English    Türkçe    فارسی   

6
4427-4451

  • چون چراغی بی ز زیت و بی فتیل  ** نه کثیرستش ز شمع و نه قلیل 
  • Zeytinyağı ve fitili konmamış kandil, ne çok bir aydınlık verir, ne az!
  • در گلستان اندر آید اخشمی  ** کی شود مغزش ز ریحان خرمی 
  • Burnu koku almıyan biri, gül bahçesine girse o güzel kokulardan bir neşe almaz ki.
  • هم‌چو خوبی دلبری مهمان غر  ** بانگ چنگ و بربطی در پیش کر 
  • Bu iş, bir namussuzun önündeki güzele, bir sağırın yanında çalınan cenk ve barbet sesine benzer.
  • هم‌چو مرغ خاک که آید در بحار  ** زان چه یابد جز هلاک و جز خسار  4430
  • Karada yaşayan kuş, denize dalsa helak olmadan başka eline ne geçer?
  • هم‌چو بی‌گندم شده در آسیا  ** جز سپیدی ریش و مو نبود عطا 
  • Buğdayı olmaksızın değirmene gidenin ancak saçı, sakalı ağarır, başka bir şey elde edemez.
  • آسیای چرخ بر بی‌گندمان  ** موسپیدی بخشد و ضعف میان 
  • Felek değirmeni, buğdayı olmayanların saçını, sakalını ağartır, kendilerini zayıflatır.
  • لیک با باگندمان این آسیا  ** ملک‌بخش آمد دهد کار و کیا 
  • Fakat biz, bu değirmene buğdayımızla geldik. Bu değirmen, bize mal mülk bağışlar, iş güç verir.
  • اول استعداد جنت بایدت  ** تا ز جنت زندگانی زایدت 
  • Önce cennete girmeye istidat gerek ki cennetten bir dirlik elde edesin.
  • طفل نو را از شراب و از کباب  ** چه حلاوت وز قصور و از قباب  4435
  • Yeni doğmuş çocuk, şaraptan, kebaptan, köşklerden, kubbelerden ne anlar?
  • حد ندارد این مثل کم جو سخن  ** تو برو تحصیل استعداد کن 
  • Bu örneğin sonu gelmez, sözü kısa kes. Yürü, istidat elde etmeye çalış.
  • بهر استعداد تا اکنون نشست  ** شوق از حد رفت و آن نامد به دست 
  • İşte bu delikanlı da istidat sahibi olmak için şimdiye kadar oturdu. İştiyakı hadden aştı, fakat istidat sahibi olamadı.
  • گفت استعداد هم از شه رسد  ** بی ز جان کی مستعد گردد جسد 
  • İstidat da padişahtan elde edilir. Can olmadıkça bedende istidat mı olur dedi.
  • لطف‌های شه غمش را در نوشت  ** شد که صید شه کند او صید گشت 
  • Padişahın lûtufları, onun gamını dürdü. Kendisi avlandı hâsılı, belki padişahı da avlar.
  • هر که در اشکار چون تو صید شد  ** صید را ناکرده قید او قید شد  4440
  • Aşikâr olarak senin gibi avlanan avı tutamadan av olur, bağlanır, bağlara giriftar olur gider.
  • هرکه جویای امیری شد یقین  ** پیش از آن او در اسیری شد رهین 
  • Kim beylik ararsa o beyliği elde edemeden mutlaka tutsak olur.
  • عکس می‌دان نقش دیباجه‌ی جهان  ** نام هر بنده‌ی جهان خواجه‌ی جهان 
  • Cihan dibacesini aksine bil. Her kulun adını âlem padişahı tak.
  • ای تن کژ فکرت معکوس‌رو  ** صد هزار آزاد را کرده گرو 
  • Ey aksine gidişli ve ters düşünceli beden! Yüz binlerce hürü esir etmişsin.
  • مدتی بگذار این حیلت پزی  ** چند دم پیش از اجل آزاد زی 
  • Bir zamancağız şu hileyi, düzeni bırak da ölümden önce birkaç solukluk zaman da hür yaşa.
  • ور در آزادیت چون خر راه نیست  ** هم‌چو دلوت سیر جز در چاه نیست  4445
  • Sana eşek gibi, hürlükte yol yoksa kova gibi ancak kuyunun içine dalar çıkarsın.
  • مدتی رو ترک جان من بگو  ** رو حریف دیگری جز من بجو 
  • Bir zamancağız kendi canını terket, yürü, kendine benden başka bir yardak ara.
  • نوبت من شد مرا آزاد کن  ** دیگری را غیر من داماد کن 
  • Benim nöbetim geldi, artık beni azadet; benden başkasını kendine damat edin!
  • ای تن صدکاره ترک من بگو  ** عمر من بردی کسی دیگر بجو 
  • Ey yüz türlü işe girişen beden, beni bırak. Ömrümü zâyettin, artık benden başka birini ara.
  • مفتون شدن قاضی بر زن جوحی و در صندوق ماندن و نایب قاضی صندوق را خریدن باز سال دوم آمدن زن جوحی بر امید بازی پارینه و گفتن قاضی کی مرا آزاد کن و کسی دیگر را بجوی الی آخر القصه 
  • Kadının, Cuha' nın karısına kapılması, sandıkta kalması, kadı naibinin, sandığı satın alması. Ertesi yılı yine Cuha' nın karısının bıldır elde ettiği parayı umarak kadıya başvurması, kadının, "Beni azadet, başkasını ara" demesi
  • جوحی هر سالی ز درویشی به فن  ** رو بزن کردی کای دلخواه زن 
  • Cuha, her yıl yoksulluktan hileye baş vurur, karısına yüz tutar, ey güzelim derdi,
  • چون سلاحت هست رو صیدی بگیر  ** تا بدوشانیم از صید تو شیر  4450
  • Mademki silâhın var, yürü avlan da avından süt sağalım.
  • قوس ابرو تیر غمزه دام کید  ** بهر چه دادت خدا از بهر صید 
  • Tanrı, sana yay gibi kaşlar, ok gibi bakış vermiş. Bunları, adam avlamaktan başka ne için verdi?