English    Türkçe    فارسی   

6
1306-1330

  • تا از آن جامد اثر گیرد ضمیر  ** حبذا نان بی‌هیولای خمیر 
  • Bu suretle o cansız şeyden adamın gönlüne tesir eder. Ne hoştur hamur heyulası olmayan ekmek.
  • حبذا خوان مسیحی بی‌کمی  ** حبذا بی‌باغ میوه‌ی مریمی 
  • Ne hoştur Mesih’in hiç eksilmeyen sofrası, ne hoştur Meryem’in bağsız, bahçesiz yetişen meyvesi.
  • بر زند از جان کامل معجزات  ** بر ضمیر جان طالب چون حیات 
  • Kamil erin canından kopup gelen mucizeler, talibin canına, gönlüne hayat gibi tesir eder.
  • معجزه بحرست و ناقص مرغ خاک  ** مرغ آبی در وی آمن از هلاک 
  • Mucize denizdir, nakıs kişiyse karada yaşayan kuş. Suda yaşayan kuş, helâk olmadan emindir.
  • عجزبخش جان هر نامحرمی  ** لیک قدرت‌بخش جان هم‌دمی  1310
  • Her namahremin canını âciz eder, fakat hem dem olan kişinin canına kudret bağışlar.
  • چون نیابی این سعادت در ضمیر  ** پس ز ظاهر هر دم استدلال گیر 
  • İçinde bu kutluluğu bulamazsan her an zahirden istidlalde bulun.
  • که اثرها بر مشاعر ظاهرست  ** وین اثرها از مثر مخبرست 
  • Tesirler, insanın duygularında görünür durur. Bunlar, tesir edeni haber verirler.
  • هست پنهان معنی هر داروی  ** هم‌چو سحر و صنعت هر جادوی 
  • Her ilâcın manâsı hakikati, her hünerin sanatı, sihri gibi gizlidir.
  • چون نظر در فعل و آثارش کنی  ** گرچه پنهانست اظهارش کنی 
  • Fakat yaptığı işe ve eserlerine bakarsan hakikati gizli olmakla beraber onu meydana çıkarırsın.
  • قوتی کان اندرونش مضمرست  ** چون به فعل آید عیان و مظهرست  1315
  • İçinde gizli olan kuvvet, fiile gelince açığa çıkar, görünür.
  • چون به آثار این همه پیدا شدت  ** چون نشد پیدا ز تاثیر ایزدت 
  • Bunların hepsi, sana eserleriyle görünür de nasıl olur. Allah, eserleriyle görünmez?
  • نه سببها و اثرها مغز و پوست  ** چون بجویی جملگی آثار اوست 
  • Sebeplerle tesirler, iç ve kabuk değil mi? Araştırırsan hepsi de onun eserleri değil mi?
  • دوست گیری چیزها را از اثر  ** پس چرا ز آثاربخشی بی‌خبر 
  • Eserlerine bakıyor da bazı şeyleri seviyorsun, peki, neden eserleri bağışlayandan haberin yok?
  • از خیالی دوست گیری خلق را  ** چون نگیری شاه غرب و شرق را 
  • Bir hayale kapılıp halkı seviyorsun da doğu ve batının padişahını nasıl sevmiyorsun?
  • این سخن پایان ندارد ای قباد  ** حرص ما را اندرین پایان مباد  1320
  • Ey ulu kişi, bu sözün sonu gelmez. Bu husustaki hırsımız da dilerim bitmesin.
  • رجوع به قصه‌ی رنجور 
  • Hasta hikâyesi
  • باز گرد و قصه‌ی رنجور گو  ** با طبیب آگه ستارخو 
  • Dön de hasta hikâyesini söyle, ayıpları örten hekimle macerasını anlat.
  • نبض او بگرفت و واقف شد ز حال  ** که امید صحت او بد محال 
  • Hekim, hastanın nabzını tutup halini anladı. İyileşme ümidi hiç yoktu.
  • گفت هر چت دل بخواهد آن بکن  ** تا رود از جسمت این رنج کهن 
  • Dedi ki: Gönlün ne dilerse onu yap da bedenindeki bu eski dert gitsin.
  • هرچه خواهد خاطر تو وا مگیر  ** تا نگردد صبر و پرهیزت زحیر 
  • Hatırına ne gelirse yap, geri durma da sabır ve perhiz, sana eziyet vermesin.
  • صبر و پرهیز این مرض را دان زیان  ** هرچه خواهد دل در آرش در میان  1325
  • Bil ki sabır ve perhiz, bu hastalığa ziyandır, gönlüne geleni yap.
  • این چنین رنجور را گفت ای عمو  ** حق تعالی اعملوا ما شتم 
  • Hastaya, Allahnın dediği gibi âdeta “Dilediğinizi yapın” dedi.
  • گفت رو هین خیر بادت جان عم  ** من تماشای لب جو می‌روم 
  • Hasta âlâ dedi, haydi sen git, hayra karşı. Ben ırmak kıyısına seyre gidiyorum.
  • بر مراد دل همی‌گشت او بر آب  ** تا که صحت را بیابد فتح باب 
  • Kendisine sıhhatten bir kapı açılsın, iyileşsin diye gönlünün dilediğince ırmak kıyısında gezinip duruyordu.
  • بر لب جو صوفیی بنشسته بود  ** دست و رو می‌شست و پاکی می‌فزود 
  • Su kenarında bir sofi oturmuş, elini yüzünü yıkıyor, temizken bir kat daha temiz oluyordu.
  • او قفااش دید چون تخییلیی  ** کرد او را آرزوی سیلیی  1330
  • Hasta sofinin kafasını görünce hülyaya kapıldı, içinden bir sille vurmak isteği coştu.