English    Türkçe    فارسی   

5
614-638

  • نوحه و گریه‌ی دراز دردمند  ** هر که آنجا بود بر گریه‌ش فکند 
  • O dertlini feryadı figanı orada bulunanları da feryada düşürdü.
  • وآنک می‌پرسید پر کندن ز چیست  ** بی‌جوابی شد پشیمان می‌گریست  615
  • Neden kanatlarını yoluyorsun diye soran cevapsız kalıp pişman bir halde ağlamalı oldu.
  • کز فضولی من چرا پرسیدمش  ** او ز غم پر بود شورانیدمش 
  • Neden boşboğazlıkta bulundum da sordum? O, zaten dertle doluymuş, ben onu büsbütün coşturdum diyordu.
  • می‌چکید از چشم تر بر خاک آب  ** اندر آن هر قطره مدرج صد جواب 
  • Gözlerinden akan yaşlar toprağa damlamakta idi. Damlayan katraların her birinde yüzlerce cevap vardı.
  • گریه‌ی با صدق بر جانها زند  ** تا که چرخ و عرش را گریان کند 
  • Doğru ve özden ağlayış, canlara dokunur, feleği ve arşı bile ağlatır.
  • عقل و دلها بی‌گمان عرشی‌اند  ** در حجاب از نور عرشی می‌زیند 
  • Akıl ve gönüller, şüphe yok ki arşa mensuptur, hicap içinde olarak arş nurundan doğarlar.
  • در بیان آنک عقل و روح در آب و گل محبوس‌اند هم‌چون هاروت و ماروت در چاه بابل 
  • Akıl ve ruh da Harut ve Marut’un Babil Kuyusunda mahpus oldukları gibi balçık içinde mahpustur.
  • هم‌چو هاروت و چو ماروت آن دو پاک  ** بسته‌اند اینجا به چاه سهمناک  620
  • Harut’la Marut gibi. O iki temiz melek de bu alemde korkunç bir kuyuda mahpusturlar.
  • عالم سفلی و شهوانی درند  ** اندرین چه گشته‌اند از جرم‌بند 
  • Aşağılık şehvet alemine düştüler de suçları yüzünden bu kuyuda bağlana kaldılar.
  • سحر و ضد سحر را بی‌اختیار  ** زین دو آموزند نیکان و شرار 
  • İyilerle kötüler büyüyü ve büyüyü bozan şeyleri bu iki melekten öğrenirler.
  • لیک اول پند بدهندش که هین  ** سحر را از ما میاموز و مچین 
  • Fakat önce kendine gel, büyüyü öğrenme vazgeç bu sevdadan.
  • ما بیاموزیم این سحر ای فلان  ** از برای ابتلا و امتحان 
  • Biz bu büyüyü seni belaya uğratmak ve sınamak için öğretiriz diye öğüt verirler.
  • که امتحان را شرط باشد اختیار  ** اختیاری نبودت بی‌اقتدار  625
  • Sınamada şart ihtiyar sahibi olmaktır. Kudret elde olmadıkça da ihtiyar olamaz.
  • میلها هم‌چون سگان خفته‌اند  ** اندریشان خیر و شر بنهفته‌اند 
  • İstekler uyumuş köpeklere benzer. Onlardaki hayır ve şer de gizlidir.
  • چونک قدرت نیست خفتند این رده  ** هم‌چو هیزم‌پاره‌ها و تن‌زده 
  • Kudretleri olmadığı için bunlar, yere yatmış odun parçaları gibi yatakalmışlardır.
  • تا که مرداری در آید در میان  ** نفخ صور حرص کوبد بر سگان 
  • Fakat aralarına pis bir şey atıldı mı adeta köpeklere hırs surunu üfürür.
  • چون در آن کوچه خری مردار شد  ** صد سگ خفته بدان بیدار شد 
  • O sokakta bir eşek düşüp öldü mü uyuyan yüzlerce köpek uyanır.
  • حرصهای رفته اندر کتم غیب  ** تاختن آورد سر بر زد ز جیب  630
  • Gayp gizliliğine gitmiş olan hırslar, yenlerinden yakalarından baş çıkarır, hücuma koyulurlar.
  • موبه موی هر سگی دندان شده  ** وز برای حیله دم جنبان شده 
  • Her köpeğin kılları diş kesilir hile için kuyruk sallamaya başlarlar.
  • نیم زیرش حیله بالا آن غضب  ** چون ضعیف آتش که یابد او حطب 
  • Köpeğin belden aşağısı hile, belden yukarısı öfke olur, odun bulmuş zayıf ateşe döner.
  • شعله شعله می‌رسد از لامکان  ** می‌رود دود لهب تا آسمان 
  • Mekansızlık elinden yalım, yalım gelip çatar, ateşten çıkan alev ta göğe kadar, ağar.
  • صد چنین سگ اندرین تن خفته‌اند  ** چون شکاری نیستشان بنهفته‌اند 
  • Bunun için yüzlerce köpek de insanın bedeninde uyumuştur. Bir av olmadığı için onlar, adeta gizlenmişlerdir.
  • یا چو بازانند و دیده دوخته  ** در حجاب از عشق صیدی سوخته  635
  • Yahut da gözleri bağlı doğan kuşlarına benzerler. Perde ardında bir av sevdasıyla yanıp tutuşurlar.
  • تا کله بردارد و بیند شکار  ** آنگهان سازد طواف کوهسار 
  • Fakat doğanın külahını kaldırdın da avını gördü mü derhal dağlarda dönüp dolaşmaya başlar.
  • شهوت رنجور ساکن می‌بود  ** خاطر او سوی صحت می‌رود 
  • Hastanın isteği yatışmıştır. Hatırı, yalnız iyileşmektedir.
  • چون ببیند نان و سیب و خربزه  ** در مصاف آید مزه و خوف بزه 
  • Ama ekmek, elma ve karpuz görünce onu yemek ister bu istekle zarar korkusu, savaşa girişir.