English    Türkçe    فارسی   

6
925-949

  • گه بهار و صیف هم‌چون شهد و شیر  ** گه سیاستگاه برف و زمهریر  925
  • Gâh balla süt gibi bahar ve yaz olur, gâh, bir ölüm yerine benzeyen kış, zemheri gelir çatar, karlar yağar.
  • چونک کلیات پیش او چو گوست  ** سخره و سجده کن چوگان اوست 
  • Külli olan şeyler bile onun önünde top gibi yuvarlanıp durur, çevgânına tâbi olur, secde eder.
  • تو که یک جزوی دلا زین صدهزار  ** چون نباشی پیش حکمش بی‌قرار 
  • Sen ey gönül, bu yüz binlerce varlık içinden bir cüzüsün, nasıl olur da onun hükmüne karşı kararsız bir hale gelmezsin?
  • چون ستوری باش در حکم امیر  ** گه در آخر حبس گاهی در مسیر 
  • Beyin emrindeki ata dön, at gâh ahırda mahpustur, gâh gezer dolaşır.
  • چونک بر میخت ببندد بسته باش  ** چونک بگشاید برو بر جسته باش 
  • Seni de bir mıha bağladı mı sabret, çözdü mü yürü sıçra.
  • آفتاب اندر فلک کژ می‌جهد  ** در سیه‌روزی خسوفش می‌دهد  930
  • Güneş gökyüzünde eğri büğrü gitti mi yüzü kararır, Allah onu bir tutulmaya uğratır.
  • کز ذنب پرهیز کن هین هوش‌دار  ** تا نگردی تو سیه‌رو دیگ‌وار 
  • Sen de aklını başına devşir de tutulma yerine düşmemeye savaş, bu suretle de tencere gibi yüzü kara bir hale gelme.
  • ابر را هم تازیانه‌ی آتشین  ** می‌زنندش کانچنان رو نه چنین 
  • Buluta da öyle yürüme, böyle yürü diye ateşten kırbaç vururlar.
  • بر فلان وادی ببار این سو مبار  ** گوشمالش می‌دهد که گوش دار 
  • Filân ovaya yağmur yağdır, buraya değil, kulağını aç diye kulağını bururlar.
  • عقل تو از آفتابی بیش نیست  ** اندر آن فکری که نهی آمد مه‌ایست 
  • Senin aklın, güneşten artık değildir ya. Nehyedilen fikirde kakılıp kalma.
  • کژ منه ای عقل تو هم گام خویش  ** تا نیاید آن خسوف رو به پیش  935
  • Ey akıl, sen de dizginini eğriltme de tutulup nursuz bir hale gelmeyesin.
  • چون گنه کمتر بود نیم آفتاب  ** منکسف بینی و نیمی نورتاب 
  • Güneşin suçu az oldu mu az tutulur, yarısını tutulmuş görürsün, yarısını nurlu.
  • که به قدر جرم می‌گیرم ترا  ** این بود تقریر در داد و جزا 
  • Allah, bu suretle seni suçun ne kadarsa o kadar tutarım. Suça verilen ceza suç miktarıncadır.
  • خواه نیک و خواه بد فاش و ستیر  ** بر همه اشیا سمیعیم و بصیر 
  • İster iyi olsun ister kötü... İster âşikar olsun, ister gizli... Biz her şeyi duyarız, her şeyi görürüz der.
  • زین گذر کن ای پدر نوروز شد  ** خلق از خلاق خوش پدفوز شد 
  • Babacığım, bundan geç, nevruz oldu, halk, Allah lütfuna ulaştı, herkesin ağzına tat geldi.
  • باز آمد آب جان در جوی ما  ** باز آمد شاه ما در کوی ما  940
  • Yine ırmağımıza can suyu geldi. Yine padişahımız köyümüze kondu.
  • می‌خرامد بخت و دامن می‌کشد  ** نوبت توبه شکستن می‌زند 
  • Baht, salınıp gezmede, eteğini sürmede, tövbeyi bozma zamanı geldi diye naralar atmadadır.
  • توبه را بار دگر سیلاب برد  ** فرصت آمد پاسبان را خواب برد 
  • Yine sel geldi, tövbeyi silip süpürdü. Bekçi uykuya daldı, fırsat vakti gelip çattı.
  • هر خماری مست گشت و باده خورد  ** رخت را امشب گرو خواهیم کرد 
  • Her mahmur, şarap içti, sarhoş oldu. Bu gece varımızı, yoğumuzu rehine koyacağız.
  • زان شراب لعل جان جان‌فزا  ** لعل اندر لعل اندر لعل ما 
  • O canlara canlar katan lâl şarapla, lâl içinde lâl olduk, lâl içinde lâl kesildik.
  • باز خرم گشت مجلس دلفروز  ** خیز دفع چشم بد اسپند سوز  945
  • Yine meclis şenlendi, gönülleri parlattı. Kalk, kem göz değmesin diye mangala çörekotu at.
  • نعره‌ی مستان خوش می‌آیدم  ** تا ابد جانا چنین می‌بایدم 
  • Güzel sarhoşların naralarını duyuyorum. Canım, ta sonuna kadar böyle olmayalım işte.
  • نک هلالی با بلالی یار شد  ** زخم خار او را گل و گلزار شد 
  • İşte bir Hilâl bir Bilâl’e dost oldu. Diken yarası, ona gül ve gülnar kesildi.
  • گر ز زخم خار تن غربال شد  ** جان و جسمم گلشن اقبال شد 
  • Beden, diken yarası ile kalbura döndü ama canım, bedenim, devlet gülistanı oldu.
  • تن به پیش زخم خار آن جهود  ** جان من مست و خراب آن و دود 
  • Beden, o kâfirin dikeninin zahmı önünde ama canım, Allah’nın sarhoşu!