English    Türkçe    فارسی   

5
1061-1085

  • پس لباس کبر بیرون کن ز تن  ** ملبس ذل پوش در آموختن 
  • Şu halde kibir elbisesini bedeninden çıkar. Bir şey belleyip öğrenme hususunda aşağılık bir elbiseye bürün.
  • علم آموزی طریقش قولی است  ** حرفت آموزی طریقش فعلی است 
  • Bilgi sahibi olmanın yolu sözledir. Sanat bellemenin yolu işle.
  • فقر خواهی آن به صحبت قایمست  ** نه زبانت کار می‌آید نه دست 
  • Yokluk istiyorsan o, konuşup görüşmeyle kaimdir. Bu hususta ne dilin işe yarar ne elin.
  • دانش آن را ستاند جان ز جان  ** نه ز راه دفتر و نه از زبان 
  • Can yokluk bilgisini bir candan beller. Bu bilgi ne defterden bellenir, ne dilden!
  • در دل سالک اگر هست آن رموز  ** رمزدانی نیست سالک را هنوز  1065
  • O rumuz, yolcunun gönlünde varsa, ben de remizler bilirim derse yolcu, henüz remizleri bilmiyor demektir.
  • تا دلش را شرح آن سازد ضیا  ** پس الم نشرح بفرماید خدا 
  • Yolcunun gönlü açılır,nurlanırsa o vakit Tanrı, “senin göğsünü açmadık mı? Seni ferahlandırmadık mı?” buyurur.
  • که درون سینه شرحت داده‌ایم  ** شرح اندر سینه‌ات بنهاده‌ایم 
  • Senin içini açtık göğsünü ferahlattık.
  • تو هنوز از خارج آن را طالبی  ** محلبی از دیگران چون حالبی 
  • Sense hala onu dışarıdan istemektesin. Süt sağılan yer, sensin de sen, başkalarının süt sağmasını bekliyorsun.
  • چشمه‌ی شیرست در تو بی‌کنار  ** تو چرا می‌شیر جویی از تغار 
  • Sende kıyısı bucağı olmayan bir süt kaynağı var. Sen neden tulumda süt arasın?
  • منفذی داری به بحر ای آبگیر  ** ننگ دار از آب جستن از غدیر  1070
  • A su çeken, denize bir deliğin, bir yolun var senin. utan kuyudan su çekmeye!
  • که الم نشرح نه شرحت هست باز  ** چون شدی تو شرح‌جو و کدیه‌ساز 
  • “Elem neşrah” ayetinde bildirildiği gibi senin göğsün şerh edilmedi mi ki? Öyleyse neden sıkılır, neden yine şerh istersin ki?
  • در نگر در شرح دل در اندرون  ** تا نیاید طعنه‌ی لا تبصرون 
  • İçinde gönlünün ferahlanmasına, şerh edilmesine bak ki “Onlar, kendilerinde olan Tanrı delillerini görmezler” ayetindeki kınamaya uğramayasın.
  • تفسیر و هو معکم 
  • ”O sizinle beraberdir” ayetinin tefsiri
  • یک سپد پر نان ترا بی‌فرق سر  ** تو همی خواهی لب نان در به در 
  • Başının üstünde bir sepet dolusu ekmek var da sen hala şuraya buraya koşup duruyor, ekmek istiyorsun.
  • در سر خود پیچ هل خیره‌سری  ** رو در دل زن چرا بر هر دری 
  • Şaşkın mısın ne? Kendi başına dolan. Neden her kapıyı dövüp durursun? Yürü, gönül kapısını döv!
  • تا بزانویی میان آب‌جو  ** غافل از خود زین و آن تو آب جو  1075
  • Dizine kadar dereye girmişsimde kendinden gafilsin, şundan bundan su isteyip durursun.
  • پیش آب و پس هم آب با مدد  ** چشمها را پیش سد و خلف سد 
  • Önünde de sana yardım edecek su var, ardında da. Fakat kaynaklara ulaşman için önünde de set var, ardında da.
  • اسپ زیر ران و فارس اسپ‌جو  ** چیست این گفت اسپ لیکن اسپ کو 
  • Ata binmişsin, at oyluğunun altında, fakat süvari at arıyor. Bu nedir? dense at, fakat nerede? Diyor.
  • هی نه اسپست این به زیر تو پدید  ** گفت آری لیک خود اسپی که دید 
  • Hey gidi hey! Bu altındaki at nedir? dedin mi evet diyor, at ama o atı kim gördü acaba?
  • مست آب و پیش روی اوست آن  ** اندر آب و بی‌خبر ز آب روان 
  • Suyun sarhoşu su da gözünün önünde. Kendisi su içinde, fakat akar sudan haberi bile yok.
  • چون گهر در بحر گوید بحر کو  ** وآن خیال چون صدف دیوار او  1080
  • İnci gibi hani. İnci de deniz içinde deniz nerede? Der. Sedef gibi olan hayal onun duvarı.
  • گفتن آن کو حجابش می‌شود  ** ابر تاب آفتابش می‌شود 
  • Nerede demesi kendisine hicap olmakta, güneşin ziyasını kaplayan bir bulut kesilmede.
  • بند چشم اوست هم چشم بدش  ** عین رفع سد او گشته سدش 
  • Kendi kötü gözü, gözüne perde olmada. Ben seddimi kaldırdım demesi, kendisine set kesilmede.
  • بند گوش او شده هم هوش او  ** هوش با حق دار ای مدهوش او 
  • Aklı kulağına bağ olmada. Ey Tanrı şaşkını, aklını Tanrı’ya ver.
  • در تفسیر قول مصطفی علیه‌السلام من جعل الهموم هما واحدا کفاه الله سائر همومه و من تفرقت به الهموم لا یبالی الله فی ای واد اهلکه 
  • Mustafa aleyhisselam’ın “Bütün dertlerini bir dert yapanı, Tanrı başka dertlerden kurtarır. Fakat dertlerini dağıtan, birçok şeylere dertlenen kişiyi, hangi vadide helak olacaksa Tanrı kayırmaz”hadisinin tefsiri
  • هوش را توزیع کردی بر جهات  ** می‌نیرزد تره‌ای آن ترهات 
  • Aklını bir çok yerlere dağıttın. Halbuki o saçma sapan uğraşman, o beyhude mırıldanman, bir tereye bile değmez.
  • آب هش را می‌کشد هر بیخ خار  ** آب هوشت چون رسد سوی ثمار  1085
  • Aklının suyunu her diken, çekip durdukça akıl suyun, meyvelere nasıl ulaşabilir?