English    Türkçe    فارسی   

3
3920-3944

  • لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست 3920
  • Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır.
  • او به عکس شمعهای آتشیست ** می‌نماید آتش و جمله خوشیست
  • O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
  • صفت آن مسجد کی عاشق‌کش بود و آن عاشق مرگ‌جوی لا ابالی کی درو مهمان شد
  • Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
  • یک حکایت گوش کن ای نیک‌پی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
  • Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
  • هیچ کس در وی نخفتی شب ز بیم ** که نه فرزندش شدی آن شب یتیم
  • Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.
  • بس که اندر وی غریب عور رفت ** صبحدم چون اختران در گور رفت
  • Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın.
  • خویشتن را نیک ازین آگاه کن ** صبح آمد خواب را کوتاه کن 3925
  • Ona nice aç, çıplak garip gitti… Hepsi de sabah çağı yıldızlar gibi battı, mezara girdi!
  • هر کسی گفتی که پریانند تند ** اندرو مهمان کشان با تیغ کند
  • Sen de bunu iyice anla, kendine gel. Sabah geldi çattı, uykuyu bırak artık!
  • آن دگر گفتی که سحرست و طلسم ** کین رصد باشد عدو جان و خصم
  • Herkes, orada kuvvetli periler var, orada konaklayanları kör kılıçla kesip öldürüyorlar derdi.
  • آن دگر گفتی که بر نه نقش فاش ** بر درش کای میهمان اینجا مباش
  • Bazıları sihir ve tılsım var. Düşmanın canını almak için gözetip durmada diyordu.
  • شب مخسپ اینجا اگر جان بایدت ** ورنه مرگ اینجا کمین بگشایدت
  • Bazı kimseler, kapısına açıkça “Ey konuk, burada kalma. Canına kastın yoksa geceyi burada geçirme, burada yatıp uyuma. Yoksa ölüm sana pusu kurar” diye yazalım demekteydi.
  • وان یکی گفتی که شب قفلی نهید ** غافلی کاید شما کم ره دهید 3930
  • Bir diğeri de derdi ki. “Geceleri kilitleyin de bilmeyen bir adam girip kalmasın!”
  • مهمان آمدن در آن مسجد
  • Mescide konuk gelmesi
  • تا یکی مهمان در آمد وقت شب ** کو شنیده بود آن صیت عجب
  • Nihayet bir gece vakti mescide bir konuk geldi… Mescidin o aşılacak şöhretini o da duymuştu.
  • از برای آزمون می‌آزمود ** زانک بس مردانه و جان سیر بود
  • Bir tecrübe etmek istiyordu. Çünkü hem pek yiğitti, hem de canından bezmişti, hayatına doymuştu.
  • گفت کم گیرم سر و اشکمبه‌ای ** رفته گیر از گنج جان یک حبه‌ای
  • Dedi ki: “Bu başa, bu gövdeye pek o kadar aldırış etmem… tut ki can hazinesi için bir habbe gitmiş.. Ne çıkar?
  • صورت تن گو برو من کیستم ** نقش کم ناید چو من باقیستم
  • Ten sureti gidiversin, ben o suretten ibaret değilim ya. Ben baki oldukça suret eksik olmaz elbet.
  • چون نفخت بودم از لطف خدا ** نفخ حق باشم ز نای تن جدا 3935
  • Allah lütfuyla “Ben insana ruhumdan ruh üfürdüm” sırrına mazharım… Kamış gibi olan tenden ayrılırsam yalnız Allah nefesi olarak kalırım.
  • تا نیفتد بانگ نفخش این طرف ** تا رهد آن گوهر از تنگین صدف
  • Allah’ın nefesi, bu tene gelmesin de inci de bu dar sedeften kurtulsun artık.
  • چون تمنوا موت گفت ای صادقین ** صادقم جان را برافشانم برین
  • Allah “Ey doğru kişiler, ölümü dinleyin” dedi. Ben de doğrucuyum, bu söze canımı veririm!”
  • ملامت کردن اهل مسجد مهمان عاشق را از شب خفتن در آنجا و تهدید کردن مرورا
  • Mescid halkının o âşık konuğu, geceleyin mescide konaklama niyetinden dolayı kınamaları, burada kalma diye tehdit etmeleri
  • قوم گفتندش که هین اینجا مخسپ ** تا نکوبد جانستانت همچو کسپ
  • Halk, “Sakın burada geceleme. Yoksa can alıcı, seni posa gibi eziverir!
  • که غریبی و نمی‌دانی ز حال ** کاندرین جا هر که خفت آمد زوال
  • Sen garipsin, bunu bilmezsin… Burada kim yattı, uyuduysa mahvoldu.
  • اتفاقی نیست این ما بارها ** دیده‌ایم و جمله اصحاب نهی 3940
  • Bu bir tesadüf değil. Bunu biz de nice defalar gördük, akıllı bilgiler kişiler de.
  • هر که آن مسجد شبی مسکن شدش ** نیم‌شب مرگ هلاهل آمدش
  • Kim bu mescitte konakladıysa gece yarısı müthiş bir zehirle zehirlendi gitti.
  • از یکی ما تابه صد این دیده‌ایم ** نه به تقلید از کسی بشنیده‌ایم
  • Bir kişiden yüz kişiye kadar nice ölenleri gördük. Birisinden duyup da rivayet etmiyoruz.
  • گفت الدین نصیحه آن رسول ** آن نصیحت در لغت ضد غلول
  • Peygamber “Din nasihattir” dedi. Nasihat, lûgatte hıyanetin zıddıdır.
  • این نصیحت راستی در دوستی ** در غلولی خاین و سگ‌پوستی
  • Bu nasihatte dostlukta doğruluktan ibarettir. Doğru söylemez, aldatırsan, hainsin, köpek postuna bürünmüşsün, köpeksin!