English    Türkçe    فارسی   

5
1251-1275

  • آتشی بودش نمی‌دانست چیست  ** لیک چون شمع از تف آن می‌گریست 
  • Onda bir ateş vardı fakat neydi, bilmiyordu. Yalnız mum gibi, onun hararetiyle ağlayıp duruyordu.
  • گفت معشوق این همه کردی ولیک  ** گوش بگشا پهن و اندر یاب نیک 
  • Sevgili dedi ki: Doğru bütün bunları yaptın ama kulağını iyi aç ve dinle,
  • کانچ اصل اصل عشقست و ولاست  ** آن نکردی اینچ کردی فرعهاست 
  • Aşkın ve sevginin aslının aslı olan bir şey var ki onu yapmadın. Bu yaptıklarının hepsi feridir.
  • گفتش آن عاشق بگو که آن اصل چیست  ** گفت اصلش مردنست ونیستیست 
  • Aşık söyle dedi, o asıl nedir? Sevgili dedi ki: Ölmek ve yok olmaktır.
  • تو همه کردی نمردی زنده‌ای  ** هین بمیر ار یار جان‌بازنده‌ای  1255
  • Hepsini yaptın fakat ölmedin hala dirisin. Canınla oynayan aşıksan hemen öl.
  • هم در آن دم شد دراز و جان بداد  ** هم‌چو گل درباخت سر خندان و شاد 
  • Aşık o anda uzanıp can verdi. Gül gibi başı ile oynadı, gülerek sevinçli bir halde ölüp gitti.
  • ماند آن خنده برو وقف ابد  ** هم‌چو جان و عقل عارف بی‌کبد 
  • O gülüş onda ebedi olarak kaldı, arif kişinin zahmete uğrayan canı, aklı gibi.
  • نور مه‌آلوده کی گردد ابد  ** گر زند آن نور بر هر نیک و بد 
  • Ayın nuru her iyiye kötüye vursa bile hiç kirlenir mi?
  • او ز جمله پاک وا گردد به ماه  ** هم‌چو نور عقل و جان سوی اله 
  • O yine tamamı ile tertemiz aya dönüp gelir, akıl ve can nurunun Tanrıya dönüp ulaşması gibi.
  • وصف پاکی وقف بر نور مه‌است  ** تا بشش گر بر نجاسات ره‌است  1260
  • Işığı yoldaki pisliklere vursa bile ayın nuru daima temizdir.
  • زان نجاسات ره و آلودگی  ** نور را حاصل نگردد بدرگی 
  • O yoldaki pisliklerden, o bulaşıklardan nur, pislenmez.
  • ارجعی بشنود نور آفتاب  ** سوی اصل خویش باز آمد شتاب 
  • Güneşin nuru “Geri dön” emrini duymuş, acele aslına dönmüştür.
  • نه ز گلحنها برو ننگی بماند  ** نه ز گلشنها برو رنگی بماند 
  • Ne külhanlarda pislenmiştir, ne gül bahçelerinin kokusunu almıştır.
  • نور دیده و نوردیده بازگشت  ** ماند در سودای او صحرا و دشت 
  • Göz nuru ve nur görmüş zat, aslına dönmüştür; sevdası ovalarda, çöllerde kalmıştır.
  • یکی پرسید از عالمی عارفی کی اگر در نماز کسی بگرید به آواز و آه کند و نوحه کند نمازش باطل شود جواب گفت کی نام آن آب دیده است تا آن گرینده چه دیده است اگر شوق خدا دیده است و می‌گرید یا پشیمانی گناهی نمازش تباه نشود بلک کمال گیرد کی لا صلوة الا بحضور القلب و اگر او رنجوری تن یا فراق فرزند دیده است نمازش تباه شود کی اصل نماز ترک تن است و ترک فرزند ابراهیم‌وار کی فرزند را قربان می‌کرد از بهر تکمیل نماز و تن را به آتش نمرود می‌سپرد و امر آمد مصطفی را علیه‌السلام بدین خصال کی فاتبع ملة ابراهیم لقد کانت لکم اسوة حسنة فی‌ابراهیم 
  • Birisi, arif bir alime “Biri, namazda sesle ağlar, ah ederse namazı batıl olur mu?” diye sordu. Arif alim “O yaşın adı, gözyaşıdır. Fakat ağlıyan ne görmüş, ona dikkat etmek gerek. Eğer Tanrı iştiyakına düşmüş de bu yüzden ağlamış, yahut günahlarından pişman olmuş da ondan dolayı feryadetmişse namazı bozulmaz, daha kamil olur. Çünkü “Kalb huzuru olmadıkça namaz, namaz değildir” denmiştir. Yok, bedeni bir hastalıktan, yahut oğlunun ayrılığından ağladıysa namazı bozulur. Çünkü namazın aslı, bedeni, oğlu terketmek ve İbrahim gibi oğlunu kurban edip Nemrud’un ateşine atılmaktır, namazın kemali için bu lazımdır. Bu huylara bürünmek için Mustafa aleyhisselam’a da “İbrahim’de sizin için uyulacak huylar, sıfatlar vardır” diye emir gelmiştir.
  • آن یکی پرسید از مفتی به راز  ** گر کسی گرید به نوحه در نماز  1265
  • Birisi, müftüden gizlice sordu: Bir adam namazda feryat ederek ağlarsa,
  • آن نماز او عجب باطل شود  ** یا نمازش جایز و کامل بود 
  • Acaba namazı bozulur mu, bozulmaz mı, namaz da ağlamak caiz midir?
  • گفت آب دیده نامش بهر چیست  ** بنگری تا که چه دید او و گریست 
  • Müftü dedi ki: Gözyaşı denilen o yaş niçin aktı? O, ne gördü, neden ağladı? Önce buna dikkat etmek gerek.
  • آب دیده تا چه دید او از نهان  ** تا بدان شد او ز چشمه‌ی خود روان 
  • Acaba gizlice ne gördü de o gözyaşı çeşmesi aktı?
  • آن جهان گر دیده است آن پر نیاز  ** رونقی یابد ز نوحه آن نماز 
  • Eğer yalvarıp yakaran kişi, o alemi gördüyse ağlayışı ile namazı daha makbul bir hale gelir.
  • ور ز رنج تن بد آن گریه و ز سوک  ** ریسمان بسکست و هم بشکست دوک  1270
  • Yok, o ağlayış, o yaş, beden zahmetindense ip de kırıldı iğne de.
  • مریدی در آمد به خدمت شیخ و ازین شیخ پیر سن نمی‌خواهم بلک پیرعقل و معرفت و اگر چه عیسیست علیه‌السلام در گهواره و یحیی است علیه‌السلام در مکتب کودکان مریدی شیخ را گریان دید او نیز موافقت کرد و گریست چون فارغ شد و به در آمد مریدی دیگر کی از حال شیخ واقف‌تر بود از سر غیرت در عقب او تیز بیرون آمد گفتش ای برادر من ترا گفته باشم الله الله تا نیندیشی و نگویی کی شیخ می‌گریست و من نیز می‌گریستم کی سی سال ریاضت بی‌ریا باید کرد و از عقبات و دریاهای پر نهنگ و کوههای بلند پر شیر و پلنگ می‌باید گذشت تا بدان گریه‌ی شیخ رسی یا نرسی اگر رسی شکر زویت لی الارض گویی بسیار 
  • Bir mürit, şeyhin huzuruna geldi. Pir, ihtiyar demek olan bu şeyh söziyle yaşça ihtiyar olan değil, akıl ve marifet bakımından tecrübe sahibi bulunanı kasdediyorum. İsa aleyhisselam da beşikte çocuktur, Yahya aleyhisselam da çocuk mektebine gider ama ikisi de pirdir, peygamberdir, mürit, şeyhini ağlar buldu. Onu görüp ona uydu, o da ağlamaya koyuldu. İş bitip dışarı çıkınca şeyhin halini daha iyi bilen başka bir mürit, gayrete gelip hemen arkasından koştu, ona yetişti. Dedi ki: Kardeş, bak, sana söyliyim: Tanrı hakkı için şeyh alıyordu, ben de ağladım diye aklına bir şey getirme ve böyle bir söz söyleme. Otuz yıl riyasız riyazat çekmek, tehlikeleri atlatmak, ejderhalarla dolu denizleri, aslan ve kaplarla dolu yüce dağları aşmak gerektir ki şeyhin ağlayışına sahip olasın; yahut da bütün bunlarla beraber yine o ağlayışa sahip olmazsın, bu da var. O makama erişebilirsen “Yeryüzü bana gösterildi” diye çok şükür etmen gerek.
  • یک مریدی اندر آمد پیش پیر  ** پیر اندر گریه بود و در نفیر 
  • Bir mürit pirinin huzuruna vardı. Pir, hay hayla ağlıyordu.
  • شیخ را چون دید گریان آن مرید  ** گشت گریان آب از چشمش دوید 
  • Mürit şeyhi ağlıyor görünce o da ağlamaya koyuldu, gözünden yaşlar akmaya başladı.
  • گوشور یک‌بار خندد کر دو بار  ** چونک لاغ املی کند یاری بیار 
  • Kulağı duyan bir dost bir dosta latife etti mi bir kere güler, sağır iki kere.
  • بار اول از ره تقلید و سوم  ** که همی‌بیند که می‌خندند قوم 
  • Birinci gülüşü halkı güler görerek taklitle gülmektir.
  • کر بخندد هم‌چو ایشان آن زمان  ** بیخبر از حالت خندندگان  1275
  • Onlar gibi o da güler, güler ama öbür gülenlerin halinden haberi yoktur.