English    Türkçe    فارسی   

6
933-957

  • بر فلان وادی ببار این سو مبار  ** گوشمالش می‌دهد که گوش دار 
  • Filân ovaya yağmur yağdır, buraya değil, kulağını aç diye kulağını bururlar.
  • عقل تو از آفتابی بیش نیست  ** اندر آن فکری که نهی آمد مه‌ایست 
  • Senin aklın, güneşten artık değildir ya. Nehyedilen fikirde kakılıp kalma.
  • کژ منه ای عقل تو هم گام خویش  ** تا نیاید آن خسوف رو به پیش  935
  • Ey akıl, sen de dizginini eğriltme de tutulup nursuz bir hale gelmeyesin.
  • چون گنه کمتر بود نیم آفتاب  ** منکسف بینی و نیمی نورتاب 
  • Güneşin suçu az oldu mu az tutulur, yarısını tutulmuş görürsün, yarısını nurlu.
  • که به قدر جرم می‌گیرم ترا  ** این بود تقریر در داد و جزا 
  • Allah, bu suretle seni suçun ne kadarsa o kadar tutarım. Suça verilen ceza suç miktarıncadır.
  • خواه نیک و خواه بد فاش و ستیر  ** بر همه اشیا سمیعیم و بصیر 
  • İster iyi olsun ister kötü... İster âşikar olsun, ister gizli... Biz her şeyi duyarız, her şeyi görürüz der.
  • زین گذر کن ای پدر نوروز شد  ** خلق از خلاق خوش پدفوز شد 
  • Babacığım, bundan geç, nevruz oldu, halk, Allah lütfuna ulaştı, herkesin ağzına tat geldi.
  • باز آمد آب جان در جوی ما  ** باز آمد شاه ما در کوی ما  940
  • Yine ırmağımıza can suyu geldi. Yine padişahımız köyümüze kondu.
  • می‌خرامد بخت و دامن می‌کشد  ** نوبت توبه شکستن می‌زند 
  • Baht, salınıp gezmede, eteğini sürmede, tövbeyi bozma zamanı geldi diye naralar atmadadır.
  • توبه را بار دگر سیلاب برد  ** فرصت آمد پاسبان را خواب برد 
  • Yine sel geldi, tövbeyi silip süpürdü. Bekçi uykuya daldı, fırsat vakti gelip çattı.
  • هر خماری مست گشت و باده خورد  ** رخت را امشب گرو خواهیم کرد 
  • Her mahmur, şarap içti, sarhoş oldu. Bu gece varımızı, yoğumuzu rehine koyacağız.
  • زان شراب لعل جان جان‌فزا  ** لعل اندر لعل اندر لعل ما 
  • O canlara canlar katan lâl şarapla, lâl içinde lâl olduk, lâl içinde lâl kesildik.
  • باز خرم گشت مجلس دلفروز  ** خیز دفع چشم بد اسپند سوز  945
  • Yine meclis şenlendi, gönülleri parlattı. Kalk, kem göz değmesin diye mangala çörekotu at.
  • نعره‌ی مستان خوش می‌آیدم  ** تا ابد جانا چنین می‌بایدم 
  • Güzel sarhoşların naralarını duyuyorum. Canım, ta sonuna kadar böyle olmayalım işte.
  • نک هلالی با بلالی یار شد  ** زخم خار او را گل و گلزار شد 
  • İşte bir Hilâl bir Bilâl’e dost oldu. Diken yarası, ona gül ve gülnar kesildi.
  • گر ز زخم خار تن غربال شد  ** جان و جسمم گلشن اقبال شد 
  • Beden, diken yarası ile kalbura döndü ama canım, bedenim, devlet gülistanı oldu.
  • تن به پیش زخم خار آن جهود  ** جان من مست و خراب آن و دود 
  • Beden, o kâfirin dikeninin zahmı önünde ama canım, Allah’nın sarhoşu!
  • بوی جانی سوی جانم می‌رسد  ** بوی یار مهربانم می‌رسد  950
  • Canıma bir can kokusudur gelmede, merhametli sevgilimin kokusu erişmede.
  • از سوی معراج آمد مصطفی  ** بر بلالش حبذا لی حبذا 
  • Mustafa, Miraçtan geldi, Bilâl’ine ne mutlu ne mutlu!
  • چونک صدیق از بلال دم‌درست  ** این شنید از توبه‌ی او دست شست 
  • Sıddıyk, doğru özlü, doğru sözlü Bilâl’den bu sözleri duyunca tövbesinden el yudu.
  • باز گردانیدن صدیق رضی الله عنه واقعه‌ی بلال را رضی الله عنه و ظلم جهودان را بر وی و احد احد گفتن او و افزون شدن کینه‌ی جهودان و قصه کردن آن قضیه پیش مصطفی علیه‌السلام و مشورت در خریدن او 
  • Allah razı olsun,Sıddıyk’ın bu vakayı Mustafa aleyhiselâm’a söylemesi, Bilâl’e, kâfirlerin yaptıkları zulümleri ve onun “Ahad ,Ahad” demesi yüzünden daha fazla zulmettiklerini anlatması,onu almak için birbirleriyle danışmaları
  • بعد از آن صدیق پیش مصطفی  ** گفت حال آن بلال با وفا 
  • Sıddıyk bunun üzerine Mustafa’nın yanına gelip vefalı Bilâl’in halini anlattı.
  • کان فلک‌پیمای میمون‌بال چست  ** این زمان در عشق و اندر دام تست 
  • Dedi ki: O felekleri ölçen çevik ve kutlu kanatlı Bilâl, şimdi senin aşkına düşmüş, senin tuzağına tutulmuştur.
  • باز سلطانست زان جغدان برنج  ** در حدث مدفون شدست آن زفت‌گنج  955
  • Padişahın doğanıyken o kuzgunlardan zahmetlere uğramada. O ağır define, pislik içine gömülmüş.
  • جغدها بر باز استم می‌کنند  ** پر و بالش بی‌گناهی می‌کنند 
  • Baykuşlar, doğana sitem etmedeler. Suçsuz olduğu halde kanatlarını yolmadalar.
  • جرم او اینست کو بازست و بس  ** غیر خوبی جرم یوسف چیست پس 
  • Suçu ancak doğan oluşu. Yusuf’un güzellikten başka ne suçu var ki?