English    Türkçe    فارسی   

4
449-473

  • صد چراغت ار مرند ار بیستند ** پس جدا اند و یگانه نیستند
  • Yüz tane kandilin olsa ister sönsünler, ister yansınlar, değil mi ki hepsi ayrı ayrıdır... Bir olamazlar!
  • زان همه جنگند این اصحاب ما ** جنگ کس نشنید اندر انبیا 450
  • İşte bu yüzden bizim ashabımız, hep savaştadır... Fakat peygamberlerin birbirleriyle savaştıklarını kimsecikler duymamıştır.
  • زانک نور انبیا خورشید بود ** نور حس ما چراغ و شمع و دود
  • Çünkü peygamberlerin nurları güneştir; duygu ışığımızsa kandil, mum ve is!
  • یک بمیرد یک بماند تا به روز ** یک بود پژمرده دیگر با فروز
  • Biri söner, öbürü gündüze kadar kalır... Biri yanıp erir, öbürü parlar durur!
  • جان حیوانی بود حی از غذا ** هم بمیرد او بهر نیک و بذی
  • Hayvani can gıda ile dirilir... Her iyi kötü şeyle de ölüverir!
  • گر بمیرد این چراغ و طی شود ** خانه‌ی همسایه مظلم کی شود
  • Fakat bu kandil söndü, ortadan kalktı mı komşunun evi neden karanlık kalsın?
  • نور آن خانه چو بی این هم به پاست ** پس چراغ حس هر خانه جداست 455
  • Mademki o evin ışığı, bunun ışığı olmaksızın da duruyor... Şu halde her evin duygu ışığı ayrı ayrıdır.
  • این مثال جان حیوانی بود ** نه مثال جان ربانی بود
  • Bu hayvani canın misalidir... Rabbani canın değil!
  • باز از هندوی شب چون ماه زاد ** در سر هر روزنی نوری فتاد
  • Gece Hindusundan ay doğdu mu ışığı, her pencereden vurur, her tarafı aydınlatır!
  • نور آن صد خانه را تو یک شمر ** که نماند نور این بی آن دگر
  • O yüzlerce evin ışığını sen, bir say... Çünkü ay battı mı bu evin sönüp öbürününki kalmaz.
  • تا بود خورشید تابان بر افق ** هست در هر خانه نور او قنق
  • Parlak güneş tan yerinde durdukça ışığı her eve konuk olur.
  • باز چون خورشید جان آفل شود ** نور جمله خانه‌ها زایل شود 460
  • Fakat can güneşi battı mı bütün evlerin nuru kaybolur, gidiverir!
  • این مثال نور آمد مثل نی ** مر ترا هادی عدو را ره‌زنی
  • Bu söz nurun misalidir, misli değil... Sana doğru yolu gösterir, düşmanın da yolunu vurur!
  • بر مثال عنکبوت آن زشت‌خو ** پرده‌های گنده را بر بافد او
  • O münkir, o kötü huylu, örümcek gibi kokmuş ağlar kurar...
  • از لعاب خویش پرده‌ی نور کرد ** دیده‌ی ادراک خود را کور کرد
  • Tükürüğü ile nura perde gerer; fakat kendi anlayış gözünü kör eder.
  • گردن اسپ ار بگیرد بر خورد ** ور بگیرد پاش بستاند لگد
  • Atın boynunu tutarsa murat alır, maksadına erişir... Fakat ayağını yakalarsa tekmeyi yer!
  • کم نشین بر اسپ توسن بی‌لگام ** عقل و دین را پیشوا کن والسلام 465
  • Gemsiz ve serkeş ata pek yaklaşma... Kendine aklı ve dini kılavuz et, onlara uy vesselâm!
  • اندرین آهنگ منگر سست و پست ** کاندرین ره صبر و شق انفسست
  • Bu azmini sakın hor görme, ehemmiyetsiz sanma... bu yolda sabır lazım, çekilecek mihnetlere tahammül gerek!
  • بقیه‌ی قصه‌ی بنای مسجد اقصی
  • Mescid-i Aksâ’nın binası
  • چون سلیمان کرد آغاز بنا ** پاک چون کعبه همایون چون منی
  • Süleyman, Kâbe gibi temiz, Mina gibi yüce olan o yapıya başladı.
  • در بنااش دیده می‌شد کر و فر ** نی فسرده چون بناهای دگر
  • Yapısında tekellüflerde bulundu... Öbür yapılar gibi rasgele ve değersiz bir yapı değildi o!
  • در بنا هر سنگ کز که می‌سکست ** فاش سیروا بی‌همی گفت از نخست
  • Yapı için dağdan kesilen her taş, apaçık “Önce beni götürün” derdi.
  • هم‌چو از آب و گل آدم‌کده ** نور ز آهک پاره‌ها تابان شده 470
  • 470.Âdem’in yoğrulduğu su ve toprak gibi o yapının her kerpicinden nur parladı.
  • سنگ بی‌حمال آینده شده ** وان در و دیوارها زنده شده
  • Taş, hammalsız geliyordu... o kapı, o duvarlar, âdeta canlıydı.
  • حق همی‌گوید که دیوار بهشت ** نیست چون دیوارها بی‌جان و زشت
  • Allah daima der ki: Cennetin duvarları, bu duvarlar gibi cansız ve çirkin değildir.
  • چون در و دیوار تن با آگهیست ** زنده باشد خانه چون شاهنشهیست
  • Ten kapısı, ten duvarı gibi uyanıktır... Cennet evi de diridir; çünkü padişahlar padişahına mensuptur orası!