English    Türkçe    فارسی   

6
848-872

  • اولا وقت سحر زن این سحور  ** نیم‌شب نبود گه این شر و شور 
  • Evvelâ bu davulu, seher vakti çal, gece yarısı bu kepazelik olmaz.
  • دیگر آنک فهم کن ای بوالهوس  ** که درین خانه درون خود هست کس 
  • Bir de ey hevesli adam, şunu da bil ki bu evde hiç kimse yok.
  • کس درینجا نیست جز دیو و پری  ** روزگار خود چه یاوه می‌بری  850
  • Burada şeytandan, periden başka kimse yokken ne diye vaktini zayediyorsun?
  • بهر گوشی می‌زنی دف گوش کو  ** هوش باید تا بداند هوش کو 
  • Tefi, davulu birisi duysun diye çalıyorsan duyacak kulak nerede? Bunu anlamak için akıl lâzım, fakat akıl hani?
  • گفت گفتی بشنو از چاکر جواب  ** تا نمانی در تحیر و اضطراب 
  • Davulcu dedi ki: Sen sözünü bitirdin şimdi cevabımı dinle de şaşırıp kalma.
  • گرچه هست این دم بر تو نیم‌شب  ** نزد من نزدیک شد صبح طرب 
  • Sence şimdi gece yarısı ama bence neşe sabahı yaklaştı.
  • هر شکستی پیش من پیروز شد  ** جمله شبها پیش چشمم روز شد 
  • Her sınıklık bence kutlu bir hale geldi. Bütün geceler, gözüme gündüz kesildi.
  • پیش تو خونست آب رود نیل  ** نزد من خون نیست آبست ای نبیل  855
  • Nil ırmağı sana kandır ama bence kan değil, sudur ey akıllı kişi.
  • در حق تو آهنست آن و رخام  ** پیش داود نبی مومست و رام 
  • Sence o demirdir, tunçtur ama Davut peygambere mumdur.
  • پیش تو که بس گرانست و جماد  ** مطربست او پیش داود اوستاد 
  • Dağ, sana karşı ağırdır, cansızdır, fakat Davut’un önünde usta bir çalgıcı, bir okuyucudur.
  • پیش تو آن سنگ‌ریزه ساکتست  ** پیش احمد او فصیح و قانتست 
  • Senin önünde o kırık taşlar susarlar. Fakat Ahmed’in önünde fasih bir hale gelir, hamdü senada bulunurlar.
  • پیش تو استون مسجد مرده‌ایست  ** پیش احمد عاشقی دل برده‌ایست 
  • Senin önünde mescidin sütunu ölüdür, fakat Ahmed’e karşı gönlünü aldırmış bir âşıktır.
  • جمله اجزای جهان پیش عوام  ** مرده و پیش خدا دانا و رام  860
  • Cihanın bütün cüzüleri halkın önünde ölüdür, Allah’ya karşı bilgi sahibi ve muti.
  • آنچ گفتی کاندرین خانه و سرا  ** نیست کس چون می‌زنی این طبل را 
  • Bu evde bu konakta kimse yok, neden bu davulu çalıyorsun, dedin.
  • بهر حق این خلق زرها می‌دهند  ** صد اساس خیر و مسجد می‌نهند 
  • Bu halk, Allah için paralar verir, yüzlerce hayrın temelini atar, mescitler yaparlar.
  • مال و تن در راه حج دوردست  ** خوش همی‌بازند چون عشاق مست 
  • Sarhoş âşıklar gibi uzun bir yol olan Hacca giderler, seve seve canları ile, malları ile oynarlar.
  • هیچ می‌گویند کان خانه تهیست  ** بلک صاحب‌خانه جان مختبیست 
  • Hiç o evde kimse yok derler mi? Ev sahibi, ev içinde gizlenen cana benzer.
  • پر همی‌بیند سرای دوست را  ** آنک از نور الهستش ضیا  865
  • Allah nuru ile ışıklanan, sevgilinin konağını dolu görür.
  • بس سرای پر ز جمع و انبهی  ** پیش چشم عاقبت‌بینان تهی 
  • Nice dolu ve kalabalık konaklar vardır ki işin sonunu görenler, onları boş görürler.
  • هر که را خواهی تو در کعبه بجو  ** تا بروید در زمان او پیش رو 
  • Kimi dilersen Kâbe’de ara da derhal önünde beliriversin.
  • صورتی کو فاخر و عالی بود  ** او ز بیت الله کی خالی بود 
  • Ziynetli ve yüce olan bir suret, nasıl olur da Allah yurdu olmaz, boş olur?
  • او بود حاضر منزه از رتاج  ** باقی مردم برای احتیاج 
  • Ona kapı kapanmaz, o geldi mi derhal açılır. Fakat başkaları, aşkla değil, ihtiyaçlardan gelirler.
  • هیچ می‌گویند کین لبیکها  ** بی‌ندایی می‌کنیم آخر چرا  870
  • Hacca gidenler, neden bu ses duymadan “Lebbeyk” deyip duruyoruz derler mi?
  • بلک توفیقی که لبیک آورد  ** هست هر لحظه ندایی از احد 
  • Hakikatte onlara şu “Lebbeyk” demeyi nasip ediş, her lâhza tek Allah’dan gelen bir sestir.
  • من ببو دانم که این قصر و سرا  ** بزم جان افتاد و خاکش کیمیا 
  • Ben de koku aldım, biliyorum bu köşk, bu konak, can meclisinin kurulduğu yerdir toprağı da kimyadır.