English    Türkçe    فارسی   

1
3089-3138

  • چون شما را حاجت طاحون نماند ** آب را در جوی اصلی باز راند
  • Fakat değirmene ihtiyacınız kalmadığı için değirmenci, suyu yatağına koyuverdi, asıl dereye akıttı.
  • ناطقه سوی دهان تعلیم راست ** ور نه خود آن نطق را جویی جداست‌‌ 3090
  • Söz söyleme kudreti, öğretmek için ağza gelir; yoksa o sözün ayrı bir mecrası vardır.
  • می‌‌رود بی‌‌بانگ و بی‌‌تکرارها ** تحتها الأنهار تا گلزارها
  • Sessizce, akışı tekerrür etmeksizin, bir akan cüz’ü bir daha akmaksızın ta... altında nehirler akan gül bahçelerine kadar akıp gider.
  • ای خدا جان را تو بنما آن مقام ** کاندر او بی‌‌حرف می‌‌روید کلام‌‌
  • Tanrı, harfsiz söz beliren o makamı, canımıza sen göster.
  • تا که سازد جان پاک از سر قدم ** سوی عرصه‌‌ی دور پهنای عدم‌‌
  • Ki pâk can, başını ayak yapıp yokluğun o uzak ve geniş sahasına koşsun.
  • عرصه‌‌ای بس با گشاد و با فضا ** وین خیال و هست یابد زو نوا
  • Yokluk âlemi, pek geniş ve hudutsuz bir âlemdir. Bu hayal ve varlık, o âlemden yüzlerce gıda alır, o âlemden belirir, beslenir.
  • تنگتر آمد خیالات از عدم ** ز آن سبب باشد خیال اسباب غم‌‌ 3095
  • Hayaller, yokluk âlemine nispetle dardır. Onun için hayal, darlık ve sıkıntıya sebep olur.
  • باز هستی تنگتر بود از خیال ** ز آن شود در وی قمر همچون هلال‌‌
  • Varlık da hayalden daha dardır. O yüzden aylar, bu âlemde hilâl gibi görünür.
  • باز هستی جهان حس و رنگ ** تنگتر آمد که زندانی است تنگ‌‌
  • Duygu ve renk âleminin, yani bu dünyanın varlığı ise... yokluğa, hayale ve varlığa nispetle büsbütün dardır, âdeta daracık bir zindandır.
  • علت تنگی است ترکیب و عدد ** جانب ترکیب حسها می‌‌کشد
  • Âlemdeki terkip ve sayı, darlığa sebeptir. Fakat bizi duygularımız, terkip âlemine çekip durmaktadır.
  • ز آن سوی حس عالم توحید دان ** گر یکی خواهی بدان جانب بران‌‌
  • O duygularla birlik âlemini bil, eğer birlik âlemini diliyorsan o tarafa yürü.
  • امر کن یک فعل بود و نون و کاف ** در سخن افتاد و معنی بود صاف‌‌ 3100
  • Kün emri, bir tek iş yapar, fakat sözde Kâf ve Nûn harflerinden meydana gelmiştir. Mânası, yine tek ve sâftır.
  • این سخن پایان ندارد باز گرد ** تا چه شد احوال گرگ اندر نبرد
  • Bu söze nihayet yoktur. Dön de o kurdun o savaşta ne olduğunu anlat.
  • ادب کردن شیر گرگ را که در قسمت بی‌‌ادبی کرده بود
  • Pay etmede edebe riayet etmediği için aslanın kurdu tedibetmesi
  • گرگ را بر کند سر آن سر فراز ** تا نماند دو سری‌‌و امتیاز
  • O yüce aslan; iki baş, iki üstünlük kalmasın diye kurdun başını kopardı.
  • فانتقمنا منهم است ای گرگ پیر ** چون نبودی مرده در پیش امیر
  • Koca kurt! Mademki padişahın huzurunda kendini ölü saymadın, cezanı gör. İşte” Fentekamna minhüm?” budur.
  • بعد از آن رو شیر با روباه کرد ** گفت این را بخش کن از بهر خورد
  • Sonra yüzünü tilkiye dönüp “Hadi, bunları yememiz için pay et” dedi.
  • سجده کرد و گفت کاین گاو سمین ** چاشت خوردت باشد ای شاه گزین‌‌ 3105
  • Tilki secde edip dedi ki: “Bu semiz öküz, ey emin padişah, kuşluk yemeğin.
  • و آن بز از بهر میان روز را ** یخنیی باشد شه پیروز را
  • O keçiden de bahtı aydın padişaha gün ortasında yemesi için bir yahni olur.
  • و آن دگر خرگوش بهر شام هم ** شب چره‌‌ی این شاه با لطف و کرم‌‌
  • Tavşan da lûtuf ve kerem sahibi padişahın akşam yemeğidir.”
  • گفت ای روبه تو عدل افروختی ** این چنین قسمت ز کی آموختی‌‌
  • Aslan “Tilki, adaleti parlattın, apaydın bir hale getirdin. Bu çeşit pay etmeyi kimden öğrendin?
  • از کجا آموختی این ای بزرگ ** گفت ای شاه جهان از حال گرگ‌‌
  • Ey ulu kişi! Bu pay edişi nereden belledin? “ deyince Tilki dedi ki “Padişahım , kurdun halinden!”
  • گفت چون در عشق ما گشتی گرو ** هر سه را برگیر و بستان و برو 3110
  • Bunun üzerine aslan “ Mademki sen bizim aşkımıza kendini rehin ettin; üçü de senin olsun, üçünü de al, git.
  • روبها چون جملگی ما را شدی ** چونت آزاریم چون تو ما شدی‌‌
  • Ey tilki, sen baştanbaşa bizim oldun, seni nasıl incitebilirim? Mademki sen, biz oldun;
  • ما ترا و جمله اشکاران ترا ** پای بر گردون هفتم نه بر آ
  • Biz de seniniz, bütün avlar da. Ayağını yedinci kat göğün üstüne bas, yüksel.
  • چون گرفتی عبرت از گرگ دنی ** پس تو روبه نیستی شیر منی‌‌
  • Alçak kurttan ibret aldığın için artık sen, tilki değilsin, benim aslanımsın” dedi.
  • عاقل آن باشد که عبرت گیرد از ** مرگ یاران در بلای محترز
  • Akıllı o kişidir ki çekinilen belâda dostların ölümünden ibret alır.
  • روبه آن دم بر زبان صد شکر راند ** که مرا شیر از پی آن گرگ خواند 3115
  • O zaman tilki “ Aslan, bana bunu kurttan sonra teklif etti” diye yüzlerce şükürde bulundu.
  • گر مرا اول بفرمودی که تو ** بخش کن این را که بردی جان از او
  • “ Eğer önce bana, bunu pay et, diye teklif etseydi, ondan canımı kurtarmama imkân mı vardı? “ diye şükürler etti.
  • پس سپاس او را که ما را در جهان ** کرد پیدا از پس پیشینیان‌‌
  • Şu halde bizden de Tanrı’ya şükürler olsun ki, bizi ancak helâk olanlardan sonra dünyaya getirdi.
  • تا شنیدیم آن سیاستهای حق ** بر قرون ماضیه اندر سبق‌‌
  • Bu suretle Hakk’ın, geçmiş zamanlarda gelip geçen kavimleri nasıl helâk ettiğini duyduk.
  • تا که ما از حال آن گرگان پیش ** همچو روبه پاس خود داریم بیش‌‌
  • Nihayet, o önce gelip geçen kurtların halini duyup da tilki gibi kendimizi koruyabiliriz.
  • امت مرحومه زین رو خواندمان ** آن رسول حق و صادق در بیان‌‌ 3120
  • İşte Tanrı’nın o Hak Peygamberi, o sözü doğru peygamber, bize bu yüzden “Acınmış ümmet” adını taktı.
  • استخوان و پشم آن گرگان عیان ** بنگرید و پند گیرید ای مهان‌‌
  • Ey ulular, o kurtların kemiklerini, tüylerini apaçık görün de bu halden ibret alın!
  • عاقل از سر بنهد این هستی و باد ** چون شنید انجام فرعونان و عاد
  • Akıllı, bu varlığı, bu kibir ve gururu terkeder; çünkü Firavun’un halini hatıra getirir.
  • ور بننهد دیگران از حال او ** عبرتی گیرند از اضلال او
  • Eğer ululanmayı bırakmaz, ibret almazsa onun azgınlığından başkaları ibret alır!
  • تهدید کردن نوح علیه السلام مر قوم را که با من مپیچید که من رو پوشم در میان پس به حقیقت با خدای می‌‌پیچید ای مخذولان‌‌
  • Nuh’un kavmini, “Benimle uğraşmayın. Çünkü ben, Tanrı’nın hicabıyım. Ey ziyankâr merdutlar, hakikatte Tanrı ile uğraşıyorsunuz” diye tehdit etmesi
  • گفت نوح ای سرکشان من من نی‌‌ام ** من ز جان مرده به جانان می‌‌زی‌‌ام‌‌
  • Nuh “Ey serkeşler! Ben, ben değilim. Ben, canımdan öldüm, varlığımı terk ettim. Tanrı ile diriyim.
  • چون بمردم از حواس بو البشر ** حق مرا شد سمع و ادراک و بصر 3125
  • İnsanlık duygularımı değiştirdiğim için Tanrı bana duyuş, anlayış, görüş oldu.
  • چون که من من نیستم این دم ز هوست ** پیش این دم هر که دم زد کافر اوست‌‌
  • Çünkü ben, ben değilim. Bu nefes ondandır. Bu sözün karşısında söz söyleyen, inkârda bulunan kâfirdir” dedi.
  • هست اندر نقش این روباه شیر ** سوی این روبه نشاید شد دلیر
  • Bu tilki suretinde aslan gizlidir. Bu tilkinin bulunduğu yerde yiğitlik taslamağa gelmez.
  • گر ز روی صورتش می‌‌نگروی ** غره‌‌ی شیران از او می‌‌نشنوی‌‌
  • Sûretine bakıp aslan olduğuna inanmıyorsan ondan aslan kükreyişini de duymuyor musun?
  • گر نبودی نوح را از حق یدی ** پس جهانی را چرا بر هم زدی‌‌
  • Nuh’ta Tanrı’dan bir kudret yoktu da bütün dünyayı neden birbirine vurdu?
  • صد هزاران شیر بود او در تنی ** او چو آتش بود و عالم خرمنی‌‌ 3130
  • Bir vücutta yüz binlerce aslan vardı. O, ateş gibiydi, âlemse bir harman.
  • چون که خرمن پاس عشر او نداشت ** او چنان شعله بر آن خرمن گماشت‌‌
  • Harman, onun onda bir hakkını gözetmeyince o da harmana böyle bir şûleyi saldı, yakıp kül etti.
  • هر که او در پیش این شیر نهان ** بی‌‌ادب چون گرگ بگشاید دهان‌‌
  • Kim, bu gizli aslanın önünde kurt gibi ağız açıp edepten dışarı konursa,
  • همچو گرگ آن شیر بردراندش ** فانتقمنا منهم بر خواندش‌‌
  • Aslan, kurdu nasıl paraladıysa onu da paralar, ona nasıl “ Fentekamna” âyetini okuduysa buna da okur.
  • زخم یابد همچو گرگ از دست شیر ** پیش شیر ابله بود کاو شد دلیر
  • Aslandan pençeyi yer. Aslanın önünde yiğitlik satanın aklı yoktur.
  • کاشکی آن زخم بر تن آمدی ** تا بدی کایمان و دل سالم بدی‌‌ 3135
  • Keşke o yara yalnız vücuda gelseydi de gönül ve iman selâmette kalsaydı...
  • قوتم بگسست چون اینجا رسید ** چون توانم کرد این سر را پدید
  • Söz buraya gelince kuvvetim kesildi. Bu sırrı nasıl açayım?
  • همچو آن روبه کم اشکم کنید ** پیش او روباه بازی کم کنید
  • O tilki gibi siz de boğazınızı az düşünün, onun huzurunda hileye az sapın.
  • جمله ما و من به پیش او نهید ** ملک ملک اوست ملک او را دهید
  • Huzurunda bütün bizi, beni terk edin... Mülk, onun mülküdür; mülkü ona teslim edin.