English    Türkçe    فارسی   

3
745-769

  • گفت یزدان از ولادت تا بحین ** یفتنون کل عام مرتین 745
  • Allah, “Doğumdan bu ana kadar onlara her iki kere sınanırlar” dedi.
  • امتحان در امتحانست ای پدر ** هین به کمتر امتحان خود را مخر
  • Babam, imtihan içinde imtihan var. Derlen toplan da ufacık bir imtihanla kendini satma!
  • آمن بودن بلعم باعور کی امتحانها کرد حضرت او را و از آنها روی سپید آمده بود
  • Bâbûr oğlu Bel’am’ın Allah imtihanlarından yüzü ak çıkacağına emin olması
  • بلعم باعور و ابلیس لعین ** ز امتحان آخرین گشته مهین
  • Bâbûr oğlu Bel’am’la melûn iblis, en son imtihanda alçaldılar.
  • او بدعوی میل دولت می‌کند ** معده‌اش نفرین سبلت می‌کند
  • “O adam da kendi iddiasınca devletli görünürdü ya, fakat midesi, bıyığına lânet eder,
  • کانچ پنهان می‌کند پیدایش کن ** سوخت ما را ای خدا رسواش کن
  • “Yarabbi, şu adamın gizlendiğini sen dışarıya vur, meydana çıkar. Bizi yaktı, yandırdı, sen onu rüsvay et” derdi.
  • جمله اجزای تنش خصم ویند ** کز بهاری لافد ایشان در دیند 750
  • Onun bedeninin bütün cüzleri, ona düşman olmuştu. O, bahardan dem vurdu ama onlar, kışın ta kendisindeydiler.
  • لاف وا داد کرمها می‌کند ** شاخ رحمت را ز بن بر می‌کند
  • Adam, ihsandan, keremden dem vururdu ama merhamet dalını, ta kökünden kesmekteydi.
  • راستی پیش آر یا خاموش کن ** وانگهان رحمت ببین و نوش کن
  • Ya doğru ol, doğruluğunu göster yahut sus da merhamete eriş, sonra coş!
  • آن شکم خصم سبال او شده ** دست پنهان در دعا اندر زده
  • Adamın karnı da bıyıklarına düşman kesilmiş, gizlice el kaldırıp dua ediyor,
  • کای خدا رسوا کن این لاف لام ** تا بجنبد سوی ما رحم کرام
  • “Yarabbi, sen bu aşağılık herifi rüsvay et de kerem sahipleri bize merhamete gelsinler” diyordu.
  • مستجاب آمد دعای آن شکم ** شورش حاجت بزد بیرون علم 755
  • Karnın duası kabul oldu. İhtiyaçtan doğan yanıp yakılma, dışarıya kadar bayrak açtı, görünür bir hale geldi.
  • گفت حق گر فاسقی و اهل صنم ** چون مرا خوانی اجابتها کنم
  • Allah “ Beni çağırdın mı, suçlu da olsam, putperest de olsam ben, yine icabet ederim.
  • تو دعا را سخت گیر و می‌شخول ** عاقبت برهاندت از دست غول
  • Onun için duadan hiç çekinme; hiç usanma. Dua, nihayet seni gulyabani nefsin elinden kurtarır.” demiştir.
  • چون شکم خود را به حضرت در سپرد ** گربه آمد پوست آن دنبه ببرد
  • Karın, kendini Allah’a ısmarlayınca ansızın bir kedi gelip o kuyruk parçasını kaptı, götürdü.
  • از پس گربه دویدند او گریخت ** کودک از ترس عتابش رنگ ریخت
  • Ev halkı, kedinin peşine düştüler, fakat kedi koşup kaçtı. Babamın azarına uğrayacağım diye çocuğunun beti, benzi kaçtı.
  • آمد اندر انجمن آن طفل خرد ** آب روی مرد لافی را ببرد 760
  • Babası, bir toplulukta otururken o çocukcağız gelip işi anlattı. O lâfla geçinen adamın şerefini bir paralık etti.
  • گفت آن دنبه که هر صبحی بدان ** چرب می‌کردی لبان و سبلتان
  • Dedi ki: “ Hani her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk parçası yok muydu?
  • گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
  • Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
  • خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
  • Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
  • دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند
  • Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
  • او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام 765
  • O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu.
  • دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
  • Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
  • و آن شغال رنگ‌رنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامت‌گر بکفت
  • O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki:
  • بنگر آخر در من و در رنگ من ** یک صنم چون من ندارد خود شمن
  • “Hele bir bana, hele rengime bak. Şamanın bile böyle bir putu yoktur.
  • چون گلستان گشته‌ام صد رنگ و خوش ** مر مرا سجده کن از من سر مکش
  • Gül bahçesi gibi ne de güzel bir hale geldim, ne de hoş yüzlerce renklere boyandım. Benden baş çekme, secde et bana!
  • کر و فر و آب و تاب و رنگ بین ** فخر دنیا خوان مرا و رکن دین
  • Şu güzelliğime, şu letafetime, şu rengime bak da bana Fahri Dünya, Rükn-i din de!