English    Türkçe    فارسی   

3
1978-2002

  • آن دراز و کوته اوصاف تنست ** رفتن ارواح دیگر رفتنست
  • Yolun uzunluğu, kısalığı, tenin vasıflarıdır. Ruhların gidişi başka çeşit bir gidiştir.
  • تو سفرکردی ز نطفه تا بعقل ** نه بگامی بود نه منزل نه نقل
  • Sen, meni iken akıl âlemine kadar sefer edip geldin. Bu seferinde ne adım attın, ne bir yerde konakladın, ne de bir yerden bir yere göçtün.
  • سیر جان بی چون بود در دور و دیر ** جسم ما از جان بیاموزید سیر 1980
  • Canın gezip yürümesi, keyfiyetten hariçtir, anlatılamaz. Cismimiz de gezmeyi candan öğrendi.
  • سیر جسمانه رها کرد او کنون ** می‌رود بی‌چون نهان در شکل چون
  • Dekukî de cisim âleminde olan gezmeyi gayri bıraktı da manevi bir keyfiyete büründü, gizlice ve keyfiyetsiz olarak gitmekte.
  • گفت روزی می‌شدم مشتاق‌وار ** تا ببینم در بشر انوار یار
  • Dekukî dedi ki: “Bir gün, sevgilinin nurlarını insanda görmeye iştiyakım arttı.
  • تا ببینم قلزمی در قطره‌ای ** آفتابی درج اندر ذره‌ای
  • Katrede bahri muhiti, zerrede güneşi görmek arzusuna düştüm.
  • چون رسیدم سوی یک ساحل بگام ** بود بیگه گشته روز و وقت شام
  • Gide gide bir deniz kıyısına vardım. Vakit gecikmişti, akşam olmuştu.
  • نمودن مثال هفت شمع سوی ساحل
  • Kıyıda yedi mum görünmesi
  • هفت شمع از دور دیدم ناگهان ** اندر آن ساحل شتابیدم بدان 1985
  • Ansızın ta uzaktan o sahilde yedi mum gördüm, mumların bulunduğu yere doğru koşmaya başladım.
  • نور شعله‌ی هر یکی شمعی از آن ** بر شده خوش تا عنان آسمان
  • O yedi mumun her birinin nuru gökyüzüne kadar vurmuştu.
  • خیره گشتم خیرگی هم خیره گشت ** موج حیرت عقل را از سر گذشت
  • Hayretlere düştüm, hatta hayret bile hayran oldu. Hayret dalgası aklımın başından aştı!
  • این چگونه شمعها افروختست ** کین دو دیده‌ی خلق ازینها دوختست
  • “Bu mumlar, ne çeşit mum? Halk nasıl oluyor da bunları görmüyor;
  • خلق جویان چراغی گشته بود ** پیش آن شمعی که بر مه می‌فزود
  • Aydan daha aydın olan mumlar durup dururken başka bir mum arıyor?
  • چشم‌بندی بد عجب بر دیده‌ها ** بندشان می‌کرد یهدی من یشا 1990
  • Halkın gözünde ne şaşılacak bir bağ var ki bunları görmüyor. Allah doğru yolu dilediğine gösteriyor sahiden” diyordum.
  • شدن آن هفت شمع بر مثال یک شمع
  • O yedi mumun bir mum oluşu
  • باز می‌دیدم که می‌شد هفت یک ** می‌شکافد نور او جیب فلک
  • Bir de baktım ki o yedi mum bir mum oldu. Nuru, gökyüzünü bile delip geçmekteydi.
  • باز آن یک بار دیگر هفت شد ** مستی و حیرانی من زفت شد
  • Sonra yine o tek mum, yedi mum oldu. Benim sarhoşluğum, hayretim arttı.
  • اتصالاتی میان شمعها ** که نیاید بر زبان و گفت ما
  • O mumların birleşmesini dille anlatmaya imkân yok ki!
  • آنک یک دیدن کند ادارک آن ** سالها نتوان نمودن از زبان
  • Gözün bir an içinde gördüğünü dil, yıllarca söylese anlatamaz.
  • آنک یک دم بیندش ادراک هوش ** سالها نتوان شنودن آن بگوش 1995
  • Kulak idrakin bir ân içinde gördüğü şeyleri, yıllarca dinlese bitmez.
  • چونک پایانی ندارد رو الیک ** زانک لا احصی ثناء ما علیک
  • Mademki bunun sonu yok, hadi, var, yine o hamdinde âciz olduğum şeyi anlat!
  • پیشتر رفتم دوان کان شمعها ** تا چه چیزست از نشان کبریا
  • O mumlar ulu Allah’tan ne çeşit nişanelerdir diye koşa koşa gidiyordum.
  • می‌شدم بی خویش و مدهوش و خراب ** تا بیفتادم ز تعجیل و شتاب
  • Derken kendimden geçtim, acelemden yere yıkıldım, harap oldum.
  • ساعتی بی‌هوش و بی‌عقل اندرین ** اوفتادم بر سر خاک زمین
  • Topraklara serildim, bir müddet akılsız, idraksiz bir halde kaldım.
  • باز با هوش آمدم برخاستم ** در روش گویی نه سر نه پاستم 2000
  • Sonra kendime gelip yine kalktım, yola düştüm. Fakat bir yere gidiyordum ki ne başım bendeydi ne ayağım!
  • نمودن آن شمعها در نظر هفت مرد
  • Mumların yedi adam şeklinde görünmesi
  • هفت شمع اندر نظر شد هفت مرد ** نورشان می‌شد به سقف لاژورد
  • Derken bu yedi mum, nurların ta lâcivert kubbeye kadar yükselen,
  • پیش آن انوار نور روز درد ** از صلابت نورها را می‌سترد
  • Gündüzün nurlarını bile bir karaltı gibi gösteren, aydınlıklarıyla bütün nurları silip süpüren yedi adam şekline girdi.
  • باز شدن آن شمعها هفت درخت
  • Mumların yedi tane ağaç olması