English    Türkçe    فارسی   

3
4291-4315

  • نه بگیرم گفت و پند آن حکیم ** دل نگردانم بهر طعنی سقیم
  • O, Hakîm’in sözünü, o Hakîm’in öğüdünü tutmaz mıyım hiç? Her kötü ve yanlış kınama yüzünden gönlümü bozmam, işimden, sözümden kalmam.
  • مثل زدن در رمیدن کره‌ی اسپ از آب خوردن به سبب شخولیدن سایسان
  • Seyislerin ıslık çalmaları yüzünden tayın ürküp su içmemesi
  • آنک فرمودست او اندر خطاب ** کره و مادر همی‌خوردند آب
  • Hakîm-i Gaznevî, buyurmuştur ki: tayla anası su içerlerken,
  • می‌شخولیدند هر دم آن نفر ** بهر اسپان که هلا هین آب خور
  • Seyisler, atlar gelsinler, su içsinler diye ıslık çalıyorlardı.
  • آن شخولیدن به کره می‌رسید ** سر همی بر داشت و از خور می‌رمید
  • Tay ıslık sesini duyunca başını kaldırdı, ürküp su içmekten vazgeçti.
  • مادرش پرسید کای کره چرا ** می‌رمی هر ساعتی زین استقا 4295
  • Anası “Yavrucuğum, neye ürküyor su içmiyorsun?” diye sordu.
  • گفت کره می‌شخولند این گروه ** ز اتفاق بانگشان دارم شکوه
  • Tay dedi ki: “Bunlar ıslık çalıyorlar. Hep birden ıslık çalmalarından korktum.
  • پس دلم می‌لرزد از جا می‌رود ** ز اتفاق نعره خوفم می‌رسد
  • Yüreğim titredi, yerinden oynadı. Hep birden ıslık çalıp bağırmaları beni korkuttu.”
  • گفت مادر تا جهان بودست ازین ** کارافزایان بدند اندر زمین
  • Anası “Dünya kurulalı abes işler de bulunanlar vardır… Bu dünya böyle kurulmuş, böyle gider!
  • هین تو کار خویش کن ای ارجمند ** زود کایشان ریش خود بر می‌کنند
  • Benim akıllı yavrucuğum, sen işine bak… Onların kendi saçlarını, sakallarını yolmaları yakındır!” dedi.
  • وقت تنگ و می‌رود آب فراخ ** پیش از آن کز هجر گردی شاخ شاخ 4300
  • Vakit var, tertemiz ve gür su da akıp gidiyor. Sudan ayrılırsın, ayrılık seni şahrem şahrem eder… Bundan önce davran da,
  • شهره کاریزیست پر آب حیات ** آب کش تا بر دمد از تو نبات
  • Âbıhayat’la dolu olan ırmaktan su içmeye bak… İç de senden nebatlar bitsin!
  • آب خضر از جوی نطق اولیا ** می‌خوریم ای تشنه‌ی غافل بیا
  • Ey gafil susuz, biz velilerin sözlerinden Hızır’ın Âbıhayat’ını içmekteyiz, gel!
  • گر نبینی آب کورانه بفن ** سوی جو آور سبو در جوی زن
  • Bu gür suyu görmüyorsan bari körler gibi gel de testini suya daldır.
  • چون شنیدی کاندرین جو آب هست ** کور را تقلید باید کار بست
  • Bu ırmakta su var, bunu duydun ya… Köre, taklitle iş yapmak gerek!
  • جو فرو بر مشک آب‌اندیش را ** تا گران بینی تو مشک خویش را 4305
  • Suyu sayıklayıp duran testini ırmağa daldır… Daldırınca ağırlaştığını anlarsın…
  • چون گران دیدی شوی تو مستدل ** رست از تقلید خشک آنگاه دل
  • Anlarsın da su olduğuna inanırsın, gönlün o zaman bu kuru taklitten kurtulur.
  • گر نبیند کور آب جو عیان ** لیک داند چون سبو بیند گران
  • Kör, ırmak suyunu açıkça göremez ama testinin ağırlaştığını anlayınca su olduğunu bilir.
  • که ز جو اندر سبو آبی برفت ** کین سبک بود و گران شد ز آب و زفت
  • Çünkü testi önce hafifti, ırmağa daldırılınca ağırlaştı, içi hayli suyla doldu.
  • زانک هر بادی مرا در می‌ربود ** باد می‌نربایدم ثقلم فزود
  • Evvelce her yel beni kapıp beni götürürdü, fakat şimdi ağırlaştım” beni yel kapamaz artık.
  • مر سفیهان را رباید هر هوا ** زانک نبودشان گرانی قوی 4310
  • Akılsız kişileri her türlü yel kapıp gider. Çünkü onların kuvvetleri sağlam değildir.
  • کشتی بی‌لنگر آمد مرد شر ** که ز باد کژ نیابد او حذر
  • Kötü ve hayırsız adam, lengersiz gemidir; ne demir atmıştır, ne bir yere bağlıdır; deli rüzgârlardan kurtulamaz ki.
  • لنگر عقلست عاقل را امان ** لنگری در یوزه کن از عاقلان
  • Akıllıya emniyet ve huzur veren akıl lengeridir… Akıllılardan bir lenger dilen!
  • او مددهای خرد چون در ربود ** از خزینه در آن دریای جود
  • İnsan, o cömertlik denizinin inci hazinesinden akıl, fikir kazanırsa
  • زین چنین امداد دل پر فن شود ** بجهد از دل چشم هم روشن شود
  • Bunların yardımıyla gönlü marifetler elde eder, gönüllükten çıkar, yücelir… Gözleri de nurlanır.
  • زانک نور از دل برین دیده نشست ** تا چو دل شد دیده‌ی تو عاطلست 4315
  • Çünkü nur, gönülden doğar da bu göze vurur. Gönül olmasa gözün hiç bir şey göremez.