English    Türkçe    فارسی   

5
1238-1262

  • گر چه بابای توست و مام تو  ** کو حقیقت هست خون‌آشام تو 
  • Baban anan bile olsa o, hakikatte senin kanını içen bir düşmandır.
  • از خلیل حق بیاموز این سیر  ** که شد او بیزار اول از پدر 
  • Bunu, Tanrı Halil’den öğren. O, önce babasından bizar oldu.
  • تا که ابغض لله آیی پیش حق  ** تا نگیرد بر تو رشک عشق دق  1240
  • Böyle ol da Tanrı tapısında “Tanrı için sevmez düşmanlık eder” ler arasına katıl, aşk gayreti de seni kınamasın.
  • تا نخوانی لا و الا الله را  ** در نیابی منهج این راه را 
  • Sen, “La ilahe illahlah – Tanrı’dan başka yoktur tapacak” sözünü okumadıkça bu yolun izini bulamazsın.
  • داستان آن عاشق کی با معشوق خود برمی‌شمرد خدمتها و وفاهای خود را و شبهای دراز تتجافی جنوبهم عن المضاجع را و بی‌نوایی و جگر تشنگی روزهای دراز را و می‌گفت کی من جزین خدمت نمی‌دانم اگر خدمت دیگر هست مرا ارشاد کن کی هر چه فرمایی منقادم اگر در آتش رفتن است چون خلیل علیه‌السلام و اگر در دهان نهنگ دریا فتادنست چون یونس علیه‌السلام و اگر هفتاد بار کشته شدن است چون جرجیس علیه‌السلام و اگر از گریه نابینا شدن است چون شعیب علیه‌السلام و وفا و جانبازی انبیا را علیهم‌السلام شمار نیست و جواب گفتن معشوق او را 
  • Bir aşığın sevgilisine, ettiği hizmetleri, gösterdiği vefaları, uzun gecelerde “Yanının yatak görmediğini”, uzun günlerde çektiği elem ve iştiyakı anlatıp da ben bundan başka bir şey varsa beni irşadet. Ne buyurursan yapayım, hatta dilersen Halil aleyhisselam gibi ateşe atışalım, Yunus aleyhisselam gibi kendimi deniz canavarının ağzına atayım, Cercis aleyhisselam gibi yetmiş kere öldürmem lazımsa öldüreyim. Şuayb aleyselam gibi ağlamaktan kör olmak gerekse olayım” demesi peygamberlerin vefalarının, canlarıyla oynamalarını saymaya imkan yok ya, Sevgilinin de ona cevap vermesi
  • آن یکی عاشق به پیش یار خود  ** می‌شمرد از خدمت و از کار خود 
  • Bu aşık sevgilisinin huzurunda yaptığı işleri bir bir sayıyor, diyordu ki:
  • کز برای تو چنین کردم چنان  ** تیرها خوردم درین رزم و سنان 
  • Senin için şunları yaptım, bunları ettim. Şu savaş meydanında oklara nişan oldum.
  • مال رفت و زور رفت و نام رفت  ** بر من از عشقت بسی ناکام رفت 
  • Mal gitti kuvvet gitti, namus gitti. Aşkından nice muratsızlıklara uğradım.
  • هیچ صبحم خفته یا خندان نیافت  ** هیچ شامم با سر و سامان نیافت  1245
  • Hiçbir sabah, beni uyur, yahut güler bir halde görmedi. Hiçbir akşam, beni düzgün bir halde bulmadı.
  • آنچ او نوشیده بود از تلخ و درد  ** او به تفصیلش یکایک می‌شمرد 
  • Acı ve tortulu neler içmişse etraflıca ve bir bir saymaktaydı.
  • نه از برای منتی بل می‌نمود  ** بر درستی محبت صد شهود 
  • Sevgilisine minnet olsun diye değil de aşkına yüzlerce tanık olmak üzere bunları sayıp döküyordu.
  • عاقلان را یک اشارت بس بود  ** عاشقان را تشنگی زان کی رود 
  • Aklı olanlara bir işaret yeter. Aşıkların sevgiliye karşı duydukları susuzluk, ne vakti gider, biter ki,
  • می‌کند تکرار گفتن بی‌ملال  ** کی ز اشارت بس کند حوت از زلال 
  • Usanmadan sözünü tekrarlar durur. Hiç balık bir işaretle duru suya kanar mı?
  • صد سخن می‌گفت زان درد کهن  ** در شکایت که نگفتم یک سخن  1250
  • Bir söz bile söylemedim diye şikayet ederek o eski derde ait yüzlerce söz söylüyordu.
  • آتشی بودش نمی‌دانست چیست  ** لیک چون شمع از تف آن می‌گریست 
  • Onda bir ateş vardı fakat neydi, bilmiyordu. Yalnız mum gibi, onun hararetiyle ağlayıp duruyordu.
  • گفت معشوق این همه کردی ولیک  ** گوش بگشا پهن و اندر یاب نیک 
  • Sevgili dedi ki: Doğru bütün bunları yaptın ama kulağını iyi aç ve dinle,
  • کانچ اصل اصل عشقست و ولاست  ** آن نکردی اینچ کردی فرعهاست 
  • Aşkın ve sevginin aslının aslı olan bir şey var ki onu yapmadın. Bu yaptıklarının hepsi feridir.
  • گفتش آن عاشق بگو که آن اصل چیست  ** گفت اصلش مردنست ونیستیست 
  • Aşık söyle dedi, o asıl nedir? Sevgili dedi ki: Ölmek ve yok olmaktır.
  • تو همه کردی نمردی زنده‌ای  ** هین بمیر ار یار جان‌بازنده‌ای  1255
  • Hepsini yaptın fakat ölmedin hala dirisin. Canınla oynayan aşıksan hemen öl.
  • هم در آن دم شد دراز و جان بداد  ** هم‌چو گل درباخت سر خندان و شاد 
  • Aşık o anda uzanıp can verdi. Gül gibi başı ile oynadı, gülerek sevinçli bir halde ölüp gitti.
  • ماند آن خنده برو وقف ابد  ** هم‌چو جان و عقل عارف بی‌کبد 
  • O gülüş onda ebedi olarak kaldı, arif kişinin zahmete uğrayan canı, aklı gibi.
  • نور مه‌آلوده کی گردد ابد  ** گر زند آن نور بر هر نیک و بد 
  • Ayın nuru her iyiye kötüye vursa bile hiç kirlenir mi?
  • او ز جمله پاک وا گردد به ماه  ** هم‌چو نور عقل و جان سوی اله 
  • O yine tamamı ile tertemiz aya dönüp gelir, akıl ve can nurunun Tanrıya dönüp ulaşması gibi.
  • وصف پاکی وقف بر نور مه‌است  ** تا بشش گر بر نجاسات ره‌است  1260
  • Işığı yoldaki pisliklere vursa bile ayın nuru daima temizdir.
  • زان نجاسات ره و آلودگی  ** نور را حاصل نگردد بدرگی 
  • O yoldaki pisliklerden, o bulaşıklardan nur, pislenmez.
  • ارجعی بشنود نور آفتاب  ** سوی اصل خویش باز آمد شتاب 
  • Güneşin nuru “Geri dön” emrini duymuş, acele aslına dönmüştür.