English    Türkçe    فارسی   

4
2042-2066

  • مردگان باغ برجسته ز بن ** کان دهنده‌ی زندگی را فهم کن
  • Bağdaki cansız mahsulat, köklerinden sürmüş, yetişmiştir... Onlara diriliği vereni anla!
  • چشم این زندانیان هر دم به در ** کی بدی گر نیستی کس مژده‌ور
  • Hiç müjde verecek biri olmasaydı bu zindandakilerin gözleri, hep kapıya dikilir, kalır mıydı?
  • صد هزار آلودگان آب‌جو ** کی بدندی گر نبودی آب جو
  • Irmak olmasaydı yüz binlerce ırmağa batıp ıslanan olur muydu?
  • بر زمین پهلوت را آرام نیست ** دان که در خانه لحاف و بستریست 2045
  • 2045.Yanını yere koyup yatamıyor, rahatsız oluyorsun... Bil ki evde bir yatağın, yorganın var!
  • بی‌مقرگاهی نباشد بی‌قرار ** بی‌خمار اشکن نباشد این خمار
  • Karar edilecek bir yer olmadıkça karasız kişi olmaz... Sersemliği gideren bir şey bulunmasa sersemlik bulunmaz!
  • گفت نه نه یا رسول الله مکن ** سرور لشکر مگر شیخ کهن
  • O adam dedi ki: “Hayır hayır ey Allah elçisi. Askere ihtiyar birisini başbuğ yap!
  • یا رسول الله جوان ار شیرزاد ** غیر مرد پیر سر لشکر مباد
  • Ey Allah elçisi, genç, aslan oğlu aslan bile olsa askere, ihtiyardan başkası kumandan olmasın!
  • هم تو گفتستی و گفت تو گوا ** پیر باید پیر باید پیشوا
  • Zaten sen söyledin... Şahidim senin sözün: Kendisine uyulacak kişi pir olmalıdır, pir!
  • یا رسول‌الله درین لشکر نگر ** هست چندین پیر و از وی پیشتر 2050
  • Ey Allah elçisi, şu askere bak! Ondan daha yaşlı daha ileri bunca kişi var!
  • زین درخت آن برگ زردش را مبین ** سیبهای پخته‌ی او را بچین
  • Bu ağaçtaki şu sarı yaprağa bakma da onun olgun elmalarını devşir!
  • برگهای زرد او خود کی تهیست ** این نشان پختگی و کاملیست
  • Onun sarı yaprakları nasıl olur da bomboş olur... Zaten yaprağının sararması, olgunluk ve kemal alâmetidir.
  • برگ زرد ریش و آن موی سپید ** بهر عقل پخته می‌آرد نوید
  • Yüzün sararması, saçın sakalın ağarması, olgun aklı müjdeler!
  • برگهای نو رسیده‌ی سبزفام ** شد نشان آنک آن میوه‌ست خام
  • Yeni sürmüş, yeni yeşermiş yapraklarsa meyvenin hamlığına delalet eder.
  • برگ بی‌برگی نشان عارفیست ** زردی زر سرخ رویی صارفیست 2055
  • Azıksızlık azığı her şeyden vazgeçiş, Ariflik nişanesidir. Altının sarılığı, sarrafın yüzünü kızartır, benzine kan getirir.
  • آنک او گل عارضست ار نو خطست ** او به مکتب گاه مخبر نوخطست
  • Gül yüzlü, sakallı, bıyığı yeni terlemiş genç, henüz mektepte okuma, yazma öğrenmededir.
  • حرفهای خط او کژمژ بود ** مزمن عقلست اگر تن می‌دود
  • Yazısı, yazısının harfleri eğri büğrüdür... Gürbüz olsa bile delikanlıdır, aklı azdır onun!
  • پای پیر از سرعت ار چه باز ماند ** یافت عقل او دو پر بر اوج راند
  • İhtiyarın ayağı, hızlı adım atmasa da aklının iki kanadı vardır, yücelerde uçar!
  • گر مثل خواهی به جعفر در نگر ** داد حق بر جای دست و پاش پر
  • Örnek istiyorsan Cafer’e bak! Allah, ona elinin, ayağının yerine iki kanat verdi!
  • بگذر از زر کین سخت شد محتجب ** هم‌چو سیماب این دلم شد مضطرب 2060
  • Altını bırak... Bu söz örtülüdür, gönlüm cıva gibi ıstıraplara düştü!
  • ز اندرونم صدخموش خوش‌نفس ** دست بر لب می‌زند یعنی که بس
  • İçimizden güzel sözlü, güzel sesli yüzlerce sükût, elini ağzına komada, yeter artık demede!
  • خامشی بحرست و گفتن هم‌چو جو ** بحر می‌جوید ترا جو را مجو
  • Sükût denizdir, söylemek ırmağa benzer... Deniz seni aramada, sen ırmağı arama!
  • از اشارتهای دریا سر متاب ** ختم کن والله اعلم بالصواب
  • Denizin işaretlerinden baş çevirme... Sözü bitir doğrusunu Allah daha iyi bilir!
  • هم‌چنین پیوسته کرد آن بی‌ادب ** پیش پیغامبر سخن زان سرد لب
  • O edepsiz, Peygamberin huzurunda o soğuk dudaklarından sözler çıkarmada, böylece söylenip durmadaydı.
  • دست می‌دادش سخن او بی‌خبر ** که خبر هرزه بود پیش نظر 2065
  • O bihaber, söz fırsatını bulmuştu, boyuna söylenip duruyordu... Zaten haber de görüşe göre saçma sapan bir şeydir!
  • این خبرها از نظر خود نایبست ** بهر حاضر نیست بهر غایبست
  • Bu haberler, hep görüş yerine geçer, görüş olmayınca habere ehemmiyet verilir... Göz önünde olandan haber verilmez; göz önünde olmayandan haber verilir!