English    Türkçe    فارسی   

5
3158-3182

  • چه غلام ار بر دری سگ باوفاست  ** در دل سالار او را صد رضاست 
  • Ne kölesi? Hattâ bir kapının köpeği bile vefada bulunsa sahibinin gönlünde ona karşı yüzlerce rıza vardır.
  • زین چو سگ را بوسه بر پوزش دهد  ** گر بود شیری چه پیروزش کند 
  • Bu yüzden köpeğin, ağzını bile öper. Artık var kıyas et, kapısındaki aslan, vefakârlık etse ona neler yapmaz?
  • جز مگر دزدی که خدمتها کند  ** صدق او بیخ جفا را بر کند  3160
  • Yalnız hırsız, kulluklar eder, doğruluğu, cefayı kökünden çekip sökerse..
  • چون فضیل ره‌زنی کو راست باخت  ** زانک ده مرده به سوی توبه تاخت 
  • Hani yol kesen Füzeyl gibi. O da oyununu iyi oynadı; bir adam gibi değil, on adam gibi tövbeye sarıldı.. Bu çeşit hırsız da yücelir, devlete erer.
  • وآنچنان که ساحران فرعون را  ** رو سیه کردند از صبر و وفا 
  • Nitekim büyücüler, sabır ve vefalariyle Firavun'un yüzünü kararttılar.
  • دست و پا دادند در جرم قود  ** آن به صد ساله عبادت کی شود 
  • Evvelce yaptıkları suça karşılık ellerini, ayaklarını feda ettiler. Bu iş, yüzlerce yıl ibadette bulunmaya benzer mi hiç?
  • تو که پنجه سال خدمت کرده‌ای  ** کی چنین صدقی به دست آورده‌ای 
  • Sen, elli yıl ibadette bulunur, kulluk edersin ama nerden böyle bir doğruluğu elde edeceksin?
  • حکایت آن درویش کی در هری غلامان آراسته‌ی عمید خراسان را دید و بر اسبان تازی و قباهای زربفت و کلاهای مغرق و غیر آن پرسید کی اینها کدام امیرانند و چه شاهانند گفت او را کی اینها امیران نیستند اینها غلامان عمید خراسانند روی به آسمان کرد کی ای خدا غلام پروردن از عمید بیاموز آنجا مستوفی را عمید گویند 
  • Bir yoksul, Herat'ta Horasan Amidi'nin süslenmiş, bezenmiş kullarını gördü. Arap atlarına binmişler, altın sırmalı elbiseler giyinmişler, altınlı külahlar giymişler, daha başka çeşit süslenmişler, bezenmişlerdi. Bunlar hangi beyler, nerenin padişahları diye sordu.Dediler ki: Bunlar bey değil, köle. Horasan Amidi'nin köleleri.Yoksul başını göğe kalırdı da ey Tanrı dedi, kula bakmayı Amid'den öğren. Orada maliye bakanına Amid derler.
  • آن یکی گستاخ رو اندر هری  ** چون بدیدی او غلام مهتری  3165
  • Herat şehrinde bir küstah yoksul, mevkii yüksek bir köleyi gördü.
  • جامه‌ی اطلس کمر زرین روان  ** روی کردی سوی قبله‌ی آسمان 
  • Sırtında atlas bir elbise, belinde altın bir kemer vardı. Köle giderken yoksul, yüzünü gökyüzüne kaldırdı da dedi ki:
  • کای خدا زین خواجه‌ی صاحب منن  ** چون نیاموزی تو بنده داشتن 
  • Tanrı, kula bakmayı neden bu ihsan sahibi efendiden öğrenmezsin?
  • بنده پروردن بیاموز ای خدا  ** زین رئیس و اختیار شاه ما 
  • Ey Tanrı, kula bakmayı bu uludan, padişahımızın, seçtiği bu yüce kişiden öğren bari.
  • بود محتاج و برهنه و بی‌نوا  ** در زمستان لرز لرزان از هوا 
  • Yoksul muhtaçtı, çıplaktı, hiçbir şeyi yoktu. Kışın soğuktan tirtir titriyordu.
  • انبساطی کرد آن از خود بری  ** جراتی بنمود او از لمتری  3170
  • O kendinden haberi olmıyan adam, bu yüzden böyle bir cürette bulundu.
  • اعتمادش بر هزاران موهبت  ** که ندیم حق شد اهل معرفت 
  • Tanrı'nın binlerce ihsanına, onun nedimi olduğuna, onu bilenler arasına katıldığına güveni vardı.
  • گر ندیم شاه گستاخی کند  ** تو مکن آنک نداری آن سند 
  • Padişahın nedimi bir küstahlıkta bulunursa bu-hareketi, kendine senet yapma.
  • حق میان داد و میان به از کمر  ** گر کسی تاجی دهد او داد سر 
  • Tanrı,bel verdi. Elbette bel, kemerden iyidir. Fakat taç veren adam, baş da verebilir mi?
  • تا یکی روزی که شاه آن خواجه را  ** متهم کرد و ببستش دست و پا 
  • Sonunda bir gün padişah, o efendiyi (Amid'i) bir suç altına aldı, elini ayağını bağlattı.
  • آن غلامان را شکنجه می‌نمود  ** که دفینه‌ی خواجه بنمایید زود  3175
  • Efendinizin definesi nerede? Gösterin diye kölelere işkence etmeye başladı.
  • سر او با من بگویید ای خسان  ** ورنه برم از شما حلق و لسان 
  • A aşağılık adamlar, onun sırrını söyleyin bana.. Yoksa dilinizi, boğazınızı keserim diye,
  • مدت یک ماهشان تعذیب کرد  ** روز و شب اشکنجه و افشار و درد 
  • Tam bir ay onlara gece gündüz işkence ettirdi.
  • پاره پاره کردشان و یک غلام  ** راز خواجه وا نگفت از اهتمام 
  • Onları paramparça etti. Bir tanesi bile efendilerinin sırrını söylemediler.
  • گفتش اندر خواب هاتف کای کیا  ** بنده بودن هم بیاموز و بیا 
  • Bu sırada yoksul uyurken hatiften ses geldi: Ey ulu er, gel de sen de kul olmayı bunlardan öğren!
  • ای دریده پوستین یوسفان  ** گر بدرد گرگت آن از خویش دان  3180
  • Ey Yusufların derisini paralıyan, seni de bir kurt paralarsa bunu kendinden bil.
  • زانک می‌بافی همه‌ساله بپوش  ** زانک می‌کاری همه ساله بنوش 
  • Bütün yıl dokuduğunu giyin, bütün yıl ektiğin" biç!
  • فعل تست این غصه‌های دم به دم  ** این بود معنی قد جف القلم 
  • Anbean sana gelip çatan bu dertler, senin yaptıklarının cezasıdır. İşte "Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu"nun mânası budur.