English    Türkçe    فارسی   

4
2401-2425

  • راست گفتست آن شه شیرین‌زبان ** چشم گرد مو به موی عارفان
  • O tatlı dilli padişah doğru söylemiştir: Ariflerin her kılı göz kesilir.
  • چشم را چشمی نبود اول یقین ** در رحم بود او جنین گوشتین
  • Göz evvelce göz değildi... O, rahimde bir et parçasından ibaretti.
  • علت دیدن مدان پیه ای پسر ** ورنه خواب اندر ندیدی کس صور
  • Yağ parçası görmeye sebep olmaz oğlum... Öyle olsaydı hiç kimse rüyada görülen şeyleri göremezdi.
  • آن پری و دیو می‌بیند شبیه ** نیست اندر دیدگاه هر دو پیه
  • Mesela şeytan ve peri de görür... Fakat ikisinin gözünde yağ parçasına benzer bir şey yoktur.
  • نور را با پیه خود نسبت نبود ** نسبتش بخشید خلاق ودود 2405
  • Nurun yağla ne münasebeti var? Fakat yaratıcı sevgi ihsan edici Allah bu münasebeti bağışlamıştır işte!
  • آدمست از خاک کی ماند به خاک ** جنیست از نار بی‌هیچ اشتراک
  • İnsan topraktan yaratılmıştır, fakat toprağa benzemez ki... Cinlerin ateşle bir münasebeti yoktur; fakat onlar da ateşten yaratılmışlardır.
  • نیست مانندای آتش آن پری ** گر چه اصلش اوست چون می‌بنگری
  • Perinin aslı ateştir; fakat dikkat edersen ateşe hiç benzemez.
  • مرغ از بادست و کی ماند به باد ** نامناسب را خدا نسبت به داد
  • Kuş, havadan yaratılmış olmakla beraber havaya nereden benzer? Allah, münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.
  • نسبت این فرعها با اصلها ** هست بی‌چون ار چه دادش وصلها
  • Bu feri’lerin asıllarıyla münasebeti vardır... Allah onlara bu münasebeti vermiştir; fakat bu münasebete akıl ermez, keyfiyeti bilinmez!
  • آدمی چون زاده‌ی خاک هباست ** این پسر را با پدر نسبت کجاست 2410
  • İnsan hiçbir değeri olmayan topraktan meydana gelmiştir... Fakat bu oğlun, babası ile ne münasebeti var?
  • نسبتی گر هست مخفی از خرد ** هست بی‌چون و خرد کی پی برد
  • Bir münasebeti varsa bile akıldan gizlidir, keyfiyetine akıl ermez; akıl nereden bu münasebeti izleyecek bulacak?
  • باد را بی چشم اگر بینش نداد ** فرق چون می‌کرد اندر قوم عاد
  • Yele göz vermemiş olsaydı Ad kavmini nasıl fark ederdi?
  • چون همی دانست مومن از عدو ** چون همی دانست می را از کدو
  • Mümini nasıl olur da düşmandan ayırt eder... Şarabı, nasıl olur da testiden fark ederdi?
  • آتش نمرود را گر چشم نیست ** با خلیلش چون تجشم کردنیست
  • Nemrut’un yaktığı ateşe göz olmasaydı Halil’e nasıl olur da, kendisini zahmetlere sokup saygı gösterirdi?
  • گر نبودی نیل را آن نور و دید ** از چه قبطی را ز سبطی می‌گزید 2415
  • Nil’in gözü olmasaydı, görmeseydi, Kıpti ile İsrail oğullarını nasıl ayırt edebilirdi?
  • گرنه کوه و سنگ با دیدار شد ** پس چرا داود را او یار شد
  • Dağda taşta görüş yoktu da nasıl Davut’a yar oldu?
  • این زمین را گر نبودی چشم جان ** از چه قارون را فرو خورد آنچنان
  • Bu yeryüzünün can gözü yoktu da Karun’u neden öyle sömürüp yuttu?
  • گر نبودی چشم دل حنانه را ** چون بدیدی هجر آن فرزانه را
  • Hannane direğinin gönül gözü olmasaydı o tek kişinin, o eşsiz erin ayrılığını görür müydü?
  • سنگ‌ریزه گر نبودی دیده‌ور ** چون گواهی دادی اندر مشت در
  • Kırık taşlar, görmeselerdi avuç içinde nasıl şahadet ederlerdi?
  • ای خرد بر کش تو پر و بالها ** سوره بر خوان زلزلت زلزالها 2420
  • A akıl, sen kanatlarını aç da “İza zülziletil arzu zilzaleha” suresini oku!
  • در قیامت این زمین بر نیک و بد ** کی ز نادیده گواهیها دهد
  • Kıyamet günü bu yeryüzü, görmeseydi iyiye kötüye nasıl şahadet ederdi ki?
  • که تحدث حالها و اخبارها ** تظهر الارض لنا اسرارها
  • Hâlbuki halini, kendisinde olan haberleri söyleyecek... Yeryüzü bize sırlarını açacak.
  • این فرستادن مرا پیش تو میر ** هست برهانی که بد مرسل خبیر
  • Beni senin gibi bir padişaha göndermesi de bir delildir... Gönderen bilir ki.
  • کین چنین دارو چنین ناسور را ** هست درخور از پی میسور را
  • Böyle bir illete böyle bir ilaç lazım bu ilaç, o umulmaz yarayı kolayca iyileştirecek elbet.
  • واقعاتی دیده بودی پیش ازین ** که خدا خواهد مرا کردن گزین 2425
  • Bundan önce rüyalar görmüştüm... Allah’ın beni seçip göndereceğini anlamıştın.