English    Türkçe    فارسی   

6
683-707

  • ننگرید آن پای خود را زشت‌ساز  ** هم‌چو چارق کو بود شمع ایاز 
  • Fakat çarık nasıl Eyaz’ın mumu ise siz de arada bir o çirkin ayaklarınıza bakın.
  • رو نمایم صبح بهر گوشمال  ** تا نگردید از منی ز اهل شمال 
  • Benlikle sol taraf ehlinden olmayasınız diye kulağınızı çekmek için sabahleyin yüz gösteririm der.
  • ترک آن کن که درازست آن سخن  ** نهی کردست از درازی امر کن  685
  • Bunu bırak da bu söz uzundur. Kün emri sözü uzatmayı nehyetmiştir.
  • امتحان کردن مصطفی علیه‌السلام عایشه را رضی الله عنها کی چه پنهان می‌شوی پنهان مشو که اعمی ترا نمی‌بیند تا پدید آید کی عایشه رضی الله عنها از ضمیر مصطفی علیه السلام واقف هست یا خود مقلد گفت ظاهرست 
  • Mustafa aleyhisselâm’ın ,gönlümdekini biliyor mu,yoksa söylenen bir sözü mü taklit ediyor diye anlamak için,Allah razı olsun, Ayşeyi sınaması ve “Neden gizleniyorsun?Gizlenme. Kör,seni görmüyor ki” demesi.
  • گفت پیغامبر برای امتحان  ** او نمی‌بیند ترا کم شو نهان 
  • Peygamber, sınamak için “O kadar gizlenme, o seni görmüyor ki” dedi.
  • کرد اشارت عایشه با دستها  ** او نبیند من همی‌بینم ورا 
  • Ayşe elleriyle işaret ederek “O görmüyor ama ben onu görüyorum ya” demek istedi.
  • غیرت عقل است بر خوبی روح  ** پر ز تشبیهات و تمثیل این نصوح 
  • Bu öğüt vericinin sözlerinin benzetmelerle, örneklerle dolu olması, aklın, ruhun güzelliğine karşı kıskançlığından onu göstermek istemeyişinden ileri gelir.
  • با چنین پنهانیی کین روح راست  ** عقل بر وی این چنین رشکین چراست 
  • Ruh, bu kadar gizliyken akıl, neden bu derece de onu kıskanır?
  • از که پنهان می‌کنی ای رشک‌خو  ** آنک پوشیدست نورش روی او  690
  • Onun nuru, kendi yüzünü örtmüştür. A kıskanç, kimden gizliyorsun?
  • می‌رود بی‌روی‌پوش این آفتاب  ** فرط نور اوست رویش را نقاب 
  • Bu güneş, yüzünü örtmeden seyredip durmada. Fakat onun şiddetli nuru, yüzüne perde olmada.
  • از که پنهان می‌کنی ای رشک‌ور  ** که آفتاب از وی نمی‌بیند اثر 
  • Güneş bile ondan bir eser görmemekte. Artık sen, onu kimden gizlersin ki a kıskanç?
  • رشک از آن افزون‌ترست اندر تنم  ** کز خودش خواهم که هم پنهان کنم 
  • Fakat bende öyle bir kıskançlık var ki onu kendimden bile kıskanır, kendimden bile gizlemek isterim.
  • ز آتش رشک گران آهنگ من  ** با دو چشم و گوش خود در جنگ من 
  • Şiddetli kıskançlık ateşimden gözlerimle, kulaklarımla savaşa girişmişim âdeta.
  • چون چنین رشکیستت ای جان و دل  ** پس دهان بر بند و گفتن را بهل  695
  • Ey can, ey gönül! Mademki bu kadar kıskançsın, ağzını yum, sözü bırak bari.
  • ترسم ار خامش کنم آن آفتاب  ** از سوی دیگر بدراند حجاب 
  • Fakat korkarım ,susarsam o güneş başka bir yerde perdesini yırtar, kendini gösterir.
  • در خموشی گفت ما اظهر شود  ** که ز منع آن میل افزون‌تر شود 
  • Sükûtumuz ondan daha ziyade anlatmış olur. Onu görünmekten men edersek görünmeye olan meyli daha fazlalaşır.
  • گر بغرد بحر غره‌ش کف شود  ** جوش احببت بان اعرف شود 
  • Deniz coşup kükredi mi, kükreyişi köpük halinde görünür; köpürüşü, “Bilinmeyi diledim, sevdim de halkı yarattım” sırrını meydana getirir.
  • حرف گفتن بستن آن روزنست  ** عین اظهار سخن پوشیدنست 
  • Söz söylemekse o pencereyi kapatmak demektir. Söz söylemek, onu gizlemenin ta kendisidir.
  • بلبلانه نعره زن در روی گل  ** تا کنی مشغولشان از بوی گل  700
  • Güle karşı bülbüle naralar at da ondan haberi olmayanlara korkusunu duyurma, oyala bu nağmelerle onları.
  • تا به قل مغشول گردد گوششان  ** سوی روی گل نپرد هوششان 
  • Kulakları, sözle meşgul olsun da akılları, gülün yüzünü görme havasına kapılmasın.
  • پیش این خورشید کو بس روشنیست  ** در حقیقت هر دلیلی ره‌زنیست 
  • Hele pek aydın olan bu güneşin karşısında her delil hakikatte yol vurucudur.
  • حکایت آن مطرب کی در بزم امیر ترک این غزل آغاز کرد گلی یا سوسنی یا سرو یا ماهی نمی‌دانم ازین آشفته‌ی بی‌دل چه می‌خواهی نمی‌دانم و بانگ بر زدن ترک کی آن بگو کی می‌دانی و جواب مطرب امیر را 
  • Çalgıcı ,Türk beyinin meclisinde şu gazeli okumaya başladı: Gül müsün,süsen mi,yoksa ay mı? Bilmiyorum ki ,bu perişan âşıktan ne istersin ? Bilmem ki...Türk beyi bunu duyunca ”Bildiğini söyle be!” diye bağırdı, çalgıcı da ona cevap verdi.
  • مطرب آغازید پیش ترک مست  ** در حجاب نغمه اسرار الست 
  • Çalgıcı, sarhoş Türk’ün huzurunda nağmelere gizleyerek elest sırlarını söylemeye başladı:
  • من ندانم که تو ماهی یا وثن  ** من ندانم تا چه می‌خواهی ز من 
  • Bilmem ki ay mısın, put mu? Bilmem ki benden ne istersin?
  • می‌ندانم که چه خدمت آرمت  ** تن زنم یا در عبارت آرمت  705
  • Bilmem ki sana nasıl hizmet edeyim? Susup oturayım mı, yoksa söyleyeyim mi?
  • این عجب که نیستی از من جدا  ** می‌ندانم من کجاام تو کجا 
  • Şaşılacak şey şu: Hem benden ayrı değilsin, hem de ben neredeyim, sen neredesin? Bunu bir türlü bilmiyorum.
  • می‌ندانم که مرا چون می‌کشی  ** گاه در بر گاه در خون می‌کشی 
  • Bilmiyorum beni nasıl çekiyor da bazen karalar da yürütüyor, bazen kan denizlerine gark ediyorsun.