English    Türkçe    فارسی   

6
2210-2234

  • هر دمت طوفان و کشتی ای مقل  ** با غم و شادیت کرد او متصل  2210
  • Ey yoksul, her an sana bir tûfandır, bir gemidir. Seni gama, neşeye ulaştırır durur.
  • گر نبینی کشتی و دریا به پیش  ** لرزها بین در همه اجزای خویش 
  • Gemiyle denizi görmüyorsan bütün cüzilerindeki şu titreyişi, şu kaynaşmayı gör.
  • چون نبیند اصل ترسش را عیون  ** ترس دارد از خیال گونه‌گون 
  • Gözler, korkunun aslını görmediğinden çeşit çeşit hayallerden korkar insan.
  • مشت بر اعمی زند یک جلف مست  ** کور پندارد لگدزن اشترست 
  • Sarhoş bir herif, körün birine bir yumruk indirir. Kör sanır ki kendisini deve tepti.
  • زانک آن دم بانگ اشتر می‌شنید  ** کور را گوشست آیینه نه دید 
  • Çünkü o sırada deve sesini duymuştur. Körün aynası kulaktır, göz değil.
  • باز گوید کور نه این سنگ بود  ** یا مگر از قبه‌ی پر طنگ بود  2215
  • Derken yine hayır, bu bir taş olacak. Belki şu çınlayıp duran kubbeden geldi der.
  • این نبود و او نبود و آن نبود  ** آنک او ترس آفرید اینها نمود 
  • Bu da değil, o da değil, öbürü de değil. Bunları o korkuyu yaratan gösterir.
  • ترس و لرزه باشد از غیری یقین  ** هیچ کس از خود نترسد ای حزین 
  • Korku ve titreyiş, mutlaka başkasındandır. Hiçbir kimse kendisinden korkar mı?
  • آن حکیمک وهم خواند ترس را  ** فهم کژ کردست او این درس را 
  • O filozofçuk, korkuya vehim der. O, bu dersi eğri anlamıştır.
  • هیچ وهمی بی‌حقیقت کی بود  ** هیچ قلبی بی‌صحیحی کی رود 
  • Hakikati olmayan vehim olur mu hiç? Hiç gönül doğru olmayan bir yere akar mı?
  • کی دروغی قیمت آرد بی ز راست  ** در دو عالم هر دروغ از راست خاست  2220
  • Yalancı, doğru olmasa bir yalan kıvırabilir mi? İki âlemde de her yalan doğrudan meydana gelir.
  • راست را دید او رواجی و فروغ  ** بر امید آن روان کرد او دروغ 
  • Doğrunun revacına, parlaklığına bakar da yalancı, o ümitle yalan söyler.
  • ای دروغی که ز صدقت این نواست  ** شکر نعمت گو مکن انکار راست 
  • Ey yalancı, bu yalanın da doğru yüzünden geçmede. Nimete şükret de doğruyu inkâr etme.
  • از مفلسف گویم و سودای او  ** یا ز کشتیها و دریاهای او 
  • Filozofluk taslayandan mı söyleyeyim, onun sevdasından mı bahsedeyim? Yoksa Tanrı’nın gemilerini denizlerini mi anlatayım?
  • بل ز کشتیهاش کان پند دلست  ** گویم از کل جزو در کل داخلست 
  • Hadi onun gemilerinden bahsedeyim. Çünkü o bahis, gönle öğüt verir. Külden bahsedeyim. Çünkü cüz, küllün içindedir.
  • هر ولی را نوح و کشتیبان شناس  ** صحبت این خلق را طوفان شناس  2225
  • Her velîyi Nuh ve kaptan bil, bu halkın sohbetini de tûfan say.
  • کم گریز از شیر و اژدرهای نر  ** ز آشنایان و ز خویشان کن حذر 
  • Aslandan ve erkek ejderhadan az kaç da âşinalarından, akrabalarından daha fazla sakın.
  • در تلاقی روزگارت می‌برند  ** یادهاشان غایبی‌ات می‌چرند 
  • Onlar, seninle buluşup ömrünü ziyân ederler. Onları anma, gayb âleminden elde ettiğin mahsulü bitirir.
  • چون خر تشنه خیال هر یکی  ** از قف تن فکر را شربت‌مکی 
  • Susuz eşek gibi her birinin hayali, beden kabından düşünce şerbetini emer, sömürür.
  • نشف کرد از تو خیال آن وشات  ** شبنمی که داری از بحر الحیات 
  • O kovucuların hayali, abıhayattan elde ettiğin çiğ tanesini emiverir.
  • پس نشان نشف آب اندر غصون  ** آن بود کان می‌نجنبد در رکون  2230
  • Daldan suyun çekilmesine alâmet, o dalın kupkuru kalması, oynamamasıdır.
  • عضو حر شاخ تر و تازه بود  ** می‌کشی هر سو کشیده می‌شود 
  • Hür uzuv taze dala benzer. Ne yana çekersen eğilir.
  • گر سبد خواهی توانی کردنش  ** هم توانی کرد چنبر گردنش 
  • Dilersen ondan sepet, hatt3a çember bile yaparsın.
  • چون شد آن ناشف ز نشف بیخ خود  ** ناید آن سویی که امرش می‌کشد 
  • Fakat suyu çekildi mi, kökünden su almaz oldu, kurudu mu dilediğin gibi bükülmez.
  • پس بخوان قاموا کسالی از نبی  ** چون نیابد شاخ از بیخش طبی 
  • Kur’an’dan “Namaza kalksalar da üşenerek kalkarlar” âyetini okusana. Dal kökünden meme emmiyor ki.