English    Türkçe    فارسی   

4
3518-3542

  • کافیم بی‌نان ترا سیری دهم ** بی‌سپاه و لشکرت میری دهم
  • Kâfiyim, seni ekmeksiz tutuyorum... ordusuz, askersiz sana beylik, padişahlık ihsan ederim...
  • بی‌بهارت نرگس و نسرین دهم ** بی‌کتاب و اوستا تلقین دهم
  • Bahar olmadığı halde sana nergis ve ağustos gülü verir; kitapsız ustasız sana bilgiler belletirim...
  • کافیم بی داروت درمان کنم ** گور را و چاه را میدان کنم 3520
  • Kâfiyim, ilaçsız sıhhat verir; mezarı, kuyuyu meydan haline getiririm...
  • موسیی را دل دهم با یک عصا ** تا زند بر عالمی شمشیرها
  • Musa'ya bütün âlemin başına indirsin diye bir sopa verir; kuvvet kudret bağlarım...
  • دست موسی را دهم یک نور و تاب ** که طپانچه می‌زند بر آفتاب
  • Musa'nın eline bir nur, bir parlaklık veririm ki güneşe bile tokat atar!
  • چوب را ماری کنم من هفت سر ** که نزاید ماده مار او را ز نر
  • Sopayı yedi başlı yılan haline getiririm... hem öyle bir yılan ki erkek bir yılanın belinden gelmemiş, dişi bir yılandan doğmamış.
  • خون نیامیزم در آب نیل من ** خود کنم خون عین آبش را به فن
  • Nil suyuna kan karıştırmam; kudretimle suyunu kan haline getiririm.
  • شادیت را غم کنم چون آب نیل ** که نیابی سوی شادیها سبیل 3525
  • Nil suyu gibi neşeni gam haline getiririm de bir daha neşeye yol bulamazsın.
  • باز چون تجدید ایمان بر تنی ** باز از فرعون بیزاری کنی
  • Sonra tekrar imanını yeniledim mi yine Firavundan bezersin.
  • موسی رحمت ببینی آمده ** نیل خون بینی ازو آبی شده
  • Görürsün ki rahmet Musa'sı gelmiş... kan gibi görünen Nil, onun yüzünden su olmuş!
  • چون سر رشته نگه داری درون ** نیل ذوق تو نگردد هیچ خون
  • İçten ipin ucunu bırakmazsan zevk Nil'in hiç kan kesilmez.
  • من گمان بردم که ایمان آورم ** تا ازین طوفان خون آبی خورم
  • Ben, iman edeyim de bu kan tufanından bir su içeyim diyordum.
  • من چه دانستم که تبدیلی کند ** در نهاد من مرا نیلی کند 3530
  • Ben ne bilirdim ki Allah beni değiştirecek, gönlümü başka bir hale koyacak da beni Nil yapacak!
  • سوی چشم خود یکی نیلم روان ** برقرارم پیش چشم دیگران
  • Başkalarının gözünde eskisi gibiyim ama benim gözüme akıp duran bir Nil görünmede!
  • هم‌چنانک این جهان پیش نبی ** غرق تسبیحست و پیش ما غبی
  • Nitekim bu âlem de Peygamberin gözüne tespihe gark olmuş görünmede... bize göreyse aptalca durup duruyor.
  • پیش چشمش این جهان پر عشق و داد ** پیش چشم دیگران مرده و جماد
  • Onun gözüne bu âlem aşk ve ihsanla dolmuş görünüyor; başkasının gözüne ise ölü ve cansız.
  • پست و بالا پیش چشمش تیزرو ** از کلوخ و خشت او نکته شنو
  • Yukarı olsun, aşağı olsun onca her yer, hızlı hızlı yürümede... o, taştan topraktan nükteler duymada!
  • با عوام این جمله بسته و مرده‌ای ** زین عجب‌تر من ندیدم پرده‌ای 3535
  • Halbuki halka bunların hepsi kapalı... her şey ölü görünmede... ben, bundan daha ziyade şaşılacak bir perde görmedim.
  • گورها یکسان به پیش چشم ما ** روضه و حفره به چشم اولیا
  • Bütün mezarlar bizce bir. Fakat velilerin gözünde kimisi cennet bahçesi, kimisi cehennem çukuru!
  • عامه گفتندی که پیغامبر ترش ** از چه گشتست و شدست او ذوق‌کش
  • Halk, Peygamber ekşi suratlı; neden böyle niye zevki yok ki derlerdi.
  • خاص گفتندی که سوی چشمتان ** می‌نماید او ترش ای امتان
  • İleri gelenlerse derlerdi ki: Sizin gözünüze öyle görünüyor o.
  • یک زمان درچشم ما آیید تا ** خنده‌ها بینید اندر هل اتی
  • Bir zamancağız bizim gözümüzle bakın da "Heletâ" daki gülüşleri görün hele!
  • از سر امرود بن بنماید آن ** منعکس صورت بزیر آ ای جوان 3540
  • O ters şey, armut ağacının üstünde öyle görünür... a genç ağaçtan in de bak!
  • آن درخت هستی است امرودبن ** تا بر آنجایی نماید نو کهن
  • O armut ağacı, varlık ağacıdır... sen orada oldukça sana yeni şey eski görünür.
  • تا بر آنجایی ببینی خارزار ** پر ز کزدمهای خشم و پر ز مار
  • O ağacın üstünde oldukça âlem pis bir dikenlik, kızgın akreplerle, yılanlarla dopdolu bir yer görünür.