English    Türkçe    فارسی   

5
2885-2909

  • جو که آبش هست جو خود آن بود  ** آدمی آنست کو را جان بود  2885
  • Derenin, suyu varsa deredir. Adam, canı olan adamdır.
  • این نه مردانند اینها صورتند  ** مرده‌ی نانند و کشته‌ی شهوتند 
  • Bunlar, insan değillerdir, suretten ibarettirler. Bunlar, ekmek ölüsüdürler, şehvet öldürmüştür bunları.
  • حکایت آن راهب که روز با چراغ می‌گشت در میان بازار از سر حالتی کی او را بود 
  • Bir hale düşmesi yüzünden gündüzün kandille gezip dolaşan papaz
  • آن یکی با شمع برمی‌گشت روز  ** گرد بازاری دلش پر عشق و سوز 
  • Birisi, gündüzün, gönlü aşk ve yanışla dolu olarak kandille gezerdi.
  • بوالفضولی گفت او را کای فلان  ** هین چه می‌جویی به سوی هر دکان 
  • Bir herzevekil ona dedi ki: A adam, kendine gel de öyle her dükkânı arayıp durma.
  • هین چه می‌گردی تو جویان با چراغ  ** در میان روز روشن چیست لاغ 
  • Aydın günde kandille ne gezip duruyorsun, bu ne saçma şey?
  • گفت می‌جویم به هر سو آدمی  ** که بود حی از حیات آن دمی  2890
  • Adam dedi ki: Her yanda adam arıyorum. O nefesle diri olan kimdir?
  • هست مردی گفت این بازار پر  ** مردمانند آخر ای دانای حر 
  • Bir adam, şu pazar, adamla dolu o hür kişi dedi.
  • گفت خواهم مرد بر جاده‌ی دو ره  ** در ره خشم و به هنگام شره 
  • Adam arayan dedi ki: Bu iki yol ağzı ana caddede öfke ve hırs zamanında dayanan bir adam arıyorum.
  • وقت خشم و وقت شهوت مرد کو  ** طالب مردی دوانم کو به کو 
  • Öfke ve şehvet vaktinde kendini tutabilen adam nerde? Bucak, bucak, sokak sokak böyle bir adam arıyorum işte.
  • کو درین دو حال مردی در جهان  ** تا فدای او کنم امروز جان 
  • Nerde âlemde bu iki halde dayanabilen bir adam ki bugün ona canımı feda edeyim.
  • گفت نادر چیز می‌جویی ولیک  ** غافل از حکم و قضایی بین تو نیک  2895
  • Bunu duyan, nadir bulunur bir şey arıyorsun, fakat kaza ve kaderden gafilsin dedi iyi bak.
  • ناظر فرعی ز اصلی بی‌خبر  ** فرع ماییم اصل احکام قدر 
  • Sen, fer'e bakıyorsun; asıldan haberin bile yok. Biz fer'iz, asıl olan kader hükümleridir.
  • چرخ گردان را قضا گمره کند  ** صدعطارد را قضا ابله کند 
  • Kaza ve kader, dönüp duran gökyüzünün bile yolunu kaybeder. Yüzlerce Utarid'i kaza ve kader, aptallaştırır.
  • تنگ گرداند جهان چاره را  ** آب گرداند حدید و خاره را 
  • Çare âlemini daraltır, demirle mermeri bile eritir, su haline getirir.
  • ای قراری داده ره را گام گام  ** خام خامی خام خامی خام خام 
  • Ey bu yolu adım adım adımlamaya karar veren kişi, sen hamın hamısın, hamın hamısın, hamın hamı!
  • چون بدیدی گردش سنگ آسیا  ** آب جو را هم ببین آخر بیا  2900
  • Değirmen taşının dönüşünü gördün, bari gel de dereyi de gör.
  • خاک را دیدی برآمد در هوا  ** در میان خاک بنگر باد را 
  • Toprağı, tozu havalanmış görmedesin, toprağın arasında yeli de gör.
  • دیگهای فکر می‌بینی به جوش  ** اندر آتش هم نظر می‌کن به هوش 
  • Düşünce kaplarını kaynar görmedesin, aklın başına devşir de ateşe de bak.
  • گفت حق ایوب را در مکرمت  ** من بهر موییت صبری دادمت 
  • Tanrı, Eyyub'a ihsanlarını söylerken ben, senin her kılına bir sabır verdim dedi.
  • هین به صبر خود مکن چندین نظر  ** صبر دیدی صبر دادن را نگر 
  • Kendine gel de sabrına bu kadar bakma. Sabrı gördün, sabır vereni de gör.
  • چند بینی گردش دولاب را  ** سر برون کن هم ببین تیز آب را  2905
  • Dolabın dönüşünü ne vakte dek göreceksin? Başını çevir de hızlı ve coşkun coşkun akan suyu da gör.
  • تو همی‌گویی که می‌بینم ولیک  ** دید آن را بس علامتهاست نیک 
  • Görüyorum deyip duruyorsun ama onu .görmenin birçok ayan beyan nişaneleri vardır.
  • گردش کف را چو دیدی مختصر  ** حیرتت باید به دریا در نگر 
  • Şöyle denizin köpüğünü görüverdin mi hayran olman lâzım ki denizi de göresin.
  • آنک کف را دید سر گویان بود  ** وانک دریا دید او حیران بود 
  • Köpüğü gören, sırlar söyler. Fakat denizi gören şaşırır kalır.
  • آنک کف را دید نیتها کند  ** وانک دریا دید دل دریا کند 
  • Köpüğü gören, niyetlerde bulunur; denizi gören, gönlünü deniz haline getirir.