English    Türkçe    فارسی   

4
1548-1572

  • روزگارم رفت زین گون حالها ** هم‌چو تیه و قوم موسی سالها
  • Adeta Musa kavminin yıllarca çölde kalışı gibi bende seninle bu hallere düştüm... Ömrüm geldi geçti!
  • خطوتینی بود این ره تا وصال ** مانده‌ام در ره ز شستت شصت سال
  • Bu yol, vuslata erişmek için iki adımdan ibaret... Hâlbuki ben, senin hilenle tam altmış yıldır, bu iki adımlık yolda kalakaldım!
  • راه نزدیک و بماندم سخت دیر ** سیر گشتم زین سواری سیرسیر 1550
  • Yol yakın... Fakat ben pek geç kaldım. Bu binicilikten adamakıllı usandım artık!
  • سرنگون خود را از اشتر در فکند ** گفت سوزیدم ز غم تا چندچند
  • Bu sözleri söyleyip kendisini deveden fırlattı attı, niceye bir dertten yanıp yakılacağım, yandım artık, dedi!
  • تنگ شد بر وی بیابان فراخ ** خویشتن افکند اندر سنگلاخ
  • Ona o geniş ova daracık bir hale geldi... Kendisini bir taşlığa atıverdi!
  • آنچنان افکند خود را سخت زیر ** که مخلخل گشت جسم آن دلیر
  • Hem de öyle bir attı ki o yiğidin bedeni ezildi...
  • چون چنان افکند خود را سوی پست ** از قضا آن لحظه پایش هم شکست
  • Kendisini yere öyle bir fırlattı ki kazara ayağı da kırıldı!
  • پای را بر بست و گفتا گو شوم ** در خم چوگانش غلطان می‌روم 1555
  • Ayağını bağladı, top olurum da dedi, onun çevgânının önüne düşer, yuvarlanarak giderim!
  • زین کند نفرین حکیم خوش‌دهن ** بر سواری کو فرو ناید ز تن
  • İşte güzel sözlü hakîm, tenden inmeyen atlıya bu yüzden lânet etmiştir.
  • عشق مولی کی کم از لیلی بود ** گوی گشتن بهر او اولی بود
  • Allah aşkı, hiç Leylâ’nın aşkından az değersiz olur mu? Ona top olmak elbette daha doğru, daha yerinde!
  • گوی شو می‌گرد بر پهلوی صدق ** غلط غلطان در خم چوگان عشق
  • Top ol da doğruluk yanına yat, aşk çevgâniyle yuvarlanarak git!
  • کین سفر زین پس بود جذب خدا ** وان سفر بر ناقه باشد سیر ما
  • Çünkü bu yolculuk, binekten indikten sonra Allah çekişiyle olur... Halbuki önceki gidişimiz, deveyle idi!
  • این چنین سیریست مستثنی ز جنس ** کان فزود از اجتهاد جن و انس 1560
  • Bu çeşit gidiş, gidişlerden apayrıdır... Bu gidiş cinlerin gidişiyle de olmaz, insanların çalışmasıyla da!
  • این چنین جذبیست نی هر جذب عام ** که نهادش فضل احمد والسلام
  • Bu çekilip gitme, alelade çekilip gitme değildir... Bunu, Ahmed’in lütfu meydana getirdi vesselâm!
  • نوشتن آن غلام قصه‌ی شکایت نقصان اجری سوی پادشاه
  • Kölenin ücret azlığından şikâyet ederek padişaha yazması
  • قصه کوته کن برای آن غلام ** که سوی شه بر نوشتست او پیام
  • Sözü kısa kes de padişaha mektup yazıp gönderen köleyi anlat!
  • قصه پر جنگ و پر هستی و کین ** می‌فرستد پیش شاه نازنین
  • O köle, nazenin padişaha savaşla, varlıkla, kinle dolu bir mektup yazıp gönderir.
  • کالبد نامه‌ست اندر وی نگر ** هست لایق شاه را آنگه ببر
  • Kalıbın, cesedin mektuptur, ona dikkat et, padişaha lâyık mı, değil mi? Bir anla da sonra gönder!
  • گوشه‌ای رو نامه را بگشا بخوان ** بین که حرفش هست در خورد شهان 1565
  • Bir bucağa git, mektubu aç, oku... Bak bakalım, içindeki sözler, padişahlara lâyık olan sözler?
  • گر نباشد درخور آن را پاره کن ** نامه‌ی دیگر نویس و چاره کن
  • Lâyık değilse o mektubu yırt, çaresine bak, başka bir mektup yaz!
  • لیک فتح نامه‌ی تن زپ مدان ** ورنه هر کس سر دل دیدی عیان
  • Fakat ten mektubunu açmayı kolay sanma. Yoksa herkes gönül sırrını apaçık görürdü!
  • نامه بگشادن چه دشوارست و صعب ** کار مردانست نه طفلان کعب
  • Bu mektubu açmak ne güçtür, ne sarptır! Erlerin işidir bu, çocuk işi değil!
  • جمله بر فهرست قانع گشته‌ایم ** زانک در حرص و هوا آغشته‌ایم
  • Hepimiz, fihriste kani olmuş kalmışız... Çünkü heva ve hevese, hırsa bulaşmışız!
  • باشد آن فهرست دامی عامه را ** تا چنان دانند متن نامه را 1570
  • Hâlbuki o fihrist, ona baksınlar da metni de öyle sansınlar diye halka bir tuzaktır.
  • باز کن سرنامه را گردن متاب ** زین سخن والله اعلم بالصواب
  • Mektubu aç, bu sözden baş çevirme! Allah, doğruyu daha iyi bilir!
  • هست آن عنوان چو اقرار زبان ** متن نامه‌ی سینه را کن امتحان
  • Mektubun fihristi, dille ikrar etmeye benzer... Hâlbuki sen gönül mektubunun metnini sına!