English    Türkçe    فارسی   

6
3537-3561

  • فضله ماند زین بسی گو خرج کن  ** در دعایی گو مرا هم درج کن 
  • Bir hayli para artar, onları harca, beni de duadan unutma.
  • خواستم تا آن به دست خود دهم  ** در فلان دفتر نوشتست این قسم 
  • Onu kendi elimle vermeyi isterdim. Filân deftere de bunu yazmışımdır.
  • خود اجل مهلت ندادم تا که من  ** خفیه بسپارم بدو در عدن 
  • Fakat ecel mühlet vermedi ki ona Aden incilerini gizlice vereyim.
  • لعل و یاقوتست بهر وام او  ** در خنوری و نبشته نام او  3540
  • O lâal ve yakutları, bir şeye sardım. Onlar, o garibin borcu için sakladığım şeylerdir, üstünde de onun adı yazılıdır.
  • در فلان طاقیش مدفون کرده‌ام  ** من غم آن یار پیشین خورده‌ام 
  • Filân kemerin altına gömdüm. O dostun gamını, önceden yedim ben.
  • قیمت آن را نداند جز ملوک  ** فاجتهد بالبیع ان لا یخدعوک 
  • Onların değerini Padişahlardan başka kimsecikler bilmez.Satarken dikkat et, aldatmasınlar seni.
  • در بیوع آن کن تو از خوف غرار  ** که رسول آموخت سه روز اختیار 
  • Aldanmadan korkuyorsan bir şeyi alırken Peygamberin öğrettiği gibi üç günlüğüne muhayyer olarak al.
  • از کساد آن مترس و در میفت  ** که رواج آن نخواهد هیچ خفت 
  • Onların kesada düşeceğinden, değerlerinin düşkün olacağından korkma. Onun revacı hiç geçmez.
  • وارثانم را سلام من بگو  ** وین وصیت را بگو هم مو به مو  3545
  • Mirasçılarıma da selâm söyle benden. Bu vasiyeti de kıldan kıla onlara anlat.
  • تا ز بسیاری آن زر نشکهند  ** بی‌گرانی پیش آن مهمان نهند 
  • O altınların çokluğuna kapılmasınlar.Hepsini o konuğun önüne yığsınlar.
  • ور بگوید او نخواهم این فره  ** گو بگیر و هر که را خواهی بده 
  • Bu kadarını istemem derse al, dilediğine ver desinler.
  • زانچ دادم باز نستانم نقیر  ** سوی پستان باز ناید هیچ شیر 
  • Ben verdiğimden bir habbe bile geri almam. Memeden çıkan süt, bir daha gerisin geriye memeye girmez.
  • گشته باشد هم‌چو سگ قی را اکول  ** مسترد نحله بر قول رسول 
  • Verdiğini geri alan, Peygamberin sözüne göre köpek gibi kusmuğunu yemiş olur.
  • ور ببندد در نباید آن زرش  ** تا بریزند آن عطا را بر درش  3550
  • Bana lâzım değil diye kapısını örter, o altını kabul etmezse altınları götürüp onun kapısına döksünler.
  • هر که آنجا بگذرد زر می‌برد  ** نیست هدیه‌ی مخلصان را مسترد 
  • Kim oraya uğrarsa o altınları alsın, götürsün. İhlâs sahibi kimseler hediye ettikleri şeyi geri almazlar.
  • بهر او بنهاده‌ام آن از دو سال  ** کرده‌ام من نذرها با ذوالجلال 
  • Ben o parayı o mücevherleri iki yıl önce onun için koydum, ululuk ıssı Tanrı’ya böyle nezirde bulundum.
  • ور روا دارند چیزی زان ستد  ** بیست چندان خو زیانشان اوفتد 
  • Mirasçılarım ondan bir şey almak isterler. Bunu caiz görürlerse aldıklarının yirmi misli ziyana girerler.
  • گر روانم را پژولانند زود  ** صد در محنت بریشان بر گشود 
  • Gönlümü incitmeden çekinmezlerse onlara yüzlerce mihnet kapısı açıktır.
  • از خدا اومید دارم من لبق  ** که رساند حق را در مستحق  3555
  • Tanrı’dan tatlı dillerle dilerim ve umarım ki hakkı, müstahak olana ulaştırır.
  • دو قضیه‌ی دیگر او را شرح داد  ** لب به ذکر آن نخواهم بر گشاد 
  • Bu sözlerden sonra Kethüdaya iki şey daha anlattı ki onları anlatmak için ağzımı açmayacağım.
  • تا بماند دو قضیه سر و راز  ** هم نگردد مثنوی چندین دراز 
  • Hem o iki şey sır olarak kalsın, hem de Mesnevi o kadar uzamasın artık.
  • برجهید از خواب انگشتک‌زنان  ** گه غزل‌گویان و گه نوحه‌کنان 
  • Kethüda sıçrayıp ellerini çırparak uyandı. Gâh gazel okumaktaydı, gâh bağırıp ağlamakta.
  • گفت مهمان در چه سوداهاستی  ** پای‌مردا مست و خوش بر خاستی 
  • Konuk, ne sevdalardasın dedi. Ey kethuda, sarhoş ve güzel bir halde kalktın.
  • تا چه دیدی خواب دوش ای بوالعلا  ** که نمی‌گنجی تو در شهر و فلا  3560
  • Gece rüyada ne gördün ey ulu er? Ne gördün de böyle şehre de sığamıyorsun, ovaya da.
  • خواب دیده پیل تو هندوستان  ** که رمیدستی ز حلقه‌ی دوستان 
  • Filin rüyada Hindistan’ı mı gördü de böyle dostların halkasından kaçtın?