English    Türkçe    فارسی   

5
1243-1267

  • کز برای تو چنین کردم چنان  ** تیرها خوردم درین رزم و سنان 
  • Senin için şunları yaptım, bunları ettim. Şu savaş meydanında oklara nişan oldum.
  • مال رفت و زور رفت و نام رفت  ** بر من از عشقت بسی ناکام رفت 
  • Mal gitti kuvvet gitti, namus gitti. Aşkından nice muratsızlıklara uğradım.
  • هیچ صبحم خفته یا خندان نیافت  ** هیچ شامم با سر و سامان نیافت  1245
  • Hiçbir sabah, beni uyur, yahut güler bir halde görmedi. Hiçbir akşam, beni düzgün bir halde bulmadı.
  • آنچ او نوشیده بود از تلخ و درد  ** او به تفصیلش یکایک می‌شمرد 
  • Acı ve tortulu neler içmişse etraflıca ve bir bir saymaktaydı.
  • نه از برای منتی بل می‌نمود  ** بر درستی محبت صد شهود 
  • Sevgilisine minnet olsun diye değil de aşkına yüzlerce tanık olmak üzere bunları sayıp döküyordu.
  • عاقلان را یک اشارت بس بود  ** عاشقان را تشنگی زان کی رود 
  • Aklı olanlara bir işaret yeter. Aşıkların sevgiliye karşı duydukları susuzluk, ne vakti gider, biter ki,
  • می‌کند تکرار گفتن بی‌ملال  ** کی ز اشارت بس کند حوت از زلال 
  • Usanmadan sözünü tekrarlar durur. Hiç balık bir işaretle duru suya kanar mı?
  • صد سخن می‌گفت زان درد کهن  ** در شکایت که نگفتم یک سخن  1250
  • Bir söz bile söylemedim diye şikayet ederek o eski derde ait yüzlerce söz söylüyordu.
  • آتشی بودش نمی‌دانست چیست  ** لیک چون شمع از تف آن می‌گریست 
  • Onda bir ateş vardı fakat neydi, bilmiyordu. Yalnız mum gibi, onun hararetiyle ağlayıp duruyordu.
  • گفت معشوق این همه کردی ولیک  ** گوش بگشا پهن و اندر یاب نیک 
  • Sevgili dedi ki: Doğru bütün bunları yaptın ama kulağını iyi aç ve dinle,
  • کانچ اصل اصل عشقست و ولاست  ** آن نکردی اینچ کردی فرعهاست 
  • Aşkın ve sevginin aslının aslı olan bir şey var ki onu yapmadın. Bu yaptıklarının hepsi feridir.
  • گفتش آن عاشق بگو که آن اصل چیست  ** گفت اصلش مردنست ونیستیست 
  • Aşık söyle dedi, o asıl nedir? Sevgili dedi ki: Ölmek ve yok olmaktır.
  • تو همه کردی نمردی زنده‌ای  ** هین بمیر ار یار جان‌بازنده‌ای  1255
  • Hepsini yaptın fakat ölmedin hala dirisin. Canınla oynayan aşıksan hemen öl.
  • هم در آن دم شد دراز و جان بداد  ** هم‌چو گل درباخت سر خندان و شاد 
  • Aşık o anda uzanıp can verdi. Gül gibi başı ile oynadı, gülerek sevinçli bir halde ölüp gitti.
  • ماند آن خنده برو وقف ابد  ** هم‌چو جان و عقل عارف بی‌کبد 
  • O gülüş onda ebedi olarak kaldı, arif kişinin zahmete uğrayan canı, aklı gibi.
  • نور مه‌آلوده کی گردد ابد  ** گر زند آن نور بر هر نیک و بد 
  • Ayın nuru her iyiye kötüye vursa bile hiç kirlenir mi?
  • او ز جمله پاک وا گردد به ماه  ** هم‌چو نور عقل و جان سوی اله 
  • O yine tamamı ile tertemiz aya dönüp gelir, akıl ve can nurunun Tanrıya dönüp ulaşması gibi.
  • وصف پاکی وقف بر نور مه‌است  ** تا بشش گر بر نجاسات ره‌است  1260
  • Işığı yoldaki pisliklere vursa bile ayın nuru daima temizdir.
  • زان نجاسات ره و آلودگی  ** نور را حاصل نگردد بدرگی 
  • O yoldaki pisliklerden, o bulaşıklardan nur, pislenmez.
  • ارجعی بشنود نور آفتاب  ** سوی اصل خویش باز آمد شتاب 
  • Güneşin nuru “Geri dön” emrini duymuş, acele aslına dönmüştür.
  • نه ز گلحنها برو ننگی بماند  ** نه ز گلشنها برو رنگی بماند 
  • Ne külhanlarda pislenmiştir, ne gül bahçelerinin kokusunu almıştır.
  • نور دیده و نوردیده بازگشت  ** ماند در سودای او صحرا و دشت 
  • Göz nuru ve nur görmüş zat, aslına dönmüştür; sevdası ovalarda, çöllerde kalmıştır.
  • یکی پرسید از عالمی عارفی کی اگر در نماز کسی بگرید به آواز و آه کند و نوحه کند نمازش باطل شود جواب گفت کی نام آن آب دیده است تا آن گرینده چه دیده است اگر شوق خدا دیده است و می‌گرید یا پشیمانی گناهی نمازش تباه نشود بلک کمال گیرد کی لا صلوة الا بحضور القلب و اگر او رنجوری تن یا فراق فرزند دیده است نمازش تباه شود کی اصل نماز ترک تن است و ترک فرزند ابراهیم‌وار کی فرزند را قربان می‌کرد از بهر تکمیل نماز و تن را به آتش نمرود می‌سپرد و امر آمد مصطفی را علیه‌السلام بدین خصال کی فاتبع ملة ابراهیم لقد کانت لکم اسوة حسنة فی‌ابراهیم 
  • Birisi, arif bir alime “Biri, namazda sesle ağlar, ah ederse namazı batıl olur mu?” diye sordu. Arif alim “O yaşın adı, gözyaşıdır. Fakat ağlıyan ne görmüş, ona dikkat etmek gerek. Eğer Tanrı iştiyakına düşmüş de bu yüzden ağlamış, yahut günahlarından pişman olmuş da ondan dolayı feryadetmişse namazı bozulmaz, daha kamil olur. Çünkü “Kalb huzuru olmadıkça namaz, namaz değildir” denmiştir. Yok, bedeni bir hastalıktan, yahut oğlunun ayrılığından ağladıysa namazı bozulur. Çünkü namazın aslı, bedeni, oğlu terketmek ve İbrahim gibi oğlunu kurban edip Nemrud’un ateşine atılmaktır, namazın kemali için bu lazımdır. Bu huylara bürünmek için Mustafa aleyhisselam’a da “İbrahim’de sizin için uyulacak huylar, sıfatlar vardır” diye emir gelmiştir.
  • آن یکی پرسید از مفتی به راز  ** گر کسی گرید به نوحه در نماز  1265
  • Birisi, müftüden gizlice sordu: Bir adam namazda feryat ederek ağlarsa,
  • آن نماز او عجب باطل شود  ** یا نمازش جایز و کامل بود 
  • Acaba namazı bozulur mu, bozulmaz mı, namaz da ağlamak caiz midir?
  • گفت آب دیده نامش بهر چیست  ** بنگری تا که چه دید او و گریست 
  • Müftü dedi ki: Gözyaşı denilen o yaş niçin aktı? O, ne gördü, neden ağladı? Önce buna dikkat etmek gerek.