English    Türkçe    فارسی   

4
1763-1787

  • حمد گفتی کو نشان حامدون ** نه برونت هست اثر نه اندرون
  • Hamd ediyorsun, hani hamd edenlerin nişanesi? Bu nişaneler ne içinde var, ne dışında!
  • حمد عارف مر خدا را راستست ** که گواه حمد او شد پا و دست
  • Ârifin Allah’ya hamd etmesi doğrudur... Çünkü o hamdın şahidi eldir, ayaktır!
  • از چه تاریک جسمش بر کشید ** وز تک زندان دنیااش خرید 1765
  • Hamd ediş, arifi karanlık cisim kuyusundan çekip çıkarır... Dünya zindanından kurtarır!
  • اطلس تقوی و نور متلف ** آیت حمدست او را بر کتف
  • Sırtındaki takva atlasıyla ülfet nuru, hamd etmesinin nişanesidir.
  • وا رهیده از جهان عاریه ** ساکن گلزار و عین جاریه
  • Bu eğreti âlemden kurtulmuş, gül bahçelerinde, akarsu kenarlarında yurt tutmuştur.
  • بر سریر سر عالی‌همتش ** مجلس و جا و مقام و رتبتش
  • Oturduğu yer, yurt, vasıl olduğu makam ve rütbe, yüce himmetinin sır sedirinin üstüdür!
  • مقعد صدقی که صدیقان درو ** جمله سر سبزند و شاد و تازه‌رو
  • Orası öyle bir doğruluk makamıdır ki doğruların hepsi de orada lâtif, neşeli ve sevinçli yüzlerinden belli olarak yurt tutmuşlardır!
  • حمدشان چون حمد گلشن از بهار ** صد نشانی دارد و صد گیر و دار 1770
  • Onların hamd etmeleri, gül bahçesinin bahara hamd etmesi gibidir... Yüzlerce nişanesi, yüzlerce alâmeti ve eseri vardır!
  • بر بهارش چشمه و نخل و گیاه ** وآن گلستان و نگارستان گواه
  • Baharın geldiğine kaynak, fidan, çimen... O gül bahçesi, o elvan çiçekler şahittir.
  • شاهد شاهد هزاران هر طرف ** در گواهی هم‌چو گوهر بر صدف
  • Güzelin her tarafta binlerce şahidi vardır... Sedefteki incinin oluşuna şahadet edenler gibi.
  • بوی سر بد بیاید از دمت ** وز سر و رو تابد ای لافی غمت
  • Hâlbuki senin nefesinden kötü sırrın kokusu gelmede... Ey lâfazan, derdin başından, yüzünden parlayıp görünmede!
  • بوشناسانند حاذق در مصاف ** تو به جلدی های هو کم کن گزاف
  • Âlem meydanında kokudan anlayan maharet sahipleri var... öyle ataklık edip pek hayhuy etmeye kalkışma!
  • تو ملاف از مشک کان بوی پیاز ** از دم تو می‌کند مکشوف راز 1775
  • Misten bahsetme... Ağzından soğan kokusu gelmede, sırrını açığa vurmada!
  • گل‌شکر خوردم همی‌گویی و بوی ** می‌زند از سیر که یافه مگوی
  • Sen daima gülbeşeker yedim diyorsun ama nefesinden gelip duran sarımsak kokusu, yavelenme be demekte!
  • هست دل ماننده‌ی خانه‌ی کلان ** خانه‌ی دل را نهان همسایگان
  • Gönül, büyük ve geniş bir eve benzer... Gönül evinin gizli komşuları vardır.
  • از شکاف روزن و دیوارها ** مطلع گردند بر اسرار ما
  • Pencereden, duvardaki delikten görüp gözetir, sırları anlarlar!
  • از شکافی که ندارد هیچ وهم ** صاحب خانه و ندارد هیچ سهم
  • Ev sahibinin sezinlemediği, hiç bilmediği bir yarıktan, bir delikten onlar, her şeyi görürler.
  • از نبی بر خوان که دیو و قوم او ** می‌برند از حال انسی خفیه بو 1780
  • Kuran’ı okusan a... Şeytan ve kavmi, gizlice insanların halinden koku alırlar.
  • از رهی که انس از آن آگاه نیست ** زانک زین محسوس و زین اشباه نیست
  • İnsanın bilmediği bir yoldan insanın sırrını anlarlar... Bu yol, duyguyla duyulur, yahut buna benzer bir şeyle bilinir yol değildir.
  • در میان ناقدان زرقی متن ** با محک ای قلب دون لافی مزن
  • Görenlerin ortasında hileye kalkışma... Mihenk ortadayken lafa girişme ey kalp!
  • مر محک را ره بود در نقد و قلب ** که خدایش کرد امیر جسم و قلب
  • Mihengin, halisi de anlamaya kabiliyeti vardır, kalpı da... Allah, onu beden ve kalp emîri yapmıştır!
  • چون شیاطین با غلیظیهای خویش ** واقف‌اند از سر ما و فکر و کیش
  • Şeytanlar bile o kabalıklarıyla, o kötülükleriyle sırrımızı, fikrimizi, gittiğimiz yolu biliyorlar...
  • مسلکی دارند دزدیده درون ** ما ز دزدیهای ایشان سرنگون 1785
  • Onların bile içimize hırsızlama bir yolu var... Biz, onların hırsızlıklarından baş aşağı gelmedeyiz...
  • دم به دم خبط و زیانی می‌کنند ** صاحب نقب و شکاف روزنند
  • Her an, bize büyük ziyanlar veriyorlar... Delikleri var, yarıkları var; bizi gözetliyorlar...
  • پس چرا جان‌های روشن در جهان ** بی‌خبر باشند از حال نهان
  • E artık âlemdeki aydın canlar, neden gizli hallerden bihaber olsunlar?