English    Türkçe    فارسی   

6
3380-3404

  • چون خدا پیوستگیی داده است  ** بر سرم مال ای مسیحا زود دست  3380
  • Tanrı sana bu yakınlığı ihsan etmiş ey Mesih hemen elinle başımı okşa.
  • از زن و زر و عقارم صبر هست  ** این تکلف نیست نی تزویریست 
  • Kadına da sabrederim, altınım akarım gitse de aldırmam. Bu ne uydurma laf, ne de hile.
  • اندرین گر می‌نداری باورم  ** امتحان کن امتحان گفت و قدم 
  • Eğer inanmazsan bu hararetimi yalan sanırsan hazırım, sına; sözü doğru mu yalan mı anla!
  • آن عمادالملک گریان چشم‌مال  ** پیش سلطان در دوید آشفته‌حال 
  • İmadülmülk bu hali gördü gözleri yaşardı, ağladı. Gözlerini silerek perişan bir halde padişahın tapısına koştu.
  • لب ببست و پیش سلطان ایستاد  ** راز گویان با خدا رب العباد 
  • Padişahın huzurunda durdu. Ağzını yumdu, fakat içinden kulların Tanrısına gizlice yalvarıyordu.
  • ایستاده راز سلطان می‌شنید  ** واندرون اندیشه‌اش این می‌تنید  3385
  • Ayakta duruyor fakat sultanının içinden geçirdiği şeyleri duyuyordu. Gönlünden şunları düşünmekte Tanrıya şöyle niyaz etmekteydi:
  • کای خداگر آن جوان کژ رفت راه  ** که نشاید ساختن جز تو پناه 
  • Yarabbi, o genç, eğri yola gittiyse affet. Senden başkasına sığınmak doğru değil.
  • تو از آن خود بکن از وی مگیر  ** گرچه او خواهد خلاص از هر اسیر 
  • Fakat sen onun yaptığını bakma, sana layık olanı yap. O tutsak olan kullardan halas olmasını beklemede, fakat sen halas et onu.
  • زانک محتاجند این خلقان همه  ** از گدایی گیر تا سلطان همه 
  • Çünkü bu halkın hepsi de muhtaçtır yoksulundan tut da padişahına kadar hepsi.
  • با حضور آفتاب با کمال  ** رهنمایی جستن از شمع و ذبال 
  • Yüceliklere sahip dururken bir mumdan, bir mum yalımından yol bulmayı ummak..
  • با حضور آفتاب خوش‌مساغ  ** روشنایی جستن از شمع و چراغ  3390
  • Güzelim parlak güneş meydandayken mumla kandilden ayrılmak istemek!
  • بی‌گمان ترک ادب باشد ز ما  ** کفر نعمت باشد و فعل هوا 
  • Fakat şüphe yok ki bizim şanımız, edebi terk etme, nimete karşı küfranda bulunma, heva ve hevesinize uymadır.
  • لیک اغلب هوش‌ها در افتکار  ** هم‌چو خفاشند ظلمت دوستدار 
  • Akıllıların çoğu düşünceye daldığı zaman yarasa gibi karanlığı sever.
  • در شب ار خفاش کرمی می‌خورد  ** کرم را خورشید جان می‌پرورد 
  • Geceleyin yarasa, bir kurtcağız yese, o kurtu bile can güneşi beslemiş, yetiştirmiştir.
  • در شب ار خفاش از کرمیست مست  ** کرم از خورشید جنبنده شدست 
  • Yarasa geceleyin o kurtu yiyip sarhoş olduysa, kurt, yine güneş yüzünden canlanmıştır.
  • آفتابی که ضیا زو می‌زهد  ** دشمن خود را نواله می‌دهد  3395
  • Işığı, aydınlığı meydana getiren güneş, düşmanını bile doyurmadadır.
  • لیک شهبازی که او خفاش نیست  ** چشم بازش راست‌بین و روشنیست 
  • Fakat yarasa olmayan iri doğan kuşunun açık gözü doğru yolu görür, aydındır.
  • گر به شب جوید چو خفاش او نمو  ** در ادب خورشید مالد گوش او 
  • O da yarasa gibi geceleyin gelişmek istese o vakit güneş, edebe sokmak için kulağını çeker.
  • گویدش گیرم که آن خفاش لد  ** علتی دارد ترا باری چه شد 
  • Der ki. Tutalım o inatçı yarasanın bir illeti var, ya sana ne oldu?
  • مالشت بدهم به زجر از اکتیاب  ** تا نتابی سر دگر از آفتاب 
  • Sana bir dert vereyim, seni bir zahmete sokayım da bir daha güneşten çekinmeyesin!
  • ماخذه‌ی یوسف صدیق صلوات‌الله علیه به حبس بضع سنین به سبب یاری خواستن از غیر حق و گفتن اذکرنی عند ربک مع تقریره 
  • Yusuf-u Sıddıyk’ın Tanrı rahmet etsin, Tanrı’dan başkasından yardım istemesi ve “Beni efendine söyle” demesi yüzünden zindanda beş küsur yıl kalması ve bu sözünün cezasını çekmesi
  • آنچنان که یوسف از زندانیی  ** با نیازی خاضعی سعدانیی  3400
  • Yusuf da, zindanda bulunan birisine yalvardı, yakardı.
  • خواست یاری گفت چون بیرون روی  ** پیش شه گردد امورت مستوی 
  • Ondan yardım diledi, dedi ki: Buradan çıkınca ve Padişahın tapısında işin düzelince,
  • یاد من کن پیش تخت آن عزیز  ** تا مرا هم وا خرد زین حبس نیز 
  • O azizin huzurunda beni an, halimi söyle de beni bu hapisten kurtarsın.
  • کی دهد زندانیی در اقتناص  ** مرد زندانی دیگر را خلاص 
  • Hiç sıkıntı içinde bulunan bir mahpus nasıl olur da başka bir mahpusu kurtarabilir?
  • اهل دنیا جملگان زندانیند  ** انتظار مرگ دار فانیند 
  • Dünyadakilerin hepsi de mahpustur. Zindandadır. Şu fani dünyada ölümü bekleyip dururlar.