English    Türkçe    فارسی   

3
867-891

  • پس بجوشیدند اسرائیلیان ** از پگه تا جانب میدان دوان
  • İsrailoğulları coşarak erkenden meydana doğru koştular.
  • چون بحیلتشان به میدان برد او ** روی خود ننمودشان بس تازه‌رو
  • Firavun bu hileyle onları meydana götürünce güzelim yüzünü onlara gösterdi.
  • کرد دلداری و بخششها بداد ** هم عطا هم وعده‌ها کرد آن قباد
  • Gönüllerini aldı, ihsanlarda bulundu, vaatler etti.
  • بعد از آن گفت از برای جانتان ** جمله در میدان بخسپید امشبان 870
  • Ondan sonrada “ Canınız için ne olur. Bu akşam hepiniz bu meydan da kalın, burada yatın uyuyun” dedi.
  • پاسخش دادند که خدمت کنیم ** گر تو خواهی یک مه اینجا ساکنیم
  • Cevap vererek dediler ki, “Sana kulluk eder, sözünü dinler hatta dilersen burada bir ay otururuz”
  • بازگشتن فرعون از میدان به شهر شاد بتفریق بنی اسرائیل از زنانشان در شب حمل
  • Firavunun, doğum gecesi, İsrailoğullarını karılarından ayırdığına sevinerek meydandan şehre dönmesi
  • شه شبانگه باز آمد شادمان ** کامشبان حملست و دورند از زنان
  • Firavunun, geceleyin “Bu gece doğum gecesi, fakat hepside karılarından ayrı” diye sevinerek geri döndü.
  • خازنش عمران هم اندر خدمتش ** هم به شهر آمد قرین صحبتش
  • Haznedarı İmran da yanındaydı. Onunla konuşa konuşa şehre geldi.
  • گفت ای عمران برین در خسپ تو ** هین مرو سوی زن و صحبت مجو
  • Ona, “İmran, bu gece sen de burada yat, karının yanına gitme onunla buluşma” dedi.
  • گفت خسپم هم برین درگاه تو ** هیچ نندیشم بجز دلخواه تو 875
  • İmran, “Peki, burada yatarım, senin gönlünün istediği şeyden başka bir şey düşünmem bile” dedi.
  • بود عمران هم ز اسرائیلیان ** لیک مر فرعون را دل بود و جان
  • İmran da İsrail oğullarındandı. Fakat Firavuna âdeta gönüllü, candı.
  • کی گمان بردی که او عصیان کند ** آنک خوف جان فرعون آن کند
  • Firavun, onun isyan edeceğini, gönlünü korktuğu şeyi yapacağını nereden aklına getirecekti?
  • جمع آمدن عمران به مادر موسی و حامله شدن مادر موسی علیه‌السلام
  • İmran’ın, Musa’nın anasıyla buluşması ve kadının Musa’ya gebe kalması
  • شب برفت و او بر آن درگاه خفت ** نیم‌شب آمد پی دیدنش جفت
  • Firavun gitti, İmran da orada yatıp uyudu. Gece yarısından sonra karısı, onu görmeye geldi.
  • زن برو افتاد و بوسید آن لبش ** بر جهانیدش ز خواب اندر شبش
  • Üstüne kapanıp dudaklarından öpmeye koyuldu. Gece yarısı, onu uykudan uyandırdı.
  • گشت بیدار او و زن را دید خوش ** بوسه باران کرده از لب بر لبش 880
  • İmran uyanıp karısını gördü. Kadın, hoşuna gitti, dudak dudağa öpüşmeye başladılar.
  • گفت عمران این زمان چون آمدی ** گفت از شوق و قضای ایزدی
  • İmran, “Bu zamanda nasıl geldin?” dedi. Kadın “Sana iştiyakımdan. Allah’ın kaza ve kaderi bu” diye cevap verdi.
  • در کشیدش در کنار از مهر مرد ** بر نیامد با خود آن دم در نبرد
  • İmran, karısını sevgiyle kucakladı kendini tutamadı.
  • جفت شد با او امانت را سپرد ** پس بگفت ای زن نه این کاریست خرد
  • Onunla buluştu ve emaneti ona verdi. Sonrada dedi ki: “Kadın, bu küçük bir iş değil!”
  • آهنی بر سنگ زد زاد آتشی ** آتشی از شاه و ملکش کین‌کشی
  • Demir taşa çalındı, bir ateştir sıçradı. Hem de öyle bir ateş ki padişahtan da saltanatından öç alıcı, padişaha da, saltanatına da kin güdücü bir ateş.
  • من چو ابرم تو زمین موسی نبات ** حق شه شطرنج و ما ماتیم مات 885
  • Ben buluta benziyorum sen yersin Musa’da nebat. Allah, satranç oyununda şahı sürüyor, bir yutulduk mu yutulduk!
  • مات و برد از شاه می‌دان ای عروس ** آن مدان از ما مکن بر ما فسوس
  • Hanım, yutulmayı da hakikî padişah olan Allah’tan bil, yutmayı da. O işi bizden bilip bize hayıflanma!
  • آنچ این فرعون می‌ترسد ازو ** هست شد این دم که گشتم جفت تو
  • Firavunun korktuğu şey yok mu? Seninle buluştum, meydana geldi işte!
  • وصیت کردن عمران جفت خود را بعد از مجامعت کی مرا ندیده باشی
  • İmran’ın karısıyla buluştuktan sonra “Beni görmemiş ol” diye nasihat etmesi
  • وا مگردان هیچ ازینها دم مزن ** تا نیاید بر من و تو صد حزن
  • Sakın bunu kimseye söyleme, gizle de bana da yüzlerce türlü gam, gussa gelmesin, sana da.
  • عاقبت پیدا شود آثار این ** چون علامتها رسید ای نازنین
  • Sonucu, bunun eserlerini meydana çıkar çünkü nazeninin, alâmetleri belirdi!”
  • در زمان از سوی میدان نعره‌ها ** می‌رسید از خلق و پر می‌شد هوا 890
  • Tam o sırada meydandaki halktan naralar duyulmaya, yer, gök naralarla dolmaya başladı.
  • شاه از آن هیبت برون جست آن زمان ** پابرهنه کین چه غلغلهاست هان
  • Firavun, bu naralardan korkup sıçradı, gürültünün ne olduğunu anlamak için yalınayak koştu.