English    Türkçe    فارسی   

3
3078-3102

  • چند کوبیم آهن سردی ز غی ** در دمیدن در قفض هین تا بکی
  • Niceye bir soğuk demiri dövüp duracak, niceye bir kafese üfleyip yatacağız?” diye hatırlarından geçirdiler.
  • جنبش خلق از قضا و وعده است ** تیزی دندان ز سوز معده است
  • Halkın yaptığı işler, Allah’ın kaza ve kaderiyledir. Dişin keskinliği, midenin hararet ve kuvvetinden ileri gelir.
  • نفس اول راند بر نفس دوم ** ماهی از سر گنده باشد نه ز دم 3080
  • Nefs-i Kül, insanın cüz’i nefsine tesir etti de olacaklar oldu. Balık baştan kokar, kuyruktan değil!
  • لیک هم می‌دان و خر می‌ران چو تیر ** چونک بلغ گفت حق شد ناگزیر
  • Bunu böyle bil, bil ama eşeğini de yine ok gibi süre dur. Çünkü Allah, “Emirlerimi tebliğ et” diye emretmiştir; emrinden dışarı çıkmaya imkân yok.
  • تو نمی‌دانی کزین دو کیستی ** جهد کن چندانک بینی چیستی
  • (Bir fırka cennetliktir, bir fırka cehennemlik). Bu iki fırkanın hangisindensin, bilemezsin ki. Ne olduğunu görünceye kadar çalış, çabala!
  • چون نهی بر پشت کشتی بار را ** بر توکل می‌کنی آن کار را
  • Gemiye yükünü yükledin mi Allah’a dayanman gerek.
  • تو نمی‌دانی که از هر دو کیی ** غرقه‌ای اندر سفر یا ناجیی
  • Yolda gark mı olacaksın, kurtulup sağlıkla, selâmetle gideceğin yere mi varacaksın? Bu ikisinden hangisi başına gelecek, bilemezsin ki,
  • گر بگویی تا ندانم من کیم ** بر نخواهم تاخت در کشتی و یم 3085
  • Eğer ne olacağım, başına ne gelecek? Bunu bilmedikçe gemiye binmem.
  • من درین ره ناجیم یا غرقه‌ام ** کشف گردان کز کدامین فرقه‌ام
  • Bu seferden kurtulacak mıyım, yoksa yolda boğulacak mıyım? Ne olacağımı bildir bana.
  • من نخواهم رفت این ره با گمان ** بر امید خشک همچون دیگران
  • Ben, başkaları gibi kuru bir ümide kapılıp şüpheyle yola düşmem dersen,
  • هیچ بازرگانیی ناید ز تو ** زانک در غیبست سر این دو رو
  • Hiçbir ticarette bulunamazsın. Çünkü bu ikisi de gaybdadır, sırdır.
  • تاجر ترسنده‌طبع شیشه‌جان ** در طلب نه سود دارد نه زیان
  • Pul şişe gibi ruhu incecik olan, cüz’i bir şeyden kırılıveren korkak tacir, ticaretinden ne fayda görür, ne ziyan eder.
  • بل زیان دارد که محرومست و خوار ** نور او یابد که باشد شعله‌خوار 3090
  • Hatta fayda şöyle dursun ziyan eder, mahrum kalır, hor olur. Kimde yanış varsa nuru o bulur.
  • چونک بر بوکست جمله کارها ** کار دین اولی کزین یابی رها
  • Çünkü bütün işler, ihtimalle yapılır. Sen de din işini üstün ve ön planda tut da kurtul.
  • نیست دستوری بدینجا قرع باب ** جز امید الله اعلم بالصواب
  • Bu kapıyı ümitten başka bir şeyle açmaya izin yok… Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
  • بیان آنک ایمان مقلد خوفست و رجا
  • Mukallidin imanı korku ve ümittir
  • داعی هر پیشه اومیدست و بوک ** گرچه گردنشان ز کوشش شد چو دوک
  • Çalışanların boyunları iğ gibi incelse de yine insanı her sanata sevk eden ümittir, ihtimaldir.
  • بامدادان چون سوی دکان رود ** بر امید و بوک روزی می‌دود
  • Sabahleyin dükkânına giden rızık elde etmek ümidiyle koşar gider.
  • بوک روزی نبودت چون می‌روی ** خوف حرمان هست تو چونی قوی 3095
  • Rızık ümidi olmasa nasıl olur da gidersin? Mahrumiyet korkusu olursa nasıl olur da kuvvet bulursun?
  • خوف حرمان ازل در کسب لوت ** چون نکردت سست اندر جست و جوت
  • Belki ezelde sana bir rızık verilmemiştir. Bu ezeli mahrumiyet korkusu, nasıl oluyor da yiyeceğini, içeceğini elde etmek için çalışıp çabalamanda, arayıp taramanda seni âciz, kuvvetsiz bir hale sokmuyor?
  • گویی گرچه خوف حرمان هست پیش ** هست اندر کاهلی این خوف بیش
  • Deseler, dersin ki: “Çalıştığım halde bir şey elde edememek korkusu da var. Var ama bu korku tembellikte daha fazla.
  • هست در کوشش امیدم بیشتر ** دارم اندر کاهلی افزون خطر
  • Çalışırsam belki kazanırım; bunda ümidim daha çok… Tembellikte daha fazla zarar var.
  • پس چرا در کار دین ای بدگمان ** دامنت می‌گیرد این خوف زیان
  • Peki, a kötü zanna düşen, ya neden din işinde bu ziyan korkusu eteğini tutuyor öyleyse?
  • یا ندیدی کاهل این بازار ما ** در چه سودند انبیا و اولیا 3100
  • Yoksa bu bizim pazarımızın tacirleri olan peygamberlerle velilerin ne kârlar elde ettiklerini görmedin mi ki?
  • زین دکان رفتن چه کانشان رو نمود ** اندرین بازار چون بستند سود
  • Onlara bu dükkânı terk etmekle neler yüz gösterdi… Bu pazarda nasıl kârlar ettiler… Haberin yok mu ki?
  • آتش آن را رام چون خلخال شد ** بحر آن را رام شد حمال شد
  • Ateş onlara halhal gibi râm oldu, deniz, onların emrine uydu, onları baş üstüne taşıdı.