English    Türkçe    فارسی   

6
1688-1712

  • گفت صد خدمت کنم ای ذو وداد  ** در قبولش دست بر دیده نهاد 
  • Terzi, sevimli müşterim, sana yüzlerce hizmette bulunayım deyip elini gözünün üstüne koydu, baş üstüne dedi.
  • پس بپیمود و بدید او روی کار  ** بعد از آن بگشاد لب را در فشار 
  • Kumaşı önce bir ölçtü, ne kadardan çıkacak onu anladı, sonra Türkü lâfa tuttu.
  • از حکایتهای میران دگر  ** وز کرمها و عطاء آن نفر  1690
  • Başka beylerin hikâyelerini söylemeye, onların lûtuf ve ihsanları övmeye koyuldu.
  • وز بخیلان و ز تحشیراتشان  ** از برای خنده هم داد او نشان 
  • Nekeslerden, onların aşağılık huylarından bahsetti. Güldürmek için tuhaf tuhaf sözler söyledi.
  • هم‌چو آتش کرد مقراضی برون  ** می‌برید و لب پر افسانه و فسون 
  • Ateş gibi makasını çıkardı, kumaşı kesmeye başladı. Ağzıysa masallarla afsunlarla doluydu.
  • مضاحک گفتن درزی و ترک را از قوت خنده بسته شدن دو چشم تنگ او و فرصت یافتن درزی 
  • Terzinin güldürecek şeyler söylemesi,Türk’ün kahkahalarla gülmesi ve küçücük, daracık gözlerinin kapanması,terzinin de bu suretle kumaşı çalmaya fırsat bulması
  • ترک خندیدن گرفت از داستان  ** چشم تنگش گشت بسته آن زمان 
  • Türk, hikâyelere gülmeye başladı. Daracık gözü tamamı ile örtüldü.
  • پاره‌ای دزدید و کردش زیر ران  ** از جز حق از همه احیا نهان 
  • Terzi, kumaştan bir parça çalıp oyluğunun altına gizledi. Allah’dan başka kimsecikler görmedi.
  • حق همی‌دید آن ولی ستارخوست  ** لیک چون از حد بری غماز اوست  1695
  • Allah, her şeyi görür ama huyu, örtmektir. Fakat haddini aştın mı açan da odur ha!
  • ترک را از لذت افسانه‌اش  ** رفت از دل دعوی پیشانه‌اش 
  • Türk, onun masallarının lezzetinden giriştiği bahsi tamamen unuttu.
  • اطلس چه دعوی چه رهن چه  ** ترک سرمستست در لاغ اچی 
  • Atlas neymiş, bahis neymiş, rehin ne? Türk, o terzi beyinin lâtifesine kapıldı gitti, âdeta sarhoş oldu, kendinden geçti.
  • لابه کردش ترک کز بهر خدا  ** لاغ می‌گو که مرا شد مغتذا 
  • Allah için olsun, lâtifelerin canıma gıda oldu, gülünecek bir şey daha söyle diye yalvardı.
  • گفت لاغی خندمینی آن دغا  ** که فتاد از قهقهه او بر قفا 
  • O hain gülünecek bir şey daha söyledi. Türk kahkahasından sırt üstü yere yıkıldı.
  • پاره‌ای اطلس سبک بر نیفه زد  ** ترک غافل خوش مضاحک می‌مزد  1700
  • Gafil Türk, gülüp dururken terzi kumaştan bir parça daha çalıp gömleğinin yakasından koynuna soktu.
  • هم‌چنین بار سوم ترک خطا  ** گفت لاغی گوی از بهر خدا 
  • Hıta’lı Türk, üçüncü defa, Allah aşkına gülünç bir şey daha söyle dedi.
  • گفت لاغی خندمین‌تر زان دو بار  ** کرد او این ترک را کلی شکار 
  • Terzi, ikinci lâtifesinden daha gülünç bir şey söyledi, Türkü tamamı ile avladı.
  • چشم بسته عقل جسته مولهه  ** مست ترک مدعی از قهقهه 
  • Gözü kapanmış, aklı gitmiş şaşırmış kalmış, bahse giriştiği halde kahkahayla sarhoş olmuştu.
  • پس سوم بار از قبا دزدید شاخ  ** که ز خنده‌ش یافت میدان فراخ 
  • Bu sırada Türkün gülmesinden meydanı boş bulup kumaştan bir parça daha çaldı.
  • چون چهارم بار آن ترک خطا  ** لاغ از آن استا همی‌کرد اقتضا  1705
  • Hıta’lı Türk, ustadan dördüncü defa olarak yine gülünç bir şey isteyince,
  • رحم آمد بر وی آن استاد را  ** کرد در باقی فن و بیداد را 
  • Herif rahme geldi, hilesini,düzenini başkalarına yapmaya niyetlenip,
  • گفت مولع گشت این مفتون درین  ** بی‌خبر کین چه خسارست و غبین 
  • Amma da gülünecek şeye harîs ha dedi, zararından, ziyanından haberi bile yok.
  • بوسه‌افشان کرد بر استاد او  ** که بمن بهر خدا افسانه گو 
  • Türk, ustayı öperek; Allah aşkına bir hikâye daha söyle diye yalvarıyordu.
  • ای فسانه گشته و محو از وجود  ** چند افسانه بخواهی آزمود 
  • Ey masal, hikâye olmuş, varlıktan geçmiş adam, masalı ne zamana kadar deneyeceksin?
  • خندمین‌تر از تو هیچ افسانه نیست  ** بر لب گور خراب خویش ایست  1710
  • Senden daha ziyade gülünecek masal yok. Yıkık kabrinin başına git de bir güzelce dur.
  • ای فرو رفته به گور جهل و شک  ** چند جویی لاغ و دستان فلک 
  • Ey bilgisizlik ve şüphe mezarına düşmüş kişi, feleğin lâtifesini, masalını niceye bir arayacaksın?
  • تا بکی نوشی تو عشوه‌ی این جهان  ** که نه عقلت ماند بر قانون نه جان 
  • Ne vaktedek şu cihanın işvesini tadacaksın? Ne aklın düzenin de kaldı, ne canın.