English    Türkçe    فارسی   

6
2124-2148

  • که چه نسبت دیو را با جبرئیل  ** که بود با او به صحبت هم مقیل 
  • Şeytan’la, diyordu, Cebrail’in ne münasebeti var ki onunla konuşsun, düşüp kalksın, beraber yatsın, uyusun!
  • چون تواند ساخت با آزر خلیل  ** چون تواند ساخت با ره‌زن دلیل  2125
  • Azer, nasıl olur da Halil’le geçinebilir? Yol kesen, nasıl olur da kılavuzla beraber bulunur?
  • یافتن مرید مراد را و ملاقات او با شیخ نزدیک آن بیشه 
  • Müridin, muradını bulması, dervişin, ormana yakın bir yerde Şeyh’le buluşması
  • اندرین بود او که شیخ نامدار  ** زود پیش افتاد بر شیری سوار 
  • O, bu düşüncedeyken ünlü Şeyh, bir aslana binmiş, çıkageldi.
  • شیر غران هیزمش را می‌کشید  ** بر سر هیزم نشسته آن سعید 
  • Kükremiş aslan odununu çekmekteydi. O kutlu zat da odunlarının üstüne binmişti.
  • تازیانه‌ش مار نر بود از شرف  ** مار را بگرفته چون خرزن به کف 
  • Kamçısı bir yılandı. Yücelikle yılanı bir kamçı gibi eline almıştı.
  • تو یقین می‌دان که هر شیخی که هست  ** هم سواری می‌کند بر شیر مست 
  • İyice bil ki, her şeyh, sarhoş aslanın üstüne biner.
  • گرچه آن محسوس و این محسوس نیست  ** لیک آن بر چشم جان ملبوس نیست  2130
  • O görünür, bu görünmez ama can gözünden gizli değildir.
  • صد هزاران شیر زیر را نشان  ** پیش دیده‌ی غیب‌دان هیزم‌کشان 
  • Onların altında yüz binlerce aslan vardır, odun çeker durur. Gayp gözü, onu görür.
  • لیک یک یک را خدا محسوس کرد  ** تا که بیند نیز او که نیست مرد 
  • Fakat adam olmayan da görsün diye Tanrı, onları bir bir baş gözüne de gösterir.
  • دیدش از دور و بخندید آن خدیو  ** گفت آن را مشنو ای مفتون دیو 
  • O padişah, dervişi uzaktan görüp güldü. Sakın dedi, aldanma, şeytanı dinleme.
  • از ضمیر او بدانست آن جلیل  ** هم ز نور دل بلی نعم الدلیل 
  • O ulu şeyh, gönlünün nuru ile dervişin içinden geçeni bildi. O nur, ne güzel bir delildir.
  • خواند بر وی یک به یک آن ذوفنون  ** آنچ در ره رفت بر وی تا کنون  2135
  • O hünerli zat, dervişin yola düşmesinden o ana kadar aklından geçenleri bir bir söyledi.
  • بعد از آن در مشکل انکار زن  ** بر گشاد آن خوش‌سراینده دهن 
  • Ondan sonra o güzel güzel çileyip şakıyan zat, kadını kınaması hususunda da ağzını açıp,
  • کان تحمل از هوای نفس نیست  ** آن خیال نفس تست آنجا مه‌ایست 
  • Dedi ki: O tahammül, nefis havasında değildir. Bu zan senin nefsinin havasıdır, orada durma!
  • گرنه صبرم می‌کشیدی بار زن  ** کی کشیدی شیر نر بیگار من 
  • Ben sabredip bu kadının yükünü çekmeseydim aslan, benim yükümü çeker miydi hiç?
  • اشتران بختییم اندر سبق  ** مست و بی‌خود زیر محملهای حق 
  • Ben de Tanrı yükünün altında kendinden geçmiş sarhoş ve köpürmüş bir deveyim.
  • من نیم در امر و فرمان نیم‌خام  ** تا بیندیشم من از تشنیع عام  2140
  • Onun buyruğunda yarı ham bile değilim ki halkın kınaması, yermesini düşüneyim.
  • عام ما و خاص ما فرمان اوست  ** جان ما بر رو دوان جویان اوست 
  • Bizim geri kalanımızda onun buyruğudur, ileri gidenimizde. Canımız yüz üstü koşarak onu aramadadır.
  • فردی ما جفتی ما نه از هواست  ** جان ما چون مهره در دست خداست 
  • Bizim tekliğimiz, çiftliğimiz, hava ve hevesten değildir. Canımız, mühre gibi Tanrı elindedir.
  • ناز آن ابله کشیم و صد چو او  ** نه ز عشق رنگ و نه سودای بو 
  • O ahmağın nazını da çekeriz, onun gibi yüzlercesinin nazını da. Bu, renk aşkından, koku sevdasından değildir.
  • این قدر خود درس شاگردان ماست  ** کر و فر ملحمه‌ی ما تا کجاست 
  • Bu kaza ve kader, bizim dersimizin talebeleridir. Artık savaşımızın debdebesi nereye varır, bir düşün.
  • تا کجا آنجا که جا را راه نیست  ** جز سنابرق مه الله نیست  2145
  • Nereye mi varır? Yere bile yol olmayan bir yere. Işığı, gözleri alan Tanrı ayına ancak!
  • از همه اوهام و تصویرات دور  ** نور نور نور نور نور نور 
  • O nur, bütün vehimlerden ve tasavvurlardan uzak olan nurun nurunun nurunun nurunun nurudur!
  • بهر تو ار پست کردم گفت و گو  ** تا بسازی با رفیق زشت‌خو 
  • Dedikoduyu senin için aşağılattım. İbret al da kötü huylu arkadaşla arkadaş ol, uzlaş.
  • تا کشی خندان و خوش بار حرج  ** از پی الصبر مفتاح الفرج 
  • “Sabır, sıkıntının anahtarıdır” sırrına ermek için gülerek hoşlanarak onun derdini çek.