خوش ترا ** که ترا گوید بهر دم برتر آ
  • Senin bize karşı öyle bir hüsnü zan, o ümit, sana daima yücel, yüksel demekte.
  • هر زمان که قصد خواندن باشدت ** یا ز مصحفها قرائت بایدت
  • Ne vakit Kur’an okumak istersen, ne vakit mushafı eline alırsan,
  • من در آن دم وا دهم چشم ترا ** تا فرو خوانی معظم جوهرا
  • Ben de o zaman sana gözlerinin nurunu bağışlayacağım ey yaratılışı büyük kişi, diye nida geldi.
  • همچنان کرد و هر آنگاهی که من ** وا گشایم مصحف اندر خواندن
  • Öyle de yaptı Allah’ım, ben ne vakit okumak üzere mushafı elime alır, açarsam,
  • آن خبیری که نشد غافل ز کار ** آن گرامی پادشاه و کردگار 1870
  • Her şeyi bilen, hiçbir işten gafil olmayan o ulu padişah.
  • باز بخشد بینشم آن شاه فرد ** در زمان همچون چراغ شب‌نورد
  • O tek Allah, gece çırağı gibi gözlerimin nurunu ihsan etmekte”