English    Türkçe    فارسی   

4
2449-2473

  • نک منم سرهنگ هنگت بشکنم ** نک به نامش نام و ننگت بشکنم
  • İşte o çıkan er benim... Senin maksadını yıkıp yakarım; Allah’ın adı ile senin adını sanını yok ederim!
  • تو هلا در بندها را سخت بند ** چندگاهی بر سبال خود بخند 2450
  • Sen var, derbentleri iyice tuta dur... Ne vakte dek sakalına bıyığına gülüp duracaksın?
  • سبلتت را بر کند یک یک قدر ** تا بدانی کالقدر یعمی الحذر
  • Kader bıyığını sakalını birer birer yolar... Nihayet kadere karşı çekinmenin fayda vermediğini anlarsın.
  • سبلت تو تیزتر یا آن عاد ** که همی لرزید از دمشان بلاد
  • Senin bıyığın sakalın mı daha kuvvetlidir, Ad’ın bıyığı sakalı mı? Onların nefesinden şehirler titrer dururdu.
  • تو ستیزه‌روتری یا آن ثمود ** که نیامد مثل ایشان در وجود
  • Sen mi daha inatçısın Semud mu? Varlık âlemine onlar gibisi gelmedi gitti.
  • صد ازینها گر بگویم تو کری ** بشنوی و ناشنوده آوری
  • Bunlardan yüz tanesini daha söylesem fayda yok; sen sağırsın... Duyarın da duymazlıktan gelirsin!
  • توبه کردم از سخن که انگیختم ** بی‌سخن من دارویت آمیختم 2455
  • Söylediğim sözden tövbe ettim; tam senin ilacını yaptım.
  • که نهم بر ریش خامت تا پزد ** یا بسوزد ریش و ریشه‌ت تا ابد
  • Bu ilacı senin ham sakalına korum da pişer yahut da yanar... Sen de ebedi olarak yaralı kalırsın.
  • تا بدانی که خبیرست ای عدو ** می‌دهد هر چیز را درخورد او
  • Bu suretle de bilirsin ki Allah, her şeyi bilir... Her şeye, ona layık olan ilacı verir ey düşman.
  • کی کژی کردی و کی کردی تو شر ** که ندیدی لایقش در پی اثر
  • Ne vakit bir eğrilik ettin, ne zaman bir kötülükte bulundun da onun ardından derhal layığını görmedin?
  • کی فرستادی دمی بر آسمان ** نیکیی کز پی نیامد مثل آن
  • Ne zaman gökyüzüne bir nefes bir dua gönderdin de ardınca ona benzer bir iyilik gelmedi?
  • گر مراقب باشی و بیدار تو ** بینی هر دم پاسخ کردار تو 2460
  • Dikkat etsen, uyanık olsan her an, yaptığın işin cevabını görürsün!
  • چون مراقب باشی و گیری رسن ** حاجتت ناید قیامت آمدن
  • Dikkat ederde ipe sarılırsan senin için kıyametin gelmesine hacet yok.
  • آنک رمزی را بداند او صحیح ** حاجتش ناید که گویندش صریح
  • Remiz ve işareti gören kişiye açık söz söylemeye ihtiyaç var mı?
  • این بلا از کودنی آید ترا ** که نکردی فهم نکته و رمزها
  • Bu bela sana aptallığından gelir... Nükteleri remizleri anlamazsın!
  • از بدی چون دل سیاه و تیره شد ** فهم کن اینجا نشاید خیره شد
  • Gönül kötülük yüzünden karardı da kapkara oldu mu artık anla... Burada sersemleşmenin lüzumu yok!
  • ورنه خود تیری شود آن تیرگی ** در رسد در تو جزای خیرگی 2465
  • Yoksa o karalık sana bir ok olur... Sersemliğinin cezası sana erişir!
  • ور نیاید تیر از بخشایش است ** نه پی نادیدن آلایش است
  • Ok gelmezse lütuf ve kerem yüzünden gelmez; o kötülük görülmediğinden değil.
  • هین مراقب باش گر دل بایدت ** کز پی هر فعل چیزی زایدت
  • Kendine gel de eğer sana gönül gerekse dikkat et... Çünkü her işin ardından senin için bir şey meydana gelir!
  • ور ازین افزون ترا همت بود ** از مراقب کار بالاتر رود
  • Himmetin bundan fazla olursa dikkatle işin, daha yücelir!
  • بیان آنک تن خاکی آدمی هم‌چون آهن نیکو جوهر قابل آینه شدن است تا درو هم در دنیا بهشت و دوزخ و قیامت و غیر آن معاینه بنماید نه بر طریق خیال
  • İnsanın topraktan yaratılan bedenî, cevheri iyi bir demire benzer, ayna olmaya kabiliyeti vardır, onda dünyada da cennet, cehennem, kıyamet vesaire görünür, hem de apaçık ve doğru olarak, hayal yoluyla değil!
  • پس چو آهن گرچه تیره‌هیکلی ** صیقلی کن صیقلی کن صیقلی
  • Sen de görünüşte kapkara bir demire benzersin ama kendini cilala, cilala!
  • تا دلت آیینه گردد پر صور ** اندرو هر سو ملیحی سیمبر 2470
  • Bu suretle de gönlün, suretlerle dolu bir ayna kesilsin; ona her cihetten gümüş bedenli bir güzel aksetsin!
  • آهن ار چه تیره و بی‌نور بود ** صیقلی آن تیرگی از وی زدود
  • Demir gerçi karadır, nursuzdur... Fakat cilalamak, ondaki karalığı giderir.
  • صیقلی دید آهن و خوش کرد رو ** تا که صورتها توان دید اندرو
  • Demir cilalanır, yüzünü güzelleştirir. Bu suretle suretler onda görünebilir.
  • گر تن خاکی غلیظ و تیره است ** صیقلش کن زانک صیقل گیره است
  • Topraktan yaratılan beden kabadır, karadır ama cila kabul eder, onu cilala!