English    Türkçe    فارسی   

3
3410-3434

  • بعد از آن گفتند کین نعمت وراست ** کو بجان بازی بجز صادق نخاست 3410
  • Sonra ona dediler ki: “Bu nimet, canını feda etmede doğru olan ve bu fedakârlıkta doğruluktan ayrılmayan kişinindir.
  • خدمت بسیار می‌بایست کرد ** مر ترا تا بر خوری زین چاشت‌خورد
  • Bir hayli hizmet etmek gerek ki sen de bu kuşluk kahvaltısından yiyesin!
  • چون تو کاهل بودی اندر التجا ** آن مصیبتها عوض دادت خدا
  • Fakat sen, Allah’a sığınmada tembellik ediyorsun. Allah da ona karşılık olarak sana o musibetleri verdi.“
  • گفت یا رب تا به صد سال و فزون ** این چنینم ده بریز از من تو خون
  • Kadın, “Yarabbi, yüzyıl, hatta daha fazla bir müddet benden kan dök, evlâtlarımı öldür… Razıyım “
  • اندر آن باغ او چو آمد پیش پیش ** دید در وی جمله فرزندان خویش
  • Yavaş yavaş, adım adım o bahçeye girince bütün çocuklarını orada gördü de,
  • گفت از من کم شد از تو گم نشد ** بی دو چشم غیب کس مردم نشد 3415
  • Dedi ki: “Yarabbi, ben kaybettim ama sen kaybetmemişsin! “Evet… İnsan, gaybi gören göze malik olmadıkça insan olamaz.
  • تو نکردی فصد و از بینی دوید ** خون افزون تا ز تب جانت رهید
  • Sen istemezsin, sebep olamazsın ama burnun kanar, bir hayli de kan akar… Derken ateşin geçer, kurtulursun.
  • مغز هر میوه بهست از پوستش ** پوست دان تن را و مغز آن دوستش
  • Her meyvanın içi, kabuğundan iyidir. Teni de kabuk, sevgiliyi iç bil!
  • مغز نغزی دارد آخر آدمی ** یکدمی آن را طلب گر زان دمی
  • İnsan, pek lâtif bir içe maliktir. İnsansan bir an olsun onu ara!
  • در آمدن حمزه رضی الله عنه در جنگ بی زره
  • Allah razı olsun, Hamza’nın savaşa zırhsız girmesi
  • اندر آخر حمزه چون در صف شدی ** بی زره سرمست در غزو آمدی
  • Son zamanlarındaysa savaş saflarına zırhsız olarak katılır, sarhoşça savaşa atılırdı.
  • سینه باز و تن برهنه پیش پیش ** در فکندی در صف شمشیر خویش 3420
  • Göğsü açık, vücudu çıplak olarak kendini kılıçlara atardı.
  • خلق پرسیدند کای عم رسول ** ای هزبر صف‌شکن شاه فحول
  • Halk, “Ey Peygamber’in amcası, ey saflar yaran aslan, ey erlerin padişahı.
  • نه تو لا تلقوا بایدیکم الی ** تهلکه خواندی ز پیغام خدا
  • Allah buyruğunda“ Nefislerinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın“ emrini okumadın mı ki?
  • پس چرا تو خویش را در تهلکه ** می در اندازی چنین در معرکه
  • Peki, neden kendini böyle bir savaş esnasında tehlikeye atıyorsun?
  • چون جوان بودی و زفت و سخت‌زه ** تو نمی‌رفتی سوی صف بی زره
  • Gençken, iri yapılı ve kuvvetliyken saflara zırhsız katılmazdın.
  • چون شدی پیر و ضعیف و منحنی ** پرده‌های لا ابالی می‌زنی 3425
  • Şimdi ihtiyarladın, zayıfladın, belin büküldü… öyle olduğu halde hiçbir şeye aldırış etmez oldun.
  • لا ابالی‌وار با تیغ و سنان ** می‌نمایی دار و گیر و امتحان
  • Her şeye boş veriyor; bir kılıç ve bir mızrakla savaşa atılıyor, âdeta kendini sınıyorsun.
  • تیغ حرمت می‌ندارد پیر را ** کی بود تمییز تیغ و تیر را
  • Kılıç, ihtiyara hürmet etmez. Hiç kılıçla okun aklı, temyizi olur mu? “ dediler.
  • زین نسق غمخوارگان بی‌خبر ** پند می‌دادند او را از غیر
  • O bîhaberler, Hamza’nın kaydına düşüyorlar, gayretlerinden ona bu çeşit öğütler veriyorlardı.
  • جواب حمزه مر خلق را
  • Hamza’nın halka cevap vermesi
  • گفت حمزه چونک بودم من جوان ** مرگ می‌دیدم وداع این جهان
  • Hazma dedi ki. “Gençken ölümü, bu dünyaya veda etme tarzında görürdüm.
  • سوی مردن کس برغبت کی رود ** پیش اژدرها برهنه کی شود 3430
  • Kim ölüme isteyerek gider? Kim ejderhanın karşısında soyunur?
  • لیک از نور محمد من کنون ** نیستم این شهر فانی را زبون
  • Fakat şimdi Muhammed’in nuruyla bu fâni şehre zebun değilim ki.
  • از برون حس لشکرگاه شاه ** پر همی‌بینم ز نور حق سپاه
  • Duygudan hariç olan ve halk nuru askeriyle dolu bulunan padişah ordugâhını görmekteyim,
  • خیمه در خیمه طناب اندر طناب ** شکر آنک کرد بیدارم ز خواب
  • Çadırlar, çadırlara geçmiş, çadır direklerinin ipleri, iplere sarılmış… Şükürler olsun ki Allah, beni uykudan uyandırdı.
  • آنک مردن پیش چشمش تهلکه‌ست ** امر لا تلقوا بگیرد او به دست
  • Ölüm, kimin nazarında tehlikeyse “Tehlikeye atılmayın“ emri de onadır.