English    Türkçe    فارسی   

4
2155-2179

  • لاجرم بسیارگو شد از نشاط ** مست ادب بگذاشت آمد در خباط 2155
  • Neşesinden çok konuşmaya başladı. Sarhoş, ebedi bırakır, baş aşağı düşer!
  • نه همه جا بی‌خودی شر می‌کند ** بی‌ادب را می چنان‌تر می‌کند
  • Fakat her yerde kendinden geçen, kötülük etmez... Şarap zaten edepsiz olanı edepsiz eder.
  • گر بود عاقل نکو فر می‌شود ** ور بود بدخوی بتر می‌شود
  • Şarap içen akıllıysa daha ziyade akıllı olur... Kötü huylu ise büsbütün berbat bir hale gelir.
  • لیک اغلب چون بدند و ناپسند ** بر همه می را محرم کرده‌اند
  • Fakat insanların çoğu kötü ve ahlâksız olduğundan şarabı herkese haram ettiler.
  • بیان رسول علیه السلام سبب تفضیل و اختیار کردن او آن هذیلی را به امیری و سرلشکری بر پیران و کاردیدگان
  • Rasul aleyhisselâm’ın Huzeyl kabilesine mensup olan genci ihtiyarlara, tecrübelilere üstün tutup seçmesinde ve başbuğ yapmasındaki sebep
  • حکم اغلب راست چون غالب بدند ** تیغ را از دست ره‌زن بستدند
  • Hüküm üstünündür halkın çoğu da kötüdür; bu yüzden kılıcı yol kesicilerin elinden aldılar.
  • گفت پیغامبر کای ظاهرنگر ** تو مبین او را جوان و بی‌هنر 2160
  • Peygamber dedi ki: Ey işin dış yüzünü gören, sen onu genç ve hünersiz görme.
  • ای بسا ریش سیاه و مردت پیر ** ای بسا ریش سپید و دل چو قیر
  • Nice kara sakallı ihtiyarlar vardır... Nice de gönülleri, zift gibi kapkara aksakallılar.
  • عقل او را آزمودم بارها ** کرد پیری آن جوان در کارها
  • Onun aklını defalarca denedim... O genç işlerde ihtiyarlık etti.
  • پیر پیر عقل باشد ای پسر ** نه سپیدی موی اندر ریش و سر
  • İhtiyar, akıl ihtiyarıdır oğlum... Saçın, sakalın ağarmasıyla adam, adam olmaz.
  • از بلیس او پیرتر خود کی بود ** چونک عقلش نیست او لاشی بود
  • İblis’ten daha ihtiyar kim var? Fakat değil mi ki aklı yok, hiçbir şeye yaramaz.
  • طفل گیرش چون بود عیسی نفس ** پاک باشد از غرور و از هوس 2165
  • Birisi çocuktur ama İsa nefesli, gururdan, hevesten arınmış olursa ona nasıl çocuk diyebilirsin?
  • آن سپیدی مو دلیل پختگیست ** پیش چشم بسته کش کوته‌تگیست
  • Saç ağarması, ancak gözü bağlı ve kısa görüşlü kişiye göre pişkinlik alâmetidir.
  • آن مقلد چون نداند جز دلیل ** در علامت جوید او دایم سبیل
  • O mukallit, alâmet olarak delilden başka bir şey bilmediği için daima buna yol arar.
  • بهر او گفتیم که تدبیر را ** چونک خواهی کرد بگزین پیر را
  • Onun için bir işe girişeceksen o pire danış dedi.
  • آنک او از پرده‌ی تقلید جست ** او به نور حق ببیند آنچ هست
  • Çünkü o, taklit perdesinden çıkmış kurtulmuştur da ne varsa her şeyi Allah nuru ile görür.
  • نور پاکش بی‌دلیل و بی‌بیان ** پوست بشکافد در آید در میان 2170
  • Onun pak nuru delilsiz, beyansız deriyi yırtar, içi meydana çıkarır.
  • پیش ظاهربین چه قلب و چه سره ** او چه داند چیست اندر قوصره
  • Yalnız dışı görene göre kalp nedir, geçer altın ne? Hurma sepetinde ne var? O bilir.
  • ای بسا زر سیه کرده بدود ** تا رهد از دست هر دزدی حسود
  • Nice altınları, hasetçi hırsızların elinden kurtulsun diye dumanla karartmışlardır.
  • ای بسا مس زر اندوده به زر ** تا فروشد آن به عقل مختصر
  • Nice bakırlar vardır ki aklı kıt olanlara satsınlar diye onları altın suyuna batırmışlar, altın yaldızla yaldızlamışlardır.
  • ما که باطن‌بین جمله‌ی کشوریم ** دل ببینیم و به ظاهر ننگریم
  • Biz bütün ülkelerin iç yüzünü görenleriz... Gönlü görürüz, dış yüzüne bakmayız biz!
  • قاضیانی که به ظاهر می‌تنند ** حکم بر اشکال ظاهر می‌کنند 2175
  • Zahirin etrafında dönüp dolaşan kadılar, zahiri görünüşe göre hükmederler.
  • چون شهادت گفت و ایمانی نمود ** حکم او مومن کنند این قوم زود
  • Birisi şahadet getirdi, imanını gösteren bir şey yaptı mı bunlar, derhal o adamın mümin olduğuna hükmederler.
  • بس منافق کاندرین ظاهر گریخت ** خون صد مومن به پنهانی بریخت
  • Bu suretle de nice münafıklar, zahire sığınmışlar... Böylece de yüzlerce iman sahibinin kanını gizlice dökmüşlerdir.
  • جهد کن تا پیر عقل و دین شوی ** تا چو عقل کل تو باطن‌بین شوی
  • Çalış çabala da akıl ve din piri ol... Bu suretle aklı kül gibi iç âlemini gör.
  • از عدم چون عقل زیبا رو گشاد ** خلعتش داد و هزارش نام داد
  • O güzelim akıl, yokluktan yüz gösterince Allah ona bir elbisedir giydirdi, binlerce de ad taktı.