English    Türkçe    فارسی   

4
3202-3226

  • نفخ او این عقده‌ها را سخت کرد ** پس طلب کن نفخه‌ی خلاق فرد
  • Dünyanın üfürüğü bu düğümleri pek sıkı düğümledi... sen artık tek yaratıcının üfürüğünü iste!
  • تا نفخت فیه من روحی ترا ** وا رهاند زین و گوید برتر آ
  • İste de “Ben Adem’e ruhumdan üfürdüm” üfürüğü, seni bundan kurtarsın ve yücel desin!
  • جز به نفخ حق نسوزد نفخ سحر ** نفخ قهرست این و آن دم نفح مهر
  • Büyü üfürüğünü Tanrı üfürüğünden başka bir şey bozmaz... bu kahır üfürüğüdür, o lûtuf üfürüğü!
  • رحمت او سابقست از قهر او ** سابقی خواهی برو سابق بجو 3205
  • Tanrının rahmeti kahrından artıktır, ileridir. Sen de ileri olmak istiyorsan yürü, bir ileri gitmiş er ara.
  • تا رسی اندر نفوس زوجت ** کای شه مسحور اینک مخرجت
  • Bu suretle amelleriyle, yahut, hurilerle evlendirilmiş kişilerin mertebesine eriş... ey büyülenmiş padişah işte sana kurtuluş çaresi!
  • با وجود زال ناید انحلال ** در شبیکه و در بر آن پر دلال
  • Dünya kocakarısı senin yanında oldukça ve sen, onun işvelerine kapılıp kaldıkça ne onun ağı, tuzağı çözülür, ne büyü düğümleri.
  • نه بگفتست آن سراج امتان ** این جهان و آن جهان را ضرتان
  • Ümmetlerin ışığı olan peygamber, bu dünya ile öbür dünyaya ortaklar demedi mi?
  • پس وصال این فراق آن بود ** صحت این تن سقام جان بود
  • Şu halde bununla buluşmak ondan ayrılmaktır... bu bedenin sıhhati, canın hastalığıdır.
  • سخت می‌آید فراق این ممر ** پس فراق آن مقر دان سخت‌تر 3210
  • Bu geçitten ayrılmak müşküldür, o duraktan ayrılmaksa bil ki daha müşkül!
  • چون فراق نقش سخت آید ترا ** تا چه سخت آید ز نقاشش جدا
  • Nakıştan ayrılmak bile sana güç geliyor... nakkaşından ayrılmak ne kadar güç gelir ya!
  • ای که صبرت نیست از دنیای دون ** چونت صبرست از خدا ای دوست چون
  • Ey aşağılık dünya ayrılığına sabretmeyen dost, Tanrı ayrılığına nasıl sabredeceksin?
  • چونک صبرت نیست زین آب سیاه ** چون صبوری داری از چشمه‌ی اله
  • Bu kara sudan ayrılamıyorsun da Tanrı kaynağından ayrılmaya nasıl katlanıyorsun ya?
  • چونک بی این شرب کم داری سکون ** چون ز ابراری جدا وز یشربون
  • Bu kara suyu içmedikçe pek dinlenemiyor, esenleşemiyorsun... iyi kişilerden ve onların içtikleri kaynak suyundan ayrılınca halin ne olur?
  • گر ببینی یک نفس حسن ودود ** اندر آتش افکنی جان و وجود 3215
  • Bir nefescik Tanrı güzelliğini görsen canın da ateşlere düşer, vücudun da!
  • جیفه بینی بعد از آن این شرب را ** چون ببینی کر و فر قرب را
  • Ondan sonra bu suyu cife görürsün... Tanrı yakınlığının debdebesini gördün mü,
  • هم‌چو شه‌زاده رسی در یار خویش ** پس برون آری ز پا تو خار خویش
  • Şehzade gibi sevgiline kavuşursun... ayağındaki dikeni çıkarırsın!
  • جهد کن در بی‌خودی خود را بیاب ** زودتر والله اعلم بالصواب
  • Kendinden geçmeye çalış da hemencecik kendini bul... doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
  • هر زمانی هین مشو با خویش جفت ** هر زمان چون خر در آب و گل میفت
  • Aklını başına devşir; her zaman kendinle eş olma... her an eşek gibi balçığa düşme.
  • از قصور چشم باشد آن عثار ** که نبیند شیب و بالا کور وار 3220
  • Bu sürçme, gözünün iyi görmeyişindendir... kör gibi inişi yokuşu göremiyorsun.
  • بوی پیراهان یوسف کن سند ** زانک بویش چشم روشن می‌کند
  • Yusuf’un gömleğinin kokusunu kendine senet yap... çünkü onun kokusu gözleri aydın eder!
  • صورت پنهان و آن نور جبین ** کرده چشم انبیا را دوربین
  • O gizli suretle o alındaki nur, peygamberlerin gözlerini uzakları görür bir hale getirmiştir.
  • نور آن رخسار برهاند ز نار ** هین مشو قانع به نور مستعار
  • O yüzün nuru, insanı ateşten kurtarır... kendine gel de iğreti nura kâni olma.
  • چشم را این نور حالی‌بین کند ** جسم و عقل و روح را گرگین کند
  • Bu nur, insana ancak içinde bulunduğu zamanı gösterir; bedeni aklı ve ruhu uyuz eder.
  • صورتش نورست و در تحقیق نار ** گر ضیا خواهی دو دست از وی بدار 3225
  • Görünüşü nurdur ama hakikatte ateştir. Eğer ışık istiyorsan iki elini de bu nurdan çek!
  • دم به دم در رو فتد هر جا رود ** دیده و جانی که حالی‌بین بود
  • Ancak içinde bulunduğu zamanı ve hali gören göz ve can, nereye giderse gitsin an be an yüzüstü düşer.