English    Türkçe    فارسی   

5
848-872

  • هر خراج و صلتی که بایدت  ** آن ز ما هر موسمی افزایدت 
  • Sana lazım olan her vergiyi her hediyeyi verelim, onu her yıl çoğaltalım.
  • جان ما آن توست ای شیرخو  ** پیش ما چندی امانت باش گو 
  • Ey aslan huylu canımız senin,bir zamancağız onu bize emanet bırak dediler.
  • گفت نرهانید از من جان خویش  ** تا نیاریدم ابوبکری به پیش  850
  • Padişah bana Ebubekir adlı birisini getirmezseniz canınızı kurtaramazsınız.
  • تا مرا بوبکر نام از شهرتان  ** هدیه نارید ای رمیده امتان 
  • Şehrinizden Ebubekir adlı birini bana armağan olarak sunmazsanız,
  • بدرومتان هم‌چو کشت ای قوم دون  ** نه خراج استانم و نه هم فسون 
  • Size kötülük eder, sizi ekin gibi keser biçerim. Ne vergi alırım, ne afsun dinlerim dedi.
  • بس جوال زر کشیدندش به راه  ** کز چنین شهری ابوبکری مخواه 
  • Yoluna altın dolu bir çuval getirip, bu şehirden Ebubekir adlı birini isteme.
  • کی بود بوبکر اندر سبزوار  ** یا کلوخ خشک اندر جویبار 
  • Sebzvar’da nasıl olur da Ebubekir bulunur? Hiç dere içinde ıslanmamış toprak parçası bulunur mu? dediler.
  • رو بتابید از زر و گفت ای مغان  ** تا نیاریدم ابوبکر ارمغان  855
  • Padişah altından yüz çevirip “A mecusiler” dedi, Ebubekir adlı birisini armağan olarak getirmedikçe
  • هیچ سودی نیست کودک نیستم  ** تا به زر و سیم حیران بیستم 
  • Fayda yok. ben çocuk değilim ki altına, gümüşe hayran olayım.”
  • تا نیاری سجده نرهی ای زبون  ** گر بپیمایی تو مسجد را به کون 
  • Ey zebun kişi sen de secde etmedikçe kıçınla mescidi silip süpürsen kurtulamazsın.
  • منهیان انگیختند از چپ و راست  ** که اندرین ویرانه بوبکری کجاست 
  • Şehirliler, sağdan, soldan haberciler uçurdular. Bu yıkık yerde bir Ebubekir var mı nerede? diye aramaya koyuldular.
  • بعد سه روز و سه شب که اشتافتند  ** یک ابوبکری نزاری یافتند 
  • Üç gün üç gece koşup tozduktan sonra bir arık Ebubekir bulabildiler.
  • ره گذر بود و بمانده از مرض  ** در یکی گوشه‌ی خرابه پر حرض  860
  • Yolcuymuş, hastalıktan yıkık bir yerin bir bucağında kuruyup kalmış.
  • خفته بود او در یکی کنجی خراب  ** چون بدیدندش بگفتندش شتاب 
  • Bir yıkık bucakta uyuyormuş. Onu görünce, çabuk dediler,
  • خیز که سلطان ترا طالب شدست  ** کز تو خواهد شهر ما از قتل رست 
  • Kalk seni padişah istiyor. Senin yüzünden şehrimiz ölümden kurtulacak.
  • گفت اگر پایم بدی یا مقدمی  ** خود به راه خود به مقصد رفتمی 
  • Adam dedi ki: Ayağım olsaydı, yürümeye kudret bulsaydım gideceğim yere giderdim.
  • اندرین دشمن‌کده کی ماندمی  ** سوی شهر دوستان می‌راندمی 
  • Bu düşman yurdunda kalır mıydım hiç? Sevgililerin şehrine koşar giderdim.
  • تخته‌ی مرده‌کشان بفراشتند  ** وان ابوبکر مرا برداشتند  865
  • Ölü taşıyan bir salacayı getirip Ebubekir’i üstüne yatırdılar.
  • سوی خوارمشاه حمالان کشان  ** می‌کشیدندش که تا بیند نشان 
  • Hamallara verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler.
  • سبزوارست این جهان و مرد حق  ** اندرین جا ضایعست و ممتحق 
  • Bu cihan, Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider.
  • هست خوارمشاه یزدان جلیل  ** دل همی خواهد ازین قوم رذیل 
  • Harzemşah ulu Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
  • گفت لا ینظر الی تصویرکم  ** فابتغوا ذا القلب فی‌تدبیر کم 
  • Peygamber, “Tanrı, suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun” demiştir.
  • من ز صاحب‌دل کنم در تو نظر  ** نه به نقش سجده و ایثار زر  870
  • Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene, altın vermene bakmam bile demektedir.
  • تو دل خود را چو دل پنداشتی  ** جست و جوی اهل دل بگذاشتی 
  • Sen, gönlünü gönül sandın da gönül sahiplerini aramayı bıraktın.
  • دل که گر هفصد چو این هفت آسمان  ** اندرو آید شود یاوه و نهان 
  • Gönül öyle bir varlıktır ki bu yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider.