English    Türkçe    فارسی   

4
3351-3375

  • صبر کن در موزه دوزی تو هنوز ** ور بوی بی‌صبر گردی پاره‌دوز
  • Şimdilik ayakkabı dikiciliğine razı ol, sabret... yoksa sabretmezsen yamacı, eskici olur kalırsın!
  • کهنه‌دوزان گر بدیشان صبر و حلم ** جمله نودوزان شدندی هم به علم
  • Eskicilerde sabır ve hilm olsaydı hepsi de öğrenir, yeni ayakkabı diker, ayakkabıcı olurlardı.
  • بس بکوشی و بخر از کلال ** هم تو گویی خویش کالعقل عقال
  • Çok çalışır, çok didinirsen nihayet usanır da sen kendin, akıl bir bağmış meğerse dersin!
  • هم‌چو آن مرد مفلسف روز مرگ ** عقل را می‌دید بس بی‌بال و برگ
  • Felsefeye kapılan adam gibi hani... o da ölüm gününde aklı, kolsuz kanatsız gördü de,
  • بی‌غرض می‌کرد آن دم اعتراف ** کز ذکاوت راندیم اسپ از گزاف 3355
  • Kararsızca itiraf etti o zaman... dedi ki: Zeka ile atımızı saçma ve asılsız yerlere sürdük!
  • از غروری سر کشیدیم از رجال ** آشنا کردیم در بحر خیال
  • Gururlandık aldandık da erlerden baş çektik... hayal denizinde yüzdük durduk.
  • آشنا هیچست اندر بحر روح ** نیست اینجا چاره جز کشتی نوح
  • Halbuki ruh dininizde yüzgeçlik hiçmiş... burada Nuh’un gemisine girmekten başka bir çare yokmuş.
  • این چنین فرمود این شاه رسل ** که منم کشتی درین دریای کل
  • O peygamberler padişahı da böyle buyurdu: Bu kül denizinde, bu okyanusta gemi benim!
  • یا کسی کو در بصیرتهای من ** شد خلیفه‌ی راستی بر جای من
  • Yahut da benim can gözüme varis olan, doğrulukta benim yerime geçen halifemdir.
  • کشتی نوحیم در دریا که تا ** رو نگردانی ز کشتی ای فتی 3360
  • Yiğit, gemiden yüz döndürmemem gerek... işte biz, denizdeki Nuh gemisiyiz!
  • هم‌چو کنعان سوی هر کوهی مرو ** از نبی لا عاصم الیوم شنو
  • Kenan gibi her dağa gitme... Kuran’dan “Bu gün kurtuluş yoktur “ayetini duy!
  • می‌نماید پست این کشتی ز بند ** می‌نماید کوه فکرت بس بلند
  • Gözün bağlı da bu gemi, onun için sana aşağı, düşünce dağın da pek yüksek görünmede!
  • پست منگر هان و هان این پست را ** بنگر آن فضل حق پیوست را
  • Aman ha aman bu alçacık gemiye hor bakma... Tanrının buna gelip duran ihsanına bak.
  • در علو کوه فکرت کم نگر ** که یکی موجش کند زیر و زبر
  • Düşünce dağının yüceliğine de pek bakma... çünkü onu bir dalga altüst ediverir!
  • گر تو کنعانی نداری باورم ** گر دو صد چندین نصیحت پرورم 3365
  • Eğer Kenan’san, sana bunun gibi iki yüz nasihat versem yine bana inanmazsın!
  • گوش کنعان کی پذیرد این کلام ** که برو مهر خدایست و ختام
  • Bu sözü Kenan’ın kulağı nereden kabul edecek? Onu Tanrı mühürlemiş gitmiş.
  • کی گذارد موعظه بر مهر حق ** کی بگرداند حدث حکم سبق
  • Tanrının mühürlediği kulağa öğüt mü girer? Sonradan olan şey, ezeli hükmü nasıl değiştirir?
  • لیک می‌گویم حدیث خوش‌پیی ** بر امید آنک تو کنعان نه‌ای
  • Fakat Kenan değilsin ümidi ile yine sana bir hoş söz söyleyeyim:
  • آخر این اقرار خواهی کرد هین ** هم ز اول روز آخر را ببین
  • Nihayet bunu ikrar edeceksin, bari kendine gel de ilk güne bak, son günü gör!
  • می‌توانی دید آخر را مکن ** چشم آخربینت را کور کهن 3370
  • Son günü görebilirsin sen... yalnız sonu gören gözünü yıpratma, kör etme.
  • هر که آخربین بود مسعودوار ** نبودش هر دم ز ره رفتن عثار
  • Kim kutlucasına işin sonunu görürse hiçbir an yolda sürçmez.
  • گر نخواهی هر دمی این خفت‌خیز ** کن ز خاک پایی مردی چشم تیز
  • Her an bu düşüp kalkmayı istemiyorsan bir erin ayak bastığı toprağı gözüne çek.
  • کحل دیده ساز خاک پاش را ** تا بیندازی سر اوباش را
  • Onun ayağının bastığı toprağı gözüne sürme yap da bu külhaniliği başından at!
  • که ازین شاگردی و زین افتقار ** سوزنی باشی شوی تو ذوالفقار
  • Çünkü bu şakirtlikte, bu yokluğa düşmeyle iğne bile olsan Zülfikar kesilirsin.
  • سرمه کن تو خاک هر بگزیده را ** هم بسوزد هم بسازد دیده را 3375
  • Her seçilmiş erin ayak bastığı toprağı gözüne sürme gibi çek; o toprak, gözünü hem yakar, hem aydınlatır.