English    Türkçe    فارسی   

5
3560-3584

  • من برانم بر تن او ضربتی  ** که بود قوادکان را عبرتی  3560
  • Ona bir kılıç çalayım da bütün kaltabanlara ibret olsun!
  • با همه سالوس با ما نیز هم  ** داد او و صد چو او این دم دهم 
  • Herkese yobazlık satsın, bu yetmiyormuş gibi bir de bize satmaya kalkışsın ha! Onun da cezasını şimdicik vereceğim, onun gibi yüz tanesinin de.
  • خشم خون‌خوارش شده بد سرکشی  ** از دهانش می بر آمد آتشی 
  • Öyle kızmış, öyle kan dökülücüğü tutmuş ki ağzından ateş püskürüyordu.
  • دو بار دست و پای امیر را بوسیدن و لابه کردن شفیعان و همسایگان زاهد 
  • Zahidin komşulariyle şefaatçilerinin ikinci defa olarak beyin eline, ayağına kapanarak yalvarmaları
  • آن شفیعان از دم هیهای او  ** چند بوسیدند دست و پای او 
  • O şefaatçiler, onun o hay hayına karşı birçok defalar elini, ayağını öpüp,
  • کای امیر از تو نشاید کین کشی  ** گر بشد باده تو بی‌باده خوشی 
  • Dediler ki: A beyim, sana kin gütmek yaraşmaz. Şarap dökülüp gittiyse ne çıkar? Sen şarapsız da hoşsun.
  • باده سرمایه ز لطف تو برد  ** لطف آب از لطف تو حسرت خورد  3565
  • Şarap, neşe sermayesini senden alır. Suyun letafeti senin letafetine imrenir.
  • پادشاهی کن ببخشش ای رحیم  ** ای کریم ابن الکریم ابن الکریم 
  • Padişahlık et, ey merhamet sahibi, ey kerem sahibinin oğlu, kerem sahibinin oğlu kerem sahibi bağışla.
  • هر شرابی بنده‌ی این قد و خد  ** جمله مستان را بود بر تو حسد 
  • Her şarap, bu boya, bu yüze kuldur. Bütün sarhoşlar sana haset ederler.
  • هیچ محتاج می گلگون نه‌ای  ** ترک کن گلگونه تو گلگونه‌ای 
  • Senin, gül renkli şaraba hiç ihtiyacın yok. Gül rengini bırak, gül renklilik sensin zaten.
  • ای رخ چون زهره‌ات شمس الضحی  ** ای گدای رنگ تو گلگونه‌ها 
  • Ey zühre'ye benziyen yüzü kuşluk güneşi olan, ey rengine karşı gül rengi yoksul bir hale gelen bey,
  • باده کاندر خنب می‌جوشد نهان  ** ز اشتیاق روی تو جوشد چنان  3570
  • Şarap, küpte gizlice senin yüzünün iştiyakiyle kaynayıp coşar.
  • ای همه دریا چه خواهی کرد نم  ** وی همه هستی چه می‌جویی عدم 
  • Sen baştanbaşa denizsin, ıslaklığı ne istersin ki? Sen, tamamiyle varlıksın, yokluğu ne ararsın ki?
  • ای مه تابان چه خواهی کرد گرد  ** ای که مه در پیش رویت روی‌زرد 
  • Ey parlak ay, tozu ne yapacaksın? Ay bile, senin yüzüne bakar da sararır.
  • تاج کرمناست بر فرق سرت  ** طوق اعطیناک آویز برت 
  • Sen hoşsun, güzelsin, her türlü hoşluğun madenisin. Neden şaraba minnet edersin ki?
  • تو خوش و خوبی و کان هر خوشی  ** تو چرا خود منت باده کشی 
  • Başında "Biz insan oğullarını ululadık" tacı, boynunda "Biz sana kevser ırmağını verdik" gerdanlığı var.
  • جوهرست انسان و چرخ او را عرض  ** جمله فرع و پایه‌اند و او غرض  3575
  • İnsan cevherdir, gök ona arazdır. Her şey fer'idir, her şeyden maksat odur.
  • ای غلامت عقل و تدبیرات و هوش  ** چون چنینی خویش را ارزان فروش 
  • Ey akıllar, tedbirler, fikirler kulu kölesi olan bey, mademki böylesin, kendini neden böyle ucuza satıyorsun?
  • خدمتت بر جمله هستی مفترض  ** جوهری چون نجده خواهد از عرض 
  • Sana hizmet etmek, bütün varlık âlemine farzdır. Bir cevher, neden arazdan ihsan ister ki?
  • علم جویی از کتبها ای فسوس  ** ذوق جویی تو ز حلوا ای فسوس 
  • Yazıklar olsun, kitaplardan bilgi arıyorsun ha, helvadan zevk istiyorsun ha!
  • بحر علمی در نمی پنهان شده  ** در سه گز تن عالمی پنهان شده 
  • Bir bilgi denizisin ki bir ıslaklıkta gizlenmiş; bir âlemsin ki üç arşın boyunda bir bedene bürünmüş!
  • می چه باشد یا سماع و یا جماع  ** تا بجویی زو نشاط و انتفاع  3580
  • Şarap nedir, güzel ses ve çalgı dinlemek, yahut bir güzelle buluşmak nedir ki sen onlardan bir neşe, bir menfaat ummadasın!
  • آفتاب از ذره‌ای شد وام خواه  ** زهره‌ای از خمره‌ای شد جام‌خواه 
  • Hiç güneş, bir zerreden borç ister mi, hiç zühre yıldızı, bir küçücük küpten şarap diler mi?
  • جان بی‌کیفی شده محبوس کیف  ** آفتابی حبس عقده اینت حیف 
  • Sen keyfiyeti bilinmez bir cansın keyfiyet âlemine hapsedilmişsin. Sen bir güneşsin, bir ukdeye tutulmuşsun: işte bu, sana yakışmaz, yazık!
  • باز جواب گفتن آن امیر ایشان را 
  • Beyin tekrar onlara cevap vermesi
  • گفت نه نه من حریف آن میم  ** من به ذوق این خوشی قانع نیم 
  • Bey dedi ki: Hayır hayır.. Ben, o şarabın adamıyım. Ben, bu hoşluktan alınan zevke kanaat edemem.
  • من چنان خواهم که هم‌چون یاسمین  ** کژ همی‌گردم چنان گاهی چنین 
  • Ben yasemin gibi olmayı, gah şöyle, gah böyle eğilip bükülmeyi isterim.