English    Türkçe    فارسی   

3
519-543

  • هر که را در رستا بود روزی و شام ** تا بماهی عقل او نبود تمام
  • Köyde sabah, akşam bir gün kalan kişinin aklı, bir ay yerine gelemez.
  • تا بماهی احمقی با او بود ** از حشیش ده جز اینها چه درود 520
  • Tam bir ay onun ahmaklığı gitmez. Köy otlarından da bundan başka ne biçilebilir ki?
  • وانک ماهی باشد اندر روستا ** روزگاری باشدش جهل و عمی
  • Köyde bir ay kalan kişi, nice zaman bilgisiz ve kör kalır.
  • ده چه باشد شیخ واصل ناشده ** دست در تقلید و حجت در زده
  • Köy nedir? Hakikate ulaşmamış, elini taklit ve huccete atmış şeyh!
  • پیش شهر عقل کلی این حواس ** چون خران چشم‌بسته در خراس
  • Aklı kül şehrine karşı bu duygular, gözleri bağlı değirmen eşeklerine benzer.
  • این رها کن صورت افسانه گیر ** هل تو دردانه تو گندم‌دانه گیر
  • Bunu geç de hikâyeye giriş, inciyi bırak. Buğday tanesini ele al.
  • گر بدر ره نیست هین بر می‌ستان ** گر بدان ره نیستت این سو بران 525
  • İnciye yol yoksa hemencecik buğdayı al. O tarafa yol yoksa bu tarafa at sür.
  • ظاهرش گیر ار چه ظاهر کژ پرد ** عاقبت ظاهر سوی باطن برد
  • Zahir, eğri büğrü uçsa bile sen zahirine bak. Zahir, nihayet insanı bâtına götürür.
  • اول هر آدمی خود صورتست ** بعد از آن جان کو جمال سیرتست
  • Her insanın evveli suretten ibarettir. Ondan sonra can gelir ki can, manevi güzellik, ahlâk güzelliğidir.
  • اول هر میوه جز صورت کیست ** بعد از آن لذت که معنی ویست
  • Her meyvenin evveli suretten başka nedir ki? Ondan sonra lezzet gelir ki lezzet, meyvenin manasıdır.
  • اولا خرگاه سازند و خرند ** ترک را زان پس به مهمان آورند
  • Önce çadır kurarlar da sonra Türkü konuk çağırırlar.
  • صورتت خرگاه دان معنیت ترک ** معنیت ملاح دان صورت چو فلک 530
  • Bil ki suretin çadırıdır, mânan Türk. Mânan bil ki kaptandır, suretin gemi!
  • بهر حق این را رها کن یک نفس ** تا خر خواجه بجنباند جرس
  • Allah için şunu bir nefes olsun bırak da şehirlinin eşeği çanını çalsın!
  • رفتن خواجه و قومش به سوی ده
  • Şehirliyle akrabasının köye gitmeleri
  • خواجه و بچگان جهازی ساختند ** بر ستوران جانب ده تاختند
  • Şehirli ve çoluğu, çocuğu hazırlıklarını tamamladılar, eşyalarını katırlara yükleyip köye doğru yollandılar.
  • شادمانه سوی صحرا راندند ** سافروا کی تغنموا بر خواندند
  • Hayvanlarını neşeli neşeli sürmekte, “Sefer edin de ganimet bulun” demekteydiler.
  • کز سفرها ماه کیخسرو شود ** بی سفرها ماه کی خسرو شود
  • Ay, sefer ede ede Keyhusrev olur. Tolunay hâline gelir. Sefer etmeksizin nasıl padişah kesilir ki?
  • از سفر بیدق شود فرزین راد ** وز سفر یابید یوسف صد مراد 535
  • Beydak, seferle satrancın en üst hanesi olan ferzin hanesine gelir, ferzin olur. Yusuf, seferden faydalanır, yüzlerce muradına erişir.
  • روز روی از آفتابی سوختند ** شب ز اختر راه می‌آموختند
  • Onların da gündüzün yüzlerini güneş yakıyor, geceleyin yıldızla yol buluyorlar,
  • خوب گشته پیش ایشان راه زشت ** از نشاط ده شده ره چون بهشت
  • Kötü yol, onlara güzelleşiyor, köyün neşesiyle cennet gibi görünüyor, bu suretle gidip duruyorlardı.
  • تلخ از شیرین‌لبان خوش می‌شود ** خار از گلزار دلکش می‌شود
  • Acı, tatlı dudakların tesiriyle tatlılaşır, diken, gül bahçesi dolayısıyla gönül çeker bir hâle gelir.
  • حنظل از معشوق خرما می‌شود ** خانه از همخانه صحرا می‌شود
  • Ebu Cehil karpuzu, sevgili yüzünden hurma kesilir, ev, evdeki dost yüzünden ova olur.
  • ای بسا از نازنینان خارکش ** بر امید گل‌عذار ماه‌وش 540
  • Gül yanaklı, ay yüzlü bir dilberin vuslatı ümidiyle nice nazeninler diken zahmetini çekerler.
  • ای بسا حمال گشته پشت‌ریش ** از برای دلبر مه‌روی خویش
  • Ay yüzlü sevgilisi yüzünden niceler sırtı yaralı hamal olmuştur.
  • کرده آهنگر جمال خود سیاه ** تا که شب آید ببوسد روی ماه
  • Gece gelsin de ay ( yüzlü sevgilinin) yüzünü öpsün diye demirci, yüzünü simsiyah etmiştir.
  • خواجه تا شب بر دکانی چار میخ ** زانک سروی در دلش کردست بیخ
  • Esnaf, gönlüne bir serviyi diktiğinden akşama kadar dükkânda çarmıha çakılmış gibi bekler durur.