English    Türkçe    فارسی   

6
3911-3935

  • از نوایت گوش یاران بود خوش  ** دست بیرون آر و گوش خود بکش 
  • Dostların kulakları, sesinden hoşlanıyordu. Elini çıkar da şimdi kulağını çek!
  • سر بدی پیوسته خود را دم مکن  ** پا و دست و ریش و سبلت گم مکن 
  • Daima baştın, kendini kuyruk yap da ayağını, elini, sakalını, bıyığını az kaybet.
  • بازی آن تست بر روی بساط  ** خویش را در طبع آر و در نشاط 
  • Şu döşenmiş yeryüzünde şimdi oyun senin. Kendini boş bir hale getir de neşelen!
  • ذکر آن پادشاه که آن دانشمند را به اکراه در مجلس آورد و بنشاند ساقی شراب بر دانشمند عرضه کرد ساغر پیش او داشت رو بگردانید و ترشی و تندی آغاز کرد شاه ساقی را گفت کی هین در طبعش آر ساقی چندی بر سرش کوفت و شرابش در خورد داد الی آخره 
  • Bir padişahın, alimin birini zorla meclise getirtip oturtması, sakinin hocaya şarap vermesi ve kadehi sunması, hocanın yüz çevirip kızması, padişahın sakiye haydi demesi, bunu boş bir hale getir… bunun üzerine sakinin, hocanın kafasına birkaç kere vurup şarap içirtmesi v.s.
  • پادشاهی مست اندر بزم خوش  ** می‌گذشت آن یک فقیهی بر درش 
  • Bir padişah mecliste oturmuş şarap içip sarhoş olmuştu. Kapının önünden bir fakih geçiyordu.
  • کرد اشارت کش درین مجلس کشید  ** وان شراب لعل را با او چشید  3915
  • Şunu meclise getirin, laal renkli şarabı sunun şuna diye emretti.
  • پس کشیدندش به شه بی‌اختیار  ** شست در مجلس ترش چون زهر و مار 
  • Hocayı ister istemez meclise getirdiler. Mecliste zehir gibi, yılan gibi ekşi bir suratla somurtup oturdu.
  • عرضه کردش می نپذرفت او به خشم  ** از شه و ساقی بگردانید چشم 
  • Padişah şarap sundu. Hoca kızdı kabul etmedi. Padişahtan da yüz çevirdi sakiden de.
  • که به عمر خود نخوردستم شراب  ** خوشتر آید از شرابم زهر ناب 
  • Ben ömrümde şarap içmedim. Halis zehir, bence şaraptan daha hoş.
  • هین به جای می به من زهری دهید  ** تا من از خویش و شما زین وا رهید 
  • Kendinize gelin, bana şarap yerine zehir verin, içip öleyim de kendimden de kurtulayım, sizden de dedi.
  • می نخورده عربده آغاز کرد  ** گشته در مجلس گران چون مرگ و درد  3920
  • Şarap içmeden gürültüye başladı. Mecliste ölüm gibi, canavar gibi bir hal aldı.
  • هم‌چو اهل نفس و اهل آب و گل  ** در جهان بنشسته با اصحاب دل 
  • Nefis ehliyle şu balçığa kapılmış olanlar gibi hani. Onlar, gönül ehliyle oturdular mı bu hale gelirler işte.
  • حق ندارد خاصگان را در کمون  ** از می احرار جز در یشربون 
  • Tanrı, kendi haslarına gizlilik aleminde hürlerin içtikleri şaraptan sunar ancak.
  • عرضه می‌دارند بر محجوب جام  ** حس نمی‌یابد از آن غیر کلام 
  • Onlar, perde ardında kalanlara, hakikatı görmeyenlere o şaraptan sunarlar ama duygu o, şarabın sözünden başka bir şey duymaz.
  • رو همی گرداند از ارشادشان  ** که نمی‌بیند به دیده دادشان 
  • Hakikati görmeyenler, onların irşadından yüz çevirirler. Çünkü gözle onların ihsanını göremez.
  • گر ز گوشش تا به حلقش ره بدی  ** سر نصح اندر درونشان در شدی  3925
  • Kulaklarından boğazlarına bir yol olsaydı onların öğütleri, gönüllerine tesir ederdi.
  • چون همه نارست جانش نیست نور  ** که افکند در نار سوزان جز قشور 
  • Fakat bu çeşit adam, baştanbaşa ateştir, nur değil. Yakıcı ateşe de ancak kabuklar atılır.
  • مغز بیرون ماند و قشر گفت رفت  ** کی شود از قشر معده گرم و زفت 
  • İç, kabuktan çıktı. Kabuktan ibaret olan söz, kaybolup gitti. Mide hiç kabuktan kızışır, gelişir mi?
  • نار دوزخ جز که قشر افشار نیست  ** نار را با هیچ مغزی کار نیست 
  • Cehennem ateşi ancak kabuğu yakar. Ateşin içle hiçbir işi yoktur.
  • ور بود بر مغز ناری شعله‌زن  ** بهر پختن دان نه بهر سوختن 
  • Ateş, içe yalım verirse mutlaka bil ki onu pişirmek içindir, yakmak için değil.
  • تا که باشد حق حکیم این قاعده  ** مستمر دان در گذشته و نامده  3930
  • Tanrı hüküm ve hikmet sahibi oldukça bu kaide daimidir. Geçmiş zamanda da böyledir. Gelecek zamanda da.
  • مغز نغز و قشرها مغفور ازو  ** مغز را پس چون بسوزد دور ازو 
  • Latif iç, hatta kabuklar bile onun tarafından yarlıganırken artık nasıl olur da içi yakar? Uzaktır ondan bu.
  • از عنایت گر بکوبد بر سرش  ** اشتها آید شراب احمرش 
  • Hatta inayet eder de bu inayeti yüzünden başına vurursa bile ona bir iştah verir, o kırmızı şarabı içirir.
  • ور نکوبد ماند او بسته‌دهان  ** چون فقیه از شرب و بزم این شهان 
  • Başına vurmazsa o hoca gibi onun ağzını bağlar. Şarap da içirmez, bu padişahların meclisine de sokmaz.
  • گفت شه با ساقیش ای نیک‌پی  ** چه خموشی ده به طبعش آر هی 
  • Padişah sakiye dedi ki: Ey izi kutlu ne susuyorsun? Hadi onu hoş bir hale getir, neşelendir!
  • هست پنهان حاکمی بر هر خرد  ** هرکه را خواهد به فن از سر برد  3935
  • Her akılda gizli bir hükmeden vardır. Kimi dilerse hileyle baştan çıkarır.