English    Türkçe    فارسی   

5
678-702

  • شمع چون در نار شد کلی فنا  ** نه اثر بینی ز شمع و نه ضیا 
  • Mum ateşte tamamı ile yok oldu mu artık ondan ne bir eser görürsün ne bir ışık!
  • هست اندر دفع ظلمت آشکار  ** آتش صورت به مومی پایدار 
  • Suret ateşi karanlığı gidermek için mum suretinde durur.
  • برخلاف موم شمع جسم کان  ** تا شود کم گردد افزون نور جان  680
  • Beden mumu şu görünen mumun aksinedir; yok oldukça can nuru artar.
  • این شعاع باقی و آن فانیست  ** شمع جان را شعله‌ی ربانیست 
  • Bu ebedi ışıktır, mumsa geçici. Can mumunun alevi, Allah’ya aittir.
  • این زبانه‌ی آتشی چون نور بود  ** سایه‌ی فانی شدن زو دور بود 
  • Ateşten meydana gelen şu ateş, nur olduğundan geçici gölge, ondan uzaklaşmıştır.
  • ابر را سایه بیفتد در زمین  ** ماه را سایه نباشد همنشین 
  • Bulutun gölgesi yere düşer. Fakat gölge, ayla düşüp kalkmaz.
  • بی‌خودی بی‌ابریست ای نیک‌خواه  ** باشی اندر بی‌خودی چون قرص ماه 
  • A bahtı yaver kişi, kendinden geçmek, bulutsuz bir jale gelmektir. Kendinden geçtin mi değirmi aya benzersin.
  • باز چون ابری بیاید رانده  ** رفت نور از مه خیالی مانده  685
  • Fakat rüzgâr bir bulutu sürüp getirdi mi o vakit Ay'ın nûru gider ve ancak bir hayal kalır. (TM)
  • از حجاب ابر نورش شد ضعیف  ** کم ز ماه نو شد آن بدر شریف 
  • Bulut ardında kalmasından o Ay'ın nûru zayıflar, tam ay halinde iken yeni hilâlden daha zayıf olur. (TM)
  • مه خیالی می‌نماید ز ابر و گرد  ** ابر تن ما را خیال‌اندیش کرد 
  • Bulut ve toz yüzünden ay, bir hayal gibi görünür. İşte beden bulutu da bizi hayal düşüncesine sürer.
  • لطف مه بنگر که این هم لطف اوست  ** که بگفت او ابرها ما را عدوست 
  • Ayın lutfuna bak ki bu da onun lutfudur, çünkü bize, bulutlar düşmanımızdır demiştir.
  • مه فراغت دارد از ابر و غبار  ** بر فراز چرخ دارد مه مدار 
  • Ay, ne buluta aldırış eder, ne toza. O, göğün yücesindedir.
  • ابر ما را شد عدو و خصم جان  ** که کند مه را ز چشم ما نهان  690
  • Bulut bizim canımıza düşmandır. Bulut bizim gözümüzden ayı gizler.
  • حور را این پرده زالی می‌کند  ** بدر را کم از هلالی می‌کند 
  • Bu perde, huriyi Zâl gibi kuvvetlendirir, dolunayı yeni aydan daha noksan bir hale getirir.
  • ماه ما را در کنار عز نشاند  ** دشمن ما را عدوی خویش خواند 
  • Ay bizi yücelik kucağına oturtmuş, düşmanımızı kendi düşmanı saymıştır.
  • تاب ابر و آب او خود زین مهست  ** هر که مه خواند ابر را بس گمرهست 
  • Bulutun letafeti ve parlaklığı da yandandır. Fakat buluta ay diyen hayli yol sapıtmıştır.
  • نور مه بر ابر چون منزل شدست  ** روی تاریکش ز مه مبدل شدست 
  • Ayın nuru buluta vurdu mu onun kara yüzünü ay gibi parlatır.
  • گرچه همرنگ مهست و دولتیست  ** اندر ابر آن نور مه عاریتیست  695
  • Gerçi ayla aynı renge boyanmıştır. Bu da bir devlettir ama buluttaki o nur, eğretidir.
  • در قیامت شمس و مه معزول شد  ** چشم در اصل ضیا مشغول شد 
  • Kıyamette güneş de kalmaz, ay da. Göz ışığın aslı ile meşgul olur.
  • تا بداند ملک را از مستعار  ** وین رباط فانی از دارالقرار 
  • Bu suretle temelli mülkle eğreti mülk seçilir. Şu fani konak, karar yurdundan ayrılır.
  • دایه عاریه بود روزی سه چار  ** مادرا ما را تو گیر اندر کنار 
  • Dadı, bir kaç gün içindir. Ey ana sen bizi kucağına al.
  • پر من ابرست و پرده‌ست و کثیف  ** ز انعکاس لطف حق شد او لطیف 
  • Kanadım buluttur. O, perdedir ve önümdekini göstermez. O yalnız Allah lütfiyle letafet kazanır.
  • بر کنم پر را و حسنش را ز راه  ** تا ببینم حسن مه را هم ز ماه  700
  • Kanadımı yolayım, onu güzelliğini yolumdan atayım da aynı güzelliğini yine aydan seyredeyim.
  • من نخواهم دایه مادر خوشترست  ** موسی‌ام من دایه‌ی من مادرست 
  • Ben dadı istemem, ana daha hoş. Ben Musa’yım benim dadım anamdır.
  • من نخواهم لطف مه از واسطه  ** که هلاک قوم شد این رابطه 
  • Ben, aynı lutfunu vasıtayla elde etmek istemem. Çünkü bu ilgi, nicelerin helakine sebep oldu.