English    Türkçe    فارسی   

6
4539-4563

  • گفت هر کو را منم مولا و دوست  ** ابن عم من علی مولای اوست 
  • Dedi ki: Ben kimin mevlâsı ve dostuysam amcamın oğlu Ali, onun mevlâsıdır.
  • کیست مولا آنک آزادت کند  ** بند رقیت ز پایت بر کند  4540
  • Mevlâ kimdir? Seni azadeden, ayağındaki kulluk pırangasını çözüp atan!
  • چون به آزادی نبوت هادیست  ** مومنان را ز انبیا آزادیست 
  • Hürlük yolunu gösteren peygamberliktir. Müminler, peygamberlerden azatlık bulurlar.
  • ای گروه مومنان شادی کنید  ** هم‌چو سرو و سوسن آزادی کنید 
  • Ey inananlar, sevinin. Selvi gibi, süsen gibi hür olun.
  • لیک می‌گویید هر دم شکر آب  ** بی‌زبان چون گلستان خوش‌خضاب 
  • Fakat her an, yeşermiş, güzelleşmiş, bezenmiş gül bahçesi gibi dilsiz dudaksız olarak suya şükredin!
  • بی‌زبان گویند سرو و سبزه‌زار  ** شکر آب و شکر عدل نوبهار 
  • Selvilerle yeşillik, daima dilsiz, dudaksız olarak suya ve ilkbaharın adaletine şükredip durmadadır.
  • حله‌ها پوشیده و دامن‌کشان  ** مست و رقاص و خوش و عنبرفشان  4545
  • Güzelim elbiseler giymiştir, eteğini sürüyerek sarhoş bir balde oynamada, güzel bir halde etrafa amber saçmadadır.
  • جزو جزو آبستن از شاه بهار  ** جسمشان چون درج پر در ثمار 
  • Bedenleri, meyva incileriyle dolu bir hokkaya dönmüş, her cüzüleri, bahar padişahından gebe kalmıştır.
  • مریمان بی شوی آبست از مسیح  ** خامشان بی لاف و گفتاری فصیح 
  • Meryemler, kocasız olarak Mesih'e gebe kalmışlardır sanki. Susmaktadırlar, fakat sözsüz olarak fasih bir surette konuşuyorlar:
  • ماه ما بی‌نطق خوش بر تافتست  ** هر زبان نطق از فر ما یافتست 
  • Bizim ay, sözsüz olarak doğmuştur. Her dil, bizim kuvvetimizle söz söyleme kabiliyetini bulmuştur.
  • نطق عیسی از فر مریم بود  ** نطق آدم پرتو آن دم بود 
  • İsa'nın konuşması, Meryem'in kuvvetiyleydi. Âdem'in konuşması, o anın ışığındandı.
  • تا زیادت گردد از شکر ای ثقات  ** پس نبات دیگرست اندر نبات  4550
  • Ey inanılır erler, çok şükür edesiniz diye nebatlar içinde daha ne nebatlar var.
  • عکس آن اینجاست ذل من قنع  ** اندرین طورست عز من طمع 
  • Onun aksi burada "Kanaat eden alçaldı" sözüdür. Bu makamda söz "Tamah eden yüceldi" sözüdür.
  • در جوال نفس خود چندین مرو  ** از خریداران خود غافل مشو 
  • Nefsine bu kadar uyma; seni satın alanlardan gafil olma.
  • باز آمدن زن جوحی به محکمه‌ی قاضی سال دوم بر امید وظیفه‌ی پارسال و شناختن قاضی او را الی اتمامه 
  • Cuha' nın karısının ertesi yıl, yine bıldırki geçimi elde ederim ümidiyle kadıya başvurması ve kadı' nın onu tanıması
  • بعد سالی باز جوحی از محن  ** رو به زن کرد و بگفت ای چست زن 
  • Bir yıl sonra Cuha yine mihnetlere düşüp yüzünü karısına çevirerek dedi ki: Ey akıllı kadın!
  • آن وظیفه‌ی پار را تجدید کن  ** پیش قاضی از گله‌ی من گو سخن 
  • Bıldırki geçimi yenile. Yine kadıya git, benden şikâyette bulun.
  • زن بر قاضی در آمد با زنان  ** مر زنی را کرد آن زن ترجمان  4555
  • Kadın, yanına başka kadınları da alıp kadı' nın huzuruna gitti. Bir kadını kendisine tercüman etti.
  • تا بنشناسد ز گفتن قاضیش  ** یاد ناید از بلای ماضیش 
  • Bu suretle kadı'nın, söz söylemesinden kendisini tanımamasını, evvelce uğradığı şeyi hatırlamamasını istiyordu.
  • هست فتنه غمره‌ی غماز زن  ** لیک آن صدتو شود ز آواز زن 
  • Kadının bakışı fitnedir. Fakat bu fitne, sesi de duyuldu mu bir katken yüz kat olur.
  • چون نمی‌توانست آوازی فراشت  ** غمزه‌ی تنهای زن سودی نداشت 
  • Sesini yüceltmesine imkân bulunmazsa kadının bakışı, yalnız başına fayda etmez.
  • گفت قاضی رو تو خصمت را بیار  ** تا دهم کار ترا با او قرار 
  • Kadı, Cuha' nın karısı tarafından söz söyleyene dedi ki: Yürü düşmanını getir de ikinizi de dinleyeyim, ona göre hükmedeyim.
  • جوحی آمد قاضیش نشناخت زود  ** کو به وقت لقیه در صندوق بود  4560
  • Cuha gelince, kadı onu derhal tanıyamadı. Çünkü o, Cuha geldiği vakit sandıktaydı.
  • زو شنیده بود آواز از برون  ** در شری و بیع و در نقص و فزون 
  • Yalnız sandık içindeyken alım satım, az çok fiyat verme hususundaki sözlerini duymuştu.
  • گفت نفقه‌ی زن چرا ندهی تمام  ** گفت از جان شرع را هستم غلام 
  • Neden kadının nafakasını tam olarak vermedin dedi. Cuha dedi ki: Ben şeriata canla başla kulum.
  • لیک اگر میرم ندارم من کفن  ** مفلس این لعبم و شش پنج زن 
  • Fakat ölsem bile kefenim yok. Bu oyunda şeş beş derken yutulup gittim.