English    Türkçe    فارسی   

6
3914-3938

  • پادشاهی مست اندر بزم خوش  ** می‌گذشت آن یک فقیهی بر درش 
  • Bir padişah mecliste oturmuş şarap içip sarhoş olmuştu. Kapının önünden bir fakih geçiyordu.
  • کرد اشارت کش درین مجلس کشید  ** وان شراب لعل را با او چشید  3915
  • Şunu meclise getirin, laal renkli şarabı sunun şuna diye emretti.
  • پس کشیدندش به شه بی‌اختیار  ** شست در مجلس ترش چون زهر و مار 
  • Hocayı ister istemez meclise getirdiler. Mecliste zehir gibi, yılan gibi ekşi bir suratla somurtup oturdu.
  • عرضه کردش می نپذرفت او به خشم  ** از شه و ساقی بگردانید چشم 
  • Padişah şarap sundu. Hoca kızdı kabul etmedi. Padişahtan da yüz çevirdi sakiden de.
  • که به عمر خود نخوردستم شراب  ** خوشتر آید از شرابم زهر ناب 
  • Ben ömrümde şarap içmedim. Halis zehir, bence şaraptan daha hoş.
  • هین به جای می به من زهری دهید  ** تا من از خویش و شما زین وا رهید 
  • Kendinize gelin, bana şarap yerine zehir verin, içip öleyim de kendimden de kurtulayım, sizden de dedi.
  • می نخورده عربده آغاز کرد  ** گشته در مجلس گران چون مرگ و درد  3920
  • Şarap içmeden gürültüye başladı. Mecliste ölüm gibi, canavar gibi bir hal aldı.
  • هم‌چو اهل نفس و اهل آب و گل  ** در جهان بنشسته با اصحاب دل 
  • Nefis ehliyle şu balçığa kapılmış olanlar gibi hani. Onlar, gönül ehliyle oturdular mı bu hale gelirler işte.
  • حق ندارد خاصگان را در کمون  ** از می احرار جز در یشربون 
  • Tanrı, kendi haslarına gizlilik aleminde hürlerin içtikleri şaraptan sunar ancak.
  • عرضه می‌دارند بر محجوب جام  ** حس نمی‌یابد از آن غیر کلام 
  • Onlar, perde ardında kalanlara, hakikatı görmeyenlere o şaraptan sunarlar ama duygu o, şarabın sözünden başka bir şey duymaz.
  • رو همی گرداند از ارشادشان  ** که نمی‌بیند به دیده دادشان 
  • Hakikati görmeyenler, onların irşadından yüz çevirirler. Çünkü gözle onların ihsanını göremez.
  • گر ز گوشش تا به حلقش ره بدی  ** سر نصح اندر درونشان در شدی  3925
  • Kulaklarından boğazlarına bir yol olsaydı onların öğütleri, gönüllerine tesir ederdi.
  • چون همه نارست جانش نیست نور  ** که افکند در نار سوزان جز قشور 
  • Fakat bu çeşit adam, baştanbaşa ateştir, nur değil. Yakıcı ateşe de ancak kabuklar atılır.
  • مغز بیرون ماند و قشر گفت رفت  ** کی شود از قشر معده گرم و زفت 
  • İç, kabuktan çıktı. Kabuktan ibaret olan söz, kaybolup gitti. Mide hiç kabuktan kızışır, gelişir mi?
  • نار دوزخ جز که قشر افشار نیست  ** نار را با هیچ مغزی کار نیست 
  • Cehennem ateşi ancak kabuğu yakar. Ateşin içle hiçbir işi yoktur.
  • ور بود بر مغز ناری شعله‌زن  ** بهر پختن دان نه بهر سوختن 
  • Ateş, içe yalım verirse mutlaka bil ki onu pişirmek içindir, yakmak için değil.
  • تا که باشد حق حکیم این قاعده  ** مستمر دان در گذشته و نامده  3930
  • Tanrı hüküm ve hikmet sahibi oldukça bu kaide daimidir. Geçmiş zamanda da böyledir. Gelecek zamanda da.
  • مغز نغز و قشرها مغفور ازو  ** مغز را پس چون بسوزد دور ازو 
  • Latif iç, hatta kabuklar bile onun tarafından yarlıganırken artık nasıl olur da içi yakar? Uzaktır ondan bu.
  • از عنایت گر بکوبد بر سرش  ** اشتها آید شراب احمرش 
  • Hatta inayet eder de bu inayeti yüzünden başına vurursa bile ona bir iştah verir, o kırmızı şarabı içirir.
  • ور نکوبد ماند او بسته‌دهان  ** چون فقیه از شرب و بزم این شهان 
  • Başına vurmazsa o hoca gibi onun ağzını bağlar. Şarap da içirmez, bu padişahların meclisine de sokmaz.
  • گفت شه با ساقیش ای نیک‌پی  ** چه خموشی ده به طبعش آر هی 
  • Padişah sakiye dedi ki: Ey izi kutlu ne susuyorsun? Hadi onu hoş bir hale getir, neşelendir!
  • هست پنهان حاکمی بر هر خرد  ** هرکه را خواهد به فن از سر برد  3935
  • Her akılda gizli bir hükmeden vardır. Kimi dilerse hileyle baştan çıkarır.
  • آفتاب مشرق و تنویر او  ** چون اسیران بسته در زنجیر او 
  • Doğu güneşi de onun alemi aydınlatması da tutsaklar gibi onun zincirine bağlanmıştır.
  • چرخ را چرخ اندر آرد در زمن  ** چون بخواند در دماغش نیم فن 
  • Dimağına yarım afsun okuduğu zaman feleği çarha getirir döndürür.
  • عقل کو عقل دگر را سخره کرد  ** مهره زو دارد ویست استاد نرد 
  • Bir aklı tesiri altına alan başka bir akıl ondan kudret bulmuştur, tavla üstadı odur.